Hikayelerin, masalların, atasözlerinin veya fıkraların neye sebep hayat buldukları hiç aklınıza geldi mi?
Hatırlarsanız; biz küçükken ninelerimiz, dedelerimiz, dayılarımız, amcalarımız bizi etrafına toplar bir şeyler anlatırdı.
E tabii, o zamanlar televizyon veya diğer teknolojik aletler yok…
Merakla onları dinler, bitince de bir tane daha anlatmaları için ısrar ederdik. Onlar da bıkmadan sıkılmadan anlatırlardı.
Aslında anlattıkları hayat tecrübeleriydi. Hikayeymiş gibi fıkraymış gibi bizimle bunları paylaşırlardı.
Biz böyle olduğunu bilmezdik…
Ruhumuzun eğitildiğini, kişiliğimizin geliştiğini, hayata hazırlandığımızı aklımızın ucundan bile geçirmezdik.
Her anlatım sonunda; ileride karakterimizde yer alacak ve asla unutmadığımız bir şey öğrenirdik.
Çocuktuk tabi, o zamanlar biz bunun farkına bile varmazdık.
Şimdi öyle mi?
Çocuklara hikaye anlatmak bir yana, onları karşımıza oturtup konuşamıyoruz bile…
“Seninle tecrübemi paylaşayım.” dediğimizde, “Senin tecrüben sana, ben yaşayarak öğreneceğim.” diyenler çoğunlukta.
“Bana masal anlatma!..” diyenler de yok değil…
Diyeceksiniz ki; “Ağaç yaşken eğilir.” Bir noktadan sonra çocuklar başka bir boyuta geçiyor…
Doğru, biz de o yaşlardan geçtik ve büyüdük. Belki büyüklerimiz de bizim için o zamanlar benzeri düşünceler taşıyordu.
Geçenlerde bir büyüğümle sohbet ederken, çocukların davranışlarından konu açılmıştı.
‘Nerede o eski çocuklar?’ diye iç çektiğini fark ettim.
“Şimdikiler dünyaya geldikleri an gözleri velfecri (zeki, kurnaz) bakıyor. Yaş aldıkça da bir dakika yerinde duramıyorlar, maşallah…” diyordu.
Tecrübelerimizi zamanında onlarla paylaşmadığımızdan olabilir mi diye düşünmüyor değilim…
Sonunda da çok şükür ‘hırlı değil, hırsız değil, biraz haylaz’ deyip sıyrılıyorum işin içinden.
Unutmadan söyleyeyim, kızım boyumu geçti ama ben ona hala masal anlatıyorum. O da çocuk gibi bir tane daha anlatmamı istiyor.
Haydi!.. Şimdi siz de kendinize zaman ayırıp, ‘bir varmış, bir yokmuş’ diye başlayan bir masalı ya da hikayeyi hatırlamaya çalışın.
Size tecrübe kazandıran bu anlatımın sahibi hayatta ise onu arayın.
Hayatta değilse ona rahmet dileyin.
Maksadım laf taşımak değil,
Sadece ‘aklıma sığmayanları’ sizinle paylaşmak istedim…