Avrupa ülkelerine olan ilgim, daha ben ilkokul sıralarındayken başladı…
O zamanlar evimize İngiltere’den ve Almanya’dan sıklıkla misafirler gelir ve hep elleri kolları dolu olurdu.
Sohbet konuları; oradaki teknoloji, yaşam ve çalışma şartları olduğunda, onları can kulağıyla dinlerken bir yandan sevinir bir yandan da yadırgardım.
Sevincim; sahip oldukları teknolojinin günün birinde bizim ülkemize de gelecek olmasıydı. Video dedikleri cihaz çoktan evimize gelmişti bile… Hem de bir sürü kasetle birlikte.
Yadırgadığım şeylerden biri; evde yemek yapmamalarıydı. E tabi biz, çorbadan- tatlıya her türlü yiyeceğin bulunduğu sofrada ailecek yemek yemeğe alışmışız…
Onlar öylemi?
Ya dışarda yiyorlarmış ya da hazır yiyecekler alıp ‘mikro dalga’ dedikleri cihazda ısıtarak aceleyle öğünleri geçiştiriyorlarmış. Hafta sonu ise; ‘süper market’ dedikleri ve içinde iğneden- ipliğe her şeyin bulunduğu büyük dükkanlardan aldıkları gıdaları tüketiyorlarmış.
Sohbetin birinde; meyveyi ve sebzeyi taneyle aldıklarını işittiğimde çok tuhafıma gitmiş ve o an “Bizim mahalle bakkallarımız var. Cumartesi günleri pazardan kiloyla alışveriş yapıyoruz.” sözleri ağzımdan çıkıvermişti. İpek Teyze de böyle yapmasının sebebini; tüketeceği kadar aldığını söyleyerek açıklamıştı.
O günden aklımda kalmış olmalı ki evlendiğimden beri her ne alacaksam, tüketeceğim kadar almaya başladım. Bazen aldıklarım kiloyla bazen de yarım kilodan az oluyordu ama bugüne kadar çöpe hiçbir şey atmadım.
Günümüzde birçok insanın da bu alışkanlığı edindiğini fark ettiğimde nedense sevineceğim yerde içim burkuldu.
Bakıyorum da ülkemize teknoloji çoktan gelmiş. Gelmiş ama gelirken yanında pahalılığı da getirmiş. Hal böyle olunca, insanların da geçim sıkıntısı her geçen gün artmaya başladı.
Şimdilerde yaptığımız; gıda tasarrufu falan değil, zorunlu tasarruf… Çünkü; bu günlerde çöpe atacak ne paramız var ne de israf edecek gıda maddemiz…
Artık biz de ihtiyaçlarımızı taneyle almaya başladığımızdan, pazar ya da bakkal yerine marketlerden alışveriş yapıyoruz. Tıpkı on yıllar önce Avrupa’da olduğu gibi…
Şimdi düşünüyorum da İpek Teyze’nin o zamanlar anlatmaya çalıştığı şeyi belki de ben yanlış anlamışım ya da eksik yorumlamışım.
Durum böyleyken kendime sormadan duramıyorum…
Avrupa’ya ilgi duymaya başladığım o yıllarda, acaba fazla sevinmiş ve boş yere mi yadırgamıştım?
Maksadım anımı anlatmak değildi,
Sadece ‘aklıma sığmayanlar’ ı sizinle paylaşmak istedim.