13 Ekim günü Ankara’nın başkent oluşunun tarihi, anlam ve önemi gündeme geldi. Ankara’nın düşman işgalinden kurtarılmasından sonra Ankara’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olmasının 100. yılı kutlanıyor. Peki, Ankara hangi olaydan sonra başkent oldu, 13 Ekim 1923’te ne oldu, Ankara’nın başkent olması nedenleri ve sonuçları nedir?
Ankara Türk bayrakları ile donatılırken sosyal medyada kutlama mesajları paylaşılmaya başladı. Kutlamaları görenler 13 Ekim 1923’te ne oldu sorusuna cevap arıyor. Kurtuluş Savaşı’nda merkezi bir konumuna gelen şehir jeopolitik durumu ve coğrafi konumu ile Atatürk tarafından başkent olarak seçildi. İşte, Ankara’nı başkent oluşu tarihi, anlamı ve önemi…
Ankara, 13 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde (TBMM) kabul edilen tek maddelik yasayla Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti oldu.
Ankara‘nın başkent oluşunun 100. yıl dönümü kutlanıyor.
13 Ekim 1923 Ankara’nın başkent oluşu özeti ve Ankara’nın başkent olmasının nedenleri nelerdir? Neden Ankara başkent oldu?
Lozan Barış Antlaşması’nın TBMM tarafından onaylanmasından sonra İstanbul, 23 Eylül 1923’ten itibaren tahliye edilmeye başlandı.
İstanbul’un işgal kuvvetlerince boşaltılması 6 Ekim 1923’te tamamlandı. Bunun ardından hükümet merkezi sorunu ortaya çıktı.
İsmet İnönü, arkadaşıyla Ankara’nın “başşehir” olmasını öngören tek maddelik kanun teklifini 9 Ekim 1923’te Meclise verdi.
Teklif 13 Ekim 1923 günü Meclis Genel Kurulunda görüşülerek kabul edildi. Ankara’nın başkent olarak belirlenmesi Cumhuriyet’in ilanı için de bir adım oldu.
Ankara, bağımsızlık mücadelesinin zor günlerinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına karargâh olmuş, milli mücadelenin başarıya ulaşmasında tarihi rol oynadı.
Atatürk, Ankara’nın başkent olmasının nedenleri arasında korunabilir bir şehir olmasını sebep gösterdi.
Atatürk düşüncelerini “Bütün düşünceler, Yeni Türkiye’nin başkenti Anadolu’da ve Ankara şehri olarak seçme lüzumunda birleşiyordu.” sözleriyle ifade etti.
Bağımsızlık mücadelesi sürecinde Ankara’nın oynadığı siyasî ve stratejik rol, Ankara’nın başkent yapılmasının önemini ortaya koydu.
Ankara’nın iklimi, ulaştırma araçları, gelişme kabiliyet ve istidadı, mevcut tesisler ve kuruluşlar bakımından daha uygun olduğu görüldü.
Türkiye’nin coğrafi olarak merkezinde sayılabilecek bir şehir olmasının yanı sıra, haberleşme ve ulaşım bakımından da avantajlı olan Ankara, bütün cephelere eşit mesafede olması sebebiyle bağımsızlık mücadelesinin yönetildiği merkez oldu.
Atatürk ansiklopedisi web adresinde yer alan bilgiye göre: “Mustafa Kemal Paşa gelişen süreci Nutuk’ta şöyle açıklamaktaydı: Lozan Antlaşması’nın eklerinden olan boşaltma protokolü uygulandıktan sonra, tümüyle düşman elinden kurtulan Türkiye’nin bütünlüğü eylemli olarak gerçekleşti. Artık yeni Türkiye Devleti’nin başkentini yasa ile saptamak gerekiyordu. Bütün düşünceler, yeni Türkiye Devleti’nin başkentinin Anadolu’da ve Ankara kenti olması gerektiğinde toplanıyordu. Devletin başkentini bir an önce saptayarak iç ve dış kararsızlıklara son vermek çok gerekli idi.
9 Ekim 1923’te Dışişleri Bakanı İsmet Paşa tek maddelik yasa tasarısını meclise sundu: “Türkiye Devletinin makarrı idaresi Ankara şehridir”.
Bu toplantı 10 Ekim tarihli İkdam gazetesinde “Türkiye devletinin makarrı idaresi Ankara şehridir.” şeklinde yer aldı.
