Namaz Sureleri / 109.Kâfirûn Sûresi

Namaz sureleri

EZBERLEYELİM

109.KÂFİRÛN SÛRESİ6 AYET

https://www.namazzamani.net/turkce/kafirun-suresi.htm

Arapça Okunuşu

 

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قُلْ يَٓا اَيُّهَا الْـكَافِرُونَۙ

 ﴿١﴾ لَٓا اَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَۙ

 ﴿٢﴾ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۚ

 ﴿٣﴾ وَلَٓا اَنَا۬ عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْۙ

 ﴿٤﴾ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۜ

 ﴿٥﴾ لَـكُمْ د۪ينُكُمْ وَلِيَ د۪ينِ ﴿٦

 

KAFİRUN SURESİNİN OKUNUŞU VE ANLAMI

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 

1- kul yâ eyyuhe’l-kâfirûun.

1- De ki: Ey kâfirler.

2- Lâ a'büdü mâ ta'büdûn.

2- Ben sizin taptıklarınıza tapmam.

3- Va lâ entüm âbidûne mâ a'büd.

3- Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.

4- Va lâ ene âbidün mâ abedtüm.

4- Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.

5- Va lâ entüm âbidûne mâ a'büd.

5- Siz de benim ibadet ettiğime, ibadet edecek değilsiniz.

6- Leküm dînüküm valiye dîn.

6- Sizin dininiz size, benim dinim bana.

 

 

Bundan sonrasını ANLAYARAK – TANE TANE – AĞIR AĞIR- SİNDİREREK VE ARAR ARA OKUYALIM-

 

KAFİRUN SURESİ KELİMELERİNİN ANLAMLARI
Bismillahirrahmanirrahim
kul: habibim de ki
ya eyyühel kafirun: ey kafirler
la ağbüdü: ben ibadet etmem
ma: o  putlara ki
tağbüdün: siz tapıyorsunuz
vale entüm: sizde olmadınız
abidune: ibadet eden
ma: o Allah’a ki c.c.
ağbüdü: ben ibadet ediyorum
vale ene: bende olmadım
abidun: ibadet eden
ma: o putlara ki
abettüm: siz tapıyorsunuz
vale entüm: sizde olmadınız
abidune: ibadet eden
ma: o Allah c.c ki
ağbüdü: ben ibadet ediyorum
leküm: sizin içindir
dinüküm: dininiz
valiyedin: benim dinimde benim içindir.

 

KAFİRUN SURESİNİN TEFSİRİ

 

Hakkında

Kâfirûn Suresi, Kur'an-ı Kerim'in 109. suresi.

6 âyettir.

“Kâfirûn”, inkârcılar demektir.

Kâfirûn Suresi, (Arapça: سورة الكافرون)

Mekke'de indiğine inanılır. 

Sure ismini ilk ayetinde geçen ve kafirler anlamına gelen “Kâfirûn” kelimesinden alır.

 

Sayısal bilgiler

Sure numarası        109

Ayet sayısı             6

Kelime sayısı          27

Harf sayısı              95

 

Mânâsı

De ki: Ey kâfirler!

Tapmam o taptıklarınıza.

Siz de tapanlardan değilsiniz benim Mabudum (Allah)'a.

Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza.

Hem de siz tapıcı değilsiniz benim ibâdet ettiğim (Allah)'a.  Size dîniniz, bana da dînim.

Nuzül - Sure'nin İniş Sebebi ve Tarihçesi

Mushaftaki sıralamada yüz dokuzuncu – 109.-, iniş sırasına göre on sekizinci-18.- sûredir.

 

Mâûn sûresinden sonra, Fîl sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

 

Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (bk. Şevkânî, V, 597).

 

Tefsirlerde anlatıldığına göre:

Kureyşliler Hz. Peygamber’den bir sene kendi ilâhlarına tapmasını, bir sene de kendilerinin onun ilâhına tapmalarını istemişler. 

 

Hz. Peygamber de “Allah’a bir şeyi ortak koşmaktan yine O’na sığınırım!” demiş; bu defa Kureyşliler, Bizim ilâhlarımızdan bazılarını istilâm et (öp, el sür), biz de seni tasdik edip ilâhına ibadet edelim demişler.

Bunun üzerine Kâfirûn sûresi inmiştir

(Taberî, XXX, 213-214; Kurtubî, XX, 225).

Konusu

Sûrede, Hz. Peygamber’in inkârcılarla, şirk ve sapkınlıkta birleşemeyeceği kesin bir üslûpla ifade edilmekte ve inancın şirkten uzak tutulması hedeflenmektedir.

 

Fazileti

Müfessirler bu sûrenin faziletiyle ilgili olarak Hz. Peygamber’in, Kul hüvellahu ehad Kur’an’ın üçte birine denktir,

Kul yâ eyyühel-kâfirûn ise dörtte birine denktir buyurduğunu; Sahâbe’den birine,

Uyumak üzere yatağına yattığında Kul yâ eyyuhel-kâfirûn sûresini oku; bunu okursan şirk inancına sapmaktan korunursun

Dediğini naklederler (İbn Kesîr, VIII, 526; Şevkânî, V, 597-598).

