ALİMLERİN İLİMLERİ

İlim deyince akan sular durur. İlmin sahipleri olan alim deyince de akan sular durur. Çünkü ilmin ve alimin değeri çok büyüktür. İlmin sahibi olan alimin ölümü alemin ölümü ile eşdeğer sayılmıştır. Hem ilimler ve hem alimler insanlığın kurtuluşu ve selameti için aydınlatıcı ve yol gösterici bir kandil hükmündedir. İlk insandan günümüze kadar ilim çok ileri boyutlara ulaştı ve alimler de kendilerini çok geliştirmiş oldu. Günümüze geldiğimizde ise ilimlerin gelişmesiyle uzmanlık alanları oluştu ve beraberinde bu ilimlerin teknolojiye yansıması tezahür etmiş oldu. Fakat alimler ilmin tekamül etmesine ve çeşitlenmesine yeterince ayak uyduramadı. Birçok ilimden habersiz ve bilgisiz kalmaya başladılar. Bunun sonucu olarak her bir ilim kendi alimini ve uzmanını yetiştirmeye başladı. Fizik, kimya, biyoloji, matematik, astronomi, felsefe, kelam, akaid ve diğer dini ilimler, tıp, mühendislikler, edebiyat, mimarlık ve sanat dalları gibi sayısız ilim dalı kendi alimlerini yetiştirmeye mecbur kaldı. Böylece bir alimin tüm ilimlere sahip olması iyice zorlaşmış oldu.

Tüm ilimler acısından tam donanımlı olamayan bir alime bir soru sorulduğunda elbette ki uzmanı olmadığı alanda bir cevap verebilmesi mümkün gözükmemektedir. Ancak bir ilim adamı tüm ilimler acısından yüksek bir kültür düzeyine sahip olması gayet mümkün görülmektedir. Yani uzmanlık alanı dahilinde bir ilim adamı her alanda yüksek kültüre sahip ise bu ilim adamı zamanı iyi okuyabiliyor demektir. O halde teknoloji ve ileri ilim çağındaki ideal alim modelinde uzmanlık ve yüksek kültür düzeyi öne çıkmaktadır diyebiliriz.

Hangi uzmanlık alanı olursa olsun her alim için bazı zorunluluklar vardır. Mesela pozitif ilimler acısından her şeyde bir delil aramak ve hesap kitap yapmak bir zorunluluktur. Çünkü maddi hayatta ve maddi ilimlerde her şeyin bir delili vardır. Delili olmayan hiçbir şey yoktur. Bilgi, gözlem, deney, analiz, sentez, tekamül ve teknoloji varsa delil de vardır. Zamansal ve mekânsal karakter taşıyan maddi hayatta her şey birbirine kıyaslanabilir olduğu için anlaşılabilirdir. Maddi alem herkese açık bir alemdir, görülebilir, ulaşılabilir, duyulabilir, ölçülebilir, araştırılabilir, hissedilebilir. Bu alanın sonsuz sınırları vardır. Bu alemde iç içe, bilinen ya da bilinmeyen nice alemler vardır. Nice sırlar ve gizemler vardır. Dengeler vardır. İşte bütün bu genel hasletlere sahip olabilmek için tüm pozitif ilimler acısından asgari matematik bilmek bir zorunluluktur. Çünkü matematik düşünce dünyasının en önemli temellerinden biridir. Tüm analizlerin ve irdelemelerin temelinde matematik vardır. Aynı şekilde manevi hayatta da elbette ki her şeyin bir delili vardır. Fakat bu delillere ulaşabilmek için manevi iklim içerisinde olmak gerekir. Bu aleme ilk olarak izin verilenler girebilir. Melekler gibi. İnsan da hal ve hareketleri ile melekleri dahi aşabilir ve bu alem ile müşerref olabilir. Genel manada ortak bir kabul olarak manevi alem, marifet alemi olarak kabul edilir. Bu alem saf, temiz ve sade bir alem olarak ortaya çıkar ama onun ötelerinde hayretler alemi gibi çok daha ileri derece kısımları vardır. Makamlar vardır. Bu alemde de iç içe nice girift alemler, sırlar ve gizemler vardır. Bu alemlerdeki ilimleri anlayabilmek için vahyi (Kur’anı) iyi analiz etmek gerekir. Ayrıca peygamberlerin bildirdiklerini de iyi anlamak gerekmektedir. İşte bunlar da manevi alanın zorunlulukları olarak ortaya çıkar. Bunları iyice bilmeyenden ne ulema, ne üstad, ne de bir mürşit olur.

