3 Mart sabah aydınlığına yakın bir zaman
Bu aralar iyice okuma işlerine koyuldum. Yedi gün oldu Celaddin Rumi'nin Divan-ı Kebir'ini iliklerine dek kemiriyorum, yiyorum hırsızlamaca dalıyorum sayfalarına çıkamıyorum bir de sesli okuyorum ki sormayın samimi çıkamıyorum içinden 3.cildine başladım dün birde, daha beş cilt daha var bitirmeme. Öyle ki diğer eseri fihi ma fih'e de bakıyorum tarla sürer gibi okuma alışkanlığı edindiğim içinde hep aynı tat olunca da lezzetli olsa da okuduğum başka tat arıyorsunuz doğal olarak değişik çeşni arayan bir gürme gibiyim adeta okurken, niyetim okurken böylelikle çok hız almak çok uzun yol kattetmektir. Derdim okumak benim. Okumakla aklı bozdum diyebilirim sizlerin tabiriyle asıl rengi başka yaptığımın ben aklımı akla ziyan idman yaptırıyorum. Her neyse okuduğum eserler fevkalâde içinden çıkamayacağınız müthiş eserler. Bir aya kalmaz bitiririm diye düşünüyorum Divan-ı Kebir'i büyük eser tam sekiz cilt üç bin altı yüz sayfa eser. Şunları yazarken okumamın arasında yazıyorum. Büyük edip şair yazar Rumi Dünya tanıyor ama ne hikmetse bu şahsa Allah dostu etiketi verilerek onun eserlerine kayıtsız kalınmış ve hiçte okunmuyor eserleri. Lafta hürmet ediyoruz Rumi'yi. Hürmeti yanlış bellemişiz illa bu değerli insanları göğe çıkartıp ulaşılamaz kılacağız. Kim bilir kitaplarını evinizin bir duvarının yüksek bir yerine asıyorsunuzdur Kuranda yaptığınız gibi asıl okunup fayda görülecek kitapları hürmet adı altında kendimizden uzaklaştırıyoruz yazık oluyor zaman iyice daralıyor yıllar rüzgâr gibi geçiyor bulamazsınız daha imķan bu eserleri okumaya. Ezan okunurken yazımı burada noktalayım biraz da Allah'ı anmak gerek çok gerek çok...