Haberin detayında ise saat ikiden altıya kadar devam eden toplantıda İsmet Paşa ve rüfekasının verdikleri takrir mucibince Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na “Türkiye Devletinin makarrı idaresi Ankara şehridir.” seklinde madde ilavesi kabul edildiği ve sorunun yarın Meclisin genel toplantısında tekrar gündeme getirilip maddenin kanuniyetinin savunulacağı”… belirtilmekteydi.
Yine aynı tarihli Tanin gazetesinde “Ankara Merkezî Hükûmet” başlıklı haberde ise; fırka toplantısında Ankara’ya Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın adının verilmesi hakkındaki teklifin toplantıya başkanlık eden Mustafa Kemal Paşa tarafından gündeme dahi alınmadığı yer almaktaydı.
Yasa tasarısı 10 Ekim’de Layiha Komisyonundan, yine aynı gün Anayasa Komisyonundan hızla geçti ve 13 Ekim 1923’te Meclis genel kuruluna geldi. Yapılan tartışmalardan sonra oy çokluğuyla kabul edildi. Oturum başkanı Ali Fuat Paşa’nın oy çokluğuyla (ekseriyet-i azime) sözüne bazı milletvekilleri “oy birliğiyle” (ittifakla) sesleriyle itiraz etmesi üzerine, Ali Fuat Paşa “Efendim kalkmayan el vardır. Oy birliğiyle diyemem, gördüm, büyük çoğunlukla kabul edilmiştir.” diyerek oturumu sonlandırmıştır.
Yasa teklifi şeklinde gündeme gelen bu konu karar biçimine dönüştürülmüştür: Karar 27: Ankara şehrinin Türkiye devletinin başkenti olmasına ilişkin Malatya Milletvekili İsmet Paşa’nın 2/188 sayılı yasa önerisi üzerine Anayasa Komisyonunca düzenlenen 10.10.1923 tarihli mazbata TBMM’nin 13.10.1923 tarihli otuz beşinci birleşiminin ikinci oturumunda okunarak olduğu gibi kabul edilmiş ve Ankara şehrinin Türkiye Devleti’nin başkenti olması büyük çoğunlukla kararlaştırılmıştır.
Kabul edilen karar Ankara’nın, Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye’nin kente gelişinden itibaren fiilî olarak sürdürdüğü merkez olma özelliğini, başkent sıfatıyla taçlandırdı. Bu metin bir kanun değil TBMM kararı olduğundan, daha sonra Anayasamızda yer alacaktı.
Nitekim 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanından ve Halifeliğin Kaldırılması’ndan (3 Mart 1924) sonra 20 Nisan 1924’te Türkiye Büyük Millet Meclisince benimsenen Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Devleti’nin başkentinin Ankara olduğu belirtildi.
Ankara’nın başkent ilan edilmesi Avrupa’da tepkilere neden oldu. Özellikle İngiltere, Fransa ve İtalya’yı da kendi yanına çekerek Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun başkentine karşı ortak bir cephe oluşturmaya çalıştı. Devletler arasında karşılıklı notalaşmalar oldu. Ama genç cumhuriyet egemenliğinden asla taviz vermedi. Türkiye’deki yabancı diplomatik temsilcilikler âdeta 1. Ankara’da oturanlar 2. İstanbul’da oturanlar olmak üzere ikiye bölünmüştü.
Afganistan, Sovyetler Birliği, Polonya ve Yunanistan’ın Elçilikleri Ankara’da, başta İngiltere olmak üzere diğer 18 devletin elçiliği İstanbul’da idi.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti yabancı elçilikleri Ankara’ya getirebilmek için başta bedava arsa vermek olmak üzere çeşitli kolaylıklar tanıdı. Ayrıca hükûmet, 1927’de İstanbul’daki Türk Dışişleri Bakanlığı İrtibat Bürosunu da kapattı.
Bunu sonucu olarak da 1927’den itibaren Ankara’ya taşınan elçiliklerin sayısı her gün biraz daha arttı. Ankara’da hızlı bir imar faaliyetine girişildi. Yabancı uzmanlar getirilerek kentin gelecek yılları planlandı.
Eğitim ve kültürel kurumlara öncelik verildi. Böylece Türk Devrimi’nin ortaya koyduğu değerlerin farkında, çağdaş bir insan tipolojisi de bu kentte yaratıldı.”