Tüm maddi ilimler ve mana ile donatılmış manevi ilimler mutlak ilimde birleşir ve böylece mutlak hakikatler tecelli eder. İşte burada din alimleri (ulema) öne çıkmaktadır. Çünkü onların görevi bu mutlak hakikatleri ortaya koymaktır. Ulemanın bu görevini yerine getirebilmesi için yani maddi ve manevi ilimlerin birleşmesi ile ortaya çıkan mutlak ilimden zuhur eden hakikatleri ortaya koyabilmeleri için her iki alanda da donanımlı olmaları bir zorunluluktur. Aksi durumda ulemanın teknoloji ve ileri ilim çağında başarılı bir tebliğci olabilmesi zor görülmektedir. Bu nedenle günümüz uleması için yeni yol haritalarına ihtiyaç vardır.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için fıtrat kavramına göz atmamız gerekmektedir. Fıtrat, yüce Allah (yaratıcı) tarafından mevcudatın var edilmesidir. Var oluştaki hikmetlerin bütünü fıtrat olarak telakki edilir. Her şeyden önce bir din alimi, yaratılışı veya fıtratı çok iyi bilmesi gerektiğini herkes kabul etmektedir. Yani bir din alimi günümüz ilimleri ışığında fıtratı en iyi şekilde izah edebilmelidir. Ulema; hem fen yönünden, hem manevi ilim yönünden ve hem mana yönünden bilgili ve kültürlü olmalıdır. Mesela tefsir yazan bir alim fıtrattan haberi yoksa asla bu tefsiri yazmamalıdır. Çünkü yaratılışı bilmeyen bir alim günümüzün sorularına cevap verebilmekten yoksundur. Yaratılış dediğimizde, tüm fiziksel gerçeklikler, matematiksel hesaplar, sonsuz sayıdaki denge denklemleri, kainat nizamının kodları, sistemler, sistem yazılımları, kainat sınırları, varlık ve yokluk sınırları, kuantum alemleri, zamana bağlı değişkenlikler ve bunların manevi alemlerle etkileşimleri gibi birçok konu akla gelir. Fıtrat dediğimizde sonsuz bir umman akla gelir. Bu ummanda yüzebilmek gerek, kürek sallamak gerek… Alimler fıtrat ile ilgili tüm ilimler acısından günümüzün inkarcı zihniyetlerine karşı yeterli bir birikime sahip olmalıdır. Bu nedenle alimin ilmi çok önemlidir. Eğer alim sadece geçmişteki ilimlerle yoluna devam edecekse bu onun için yeterli olabilecek mi? Alim insan fıtratı anlatamazsa yaratılışın sırları ve gizemleri nasıl bilinecek? Bütün bu konulardan haberi olmadan yaratılışın mükemmeliyeti nasıl anlaşılacak? Kusursuz bir düzenin varlığı nasıl tahayyül edilebilecek? Mevcudatın evrensel uyumu ve ahengi nasıl belli olacak? Mutlak ilmi ve mutlak hakikatleri temsil eden Esma’nın eşyadaki tecellileri nasıl görülecek?

İnsanın iki dünyasında da mutlu olabilmesi için tavsiyelerde bulunan, yol gösteren ve gidilen Hak yoluna ışık tutan alimlerin yüksek performans değerine sahip olması gerekmektedir. Yani en faydalı ve en verimli olabilmeleri için kendilerini yenilemeleri gerekir. Hatta tüm dini eğitim müfredatlarının günümüz küfrüne karşı tekrar formatlanması gerekmektedir. Mesela en azından bir din alimi aynı zamanda iyi bir matematikçi olursa çok daha iyi analizler yapabilir, çok daha yüksek bir özgüvenle fıtratı anlatabilir, analitik düşünce ile yeni fikirler ve keşifler ortaya koyabilir. Kuantum alemlerinde dolaşabilir. Uzayın sonsuz genişlikli boşluklarında seyahat edebilir. Bir galaksiden başka bir galaksiye geçebilmek için karadeliklerden geçebilir. Deryalarda çevrim ve dönüşüm hesaplarını düşünebilir. Hak Taala’nın kudret ve azametini daha net bir şekilde görebilir.

Eskiden felsefeciler çok büyük kabul görürdü. Herkes onlara hayranlık beslerdi. Çünkü o zamanlar sadece mantıksal kurgular ile üstünlük sağlanabiliyordu. Kuvvetli lafız ya da kelam yeterli olabiliyordu. Lakin günümüzde delili olmayan, somut sonuçları görülemeyen ve hesaba dayanmayan konularda felsefecilerin yapabileceği fazla bir şey kalmadı. Onlar da matematik bilmediğinden analitik düşünceyi yakalayamadı ve bu nedenle felsefe diğer ilimlere göre değersiz bir ilim olarak ortaya çıktı. Zaten İslam davasına en büyük zararı veren güruhlardan birinin felsefeciler olması da bu düşünceleri doğrulamaktadır. İşte bu nedenle din alimleri sadece din bilgisi ile yola çıkmamalıdır. Artık pozitif ilimler de din bilgisi sayılmalıdır. Matematik dini bilgi ve dini ilim olarak kabul edilmelidir. Bütün ilimler aynı zamanda dini ilim hükmündedir. Çünkü hepsi tevhide şahitlik eder. Beşer şaşabilir ama matematik şaşmaz. Matematik donanımlı alimlerin her tebliği bir başka olur, onların tebliği daha sarsılmaz bir iman tahkimatı sağlar. Küfrün kaleleri daha kolay yıkılır. Polemikler yerle yeksan olur. İlimler istismarlardan kurtulmuş olur.

“Allah içinizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.” (Mücadele Suresi 11. Ayet)

İslam dünyası, artık derin uykulardan uyanarak eski asli medeniyetine geri dönmelidir. Birçok temel ilim kurucularının Müslüman alim olması bize yol göstermektedir. Eğer isyankar batıl güruhla hakkiyle mücadele edeceksek kendimizi ona göre formatlamalıyız, ona göre dizayn etmeliyiz. Alimlerimiz sadece iktibas eden bir kimlikten acilen sıyrılmalıdır. Düşünen, araştıran, üreten, keşfeden bir iklime yönelmelidir. İşte o zaman karanlık şeytani inkar zihniyeti boş bir alan bulamayacaktır. Bu nedenle alimlerimizin ilimleri yeni zamanların önünde yürümelidir. İslam alimleri ilimlerin öncüleri olmalıdır. Bu durum bir tercih değil bir zorunluluk olmalıdır…

Ali Dama

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.