“Acele işe şeytan karışır” sözüne sonuna kadar inanırım.
“Acele ettiğim için geç kaldım” sözü benim için rehber bir sözdür.
Ama bu sözü hep unutur,hep acele ederim,acele ederken sağa sola çarpar kırar,deviririm,kırıp devirdiklerimi düzeltirken vakit geçer,geç kalırım..
İlk acelem,tabii ki dünyaya gelişim..
1962 yılında dünyaya geldim.
Halbuki, acele etmesem,1990-2000 yılları arasında gelsem,şimdi daha genç olacaktım..
Niye acele ettim,bilmiyorum.Belki yaşayacak yer kalmaz,yaşayacak yer bulamam diye düşünüp erkenden gelmiş olabilirim..
Belki,Sezen Aksu’ya,Nilüfer’e,İlhan İrem’e yetişeyim,Tarık Akan’ı,Türkan Şoray’ı,Ediz Hun’u sıcak sıcak seyredeyim diye gelmiş olabilirim..
Belki,modası geçmeden kukalı saklambaç oynayayım,tahta paten kayayım,yazlık sinemalarda buz gibi çamlıca gazoz içeyim diye gelmiş olabilirim…
Kendi zamanını seçememek can sıkıcı,yoksa dünyaya geldiğime pişman değilim.Yine olsa,yine gelirim.
Çünkü dünyaya gelmeden öncesi diye bişey yok..
Öncesi,koca bir hiçlik,koca bir yokluk..
Nasıl bir hiçlik,ne büyük bir yokluk,anlatamam.
Hiçbirşey yok.Yemek yok,su yok,televizyon yok,sinema-tiyatro yok,twitter yok,facebook yok,ben bile yokum,o derece yani.
O açıdan,dünyaya gelmek,hiçyoktan iyidir.
Gerçi,gelince bu kez de varlık içinde yokluk çekiyoruz,o başka..
Allahtan kader diye bişey var,yoksa dünyadaki bunca varlığın içinde çektiğimiz yokluğa katlanamazdık…
Sabahları da acele eder,erken kalkarım.
Çünkü : “Erken kalkan,yol alır..” sözüne inanırım.
Erken kalkmamı gerektiren hiçbirşey yoktur,sırf yol almak için erken kalkarım.
Erken kalkarım,kahvaltı için ekmek almaya bakkala giderim,vakit erken olduğu için bakkal açılmamıştır,iki kilometre ilerideki fırına yürürüm.Dönüş de iki kilometre, toplam dört kilometre yol almış olurum.
Günlük spor aktivitesi,gazetelerin spor sayfalarını okumaktan ibaret olan benim için,aldığım bu dört kilometrelik yol,spor yerine geçer.
Durduk yere spor yapmanın hiçbir faydasına şahit olmasam da,bedeni görev bilinciyle sporumu yapmış olmanın rahatlığıyla güne devam ederim..
Eğer “Erken kalkan yol alır” sözünü duymamış olsam,ne yol alabilecek,ne de spor yapabilecektim.Bunu bu söze borçluyum.Eğer bu sözü ilk bulup söyleyen,bana ulaşırsa ona borcumu ödemek isterim..
Normalde her gece sekiz saat uyur,bir saat de üzerine cila çeker,dokuz saatten önce çıkmazdım yataktan.
Şimdi o sözü dinleyip erken kalktığım için uykumu alamıyor,sinirli oluyorum.O sinirle,herşeyden nem kapıyorum,önüme geleni tersliyorum,bu yüzden herkes benden uzak duruyor,bu da benim yalnız kalmamı sağlıyor,yalnızlık da beni yazmaya yöneltiyor.
Bunu da o söze borçluyum.
O sözü değiştirerek “Erken kalkan yazar olur” da diyebiliriz…
En sevdiğim öğün,akşam yemeğidir.
Ama o konuda da sabırsızımdır.Akşamı bekleyemem,akşam yemeğini öğlen yerim..
Akşam olunca yine acıkırım.Akşam yemeğini öğlen yediğim için,sırayı bozmamak için akşam da,ertesi günün sabahının kahvaltısını yaparım.Sabah olunca da öğlen yemeği yerim.
Öğün sırası kaydığı için mesela bu sabah kahvaltıda kurufasülye-pilav-yoğurt yemek zorunda kaldım.
Ağız tadı,yemek keyfi diye birşey kalmadı.
Hep acele ettiğim için…
Aşkta da çok aceleciyimdir..
Görür görmez aşık olurum.
Ama acele ettiğim için çoğu kez yanlış görürüm.
Ya yanlış ışık altında güzel görünmüştür gözüme veya herşeyin güzel göründüğü sarhoş halime denk gelmiştir..
Doğru ışıkta,ayık kafada gerçeği görürüm ama “Kusura bakma yanlış görmüşüm” deyip bırakamam.Çünkü benim aşık olduğum kadın da bana aşık olmuştur.Çünkü,benim aşkım ona da bulaşmış,sütü mayalayıp yoğurda dönüştürür gibi,içindeki sevgiyi mayalayıp aşka dönüştürmüştür..
Bugüne kadar böyle kaç kadını mayaladım bilmiyorum.
Bir Karadelik gibi,kaç kadını içime çektim bilmiyorum..
Aşk dediğin zaten sonsuz bir Karadeliğe bilerek yuvarlanmak istediğin bir karadeliliktir.
Ve ben,hiç dudak tiryakisi olmadım,aşkı hep içime çekerek yaşadım..
Tek yanlışım acele etmek,bütün yanlışlarımın sebebi oldu…