 

Kafirun Suresi Tefsiri

Tevhid ilkesinin sembolü olarak Mekke döneminin ilk yıllarında inen bu sûrede Mekkeli müşriklerin şahsında bütün putperestlere ilân edilmek üzere iman ile şirkin ayrı şeyler olduğu, bu iki inanç sistemi arasında bir benzerlik bulunmadığı, dolayısıyla ikisinin birlikte bulunmasının, iki inanç arasında bir uzlaşmaya gidilmesinin mümkün olmadığı kesin olarak ifade edilmiştir.

 

Bazı müfessirlere göre

2-3. âyetlerde, gelecekte Hz. Peygamber’in müşriklerin taptığına tapmayacağı, onların da Hz. Peygamber’in taptığına tapmayacakları ifade edilmiş;

4-5. âyetlerde ise halihazırda da onların tutumlarının farklı olmadığı bildirilmiştir.

Ancak Şevkânî bu yorumu reddetmekte,

4-5. âyetlerin 2-3. âyetlerdeki gerçeği pekiştirdiğini söylemekte; bu tekrarlara dil kurallarından ve Arap şiirinden örnekler getirmekte, Hz. Peygamber’in hadislerinde de benzer tekrarların bulunduğunu ifade etmektedir (bk. V, 599-600).

Bizim tercihimiz de bu yöndedir.

Zira 2-3. âyetlerde Hz. Peygamber’in şahsında müminlerin sadece bir Allah’a kulluk etmeleri emredilmiş, Allah’a ortak koşanlarla gerek inanç gerekse ibadet bakımından hiçbir şekilde benzerliklerinin bulunmadığı vurgulanmıştır.

4-5. âyetlerde ise Hz. Peygamber’i kendi dinlerine döndürmek isteyen putperestlerin ümidini kırmak maksadıyla söz tekrar edilmiştir.

“Sizin dininiz size, benim dinim banadır şeklinde tercüme ettiğimiz 6. âyet, daha geniş kapsamlı ve daha vurgulu bir şekilde önceki âyetleri tekit eder ve bu iki din arasında uzlaşmanın olamayacağını gösterir. Zira bu iki dini uzlaştırmak, hak ile bâtılı uzlaştırmak anlamına gelir.

 

Son âyetten din, vicdan ve ibadet özgürlüğünün esas olduğu, kimsenin herhangi bir dine girmeye zorlanamayacağı anlamının da çıkarılabileceğini düşünen bir kısım müfessirler bu âyetin müşriklere karşı savaşılmasını emreden âyetle (bk. Tevbe 9/36) neshedildiğini yani hükmünün kaldırıldığını ileri sürmüşlerdir. Ancak bizim de katıldığımız görüşe göre âyetin hükmü kaldırılmamıştır; çünkü burada bir emir veya yasak değil, bir vâkıanın tesbiti ve ifade edilmesi (haber) söz konusudur; haber ise Allah’tan olduğu için gerçektir, hükmü değişmez (bk. Şevkânî, V, 600).

 

Bu âyet, bir vâkıa tesbiti olduğu ve Müslümanların zayıf durumda bulundukları bir dönemde indiği için ondan din ve vicdan özgürlüğü anlamının çıkarılamayacağı da düşünülebilir.

Kuşkusuz İslâm’da din, vicdan ve ibadet özgürlüğü vardır; ancak bu özgürlükler Medine döneminde inen âyetlerde ifade edilmiş, Müslümanların hâkim oldukları zaman ve mekânlarda uygulanmış, hayata geçirilmiştir.

 

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an Yolu Tefsiri

 

TEFSİR

Kâfirûn Sûresi

"De ki" buyruğu, Peygamberimizedir.

Peygamberimiz Allâh'tan aldığı buyrukları, çok yumuşak bir şekilde söylemeğe memur idi. Halbuki bu sûreyi tebliğ ederken, 'Ey kâfirler?' diye en ağır bir vasıfla başlaması için emir alıyor. Çünkü bu sûrede kendilerine "Ey kâfirler!" diye söylenilen kimseler hakka karşı besledikleri kinlerini, gayızlarını ve öfkelerini bir türlü gideremeyen, tuttukları kötü yoldaki inatlarından vazgeçmeyen ve îmana gelmeyecekleri, Allâh'ın katında belli bulunan kimselerdir ki "küfür" bunlar için değişmez bir vasıftır. Binâenaleyh, buradaki kâfirlerden maksat, Kureyş'den muayyen kimselerdir.

Peygamberimiz İslâm dâvâsını, bir tek Allâh'a îman ve ibâdet etmek akîdesini ortaya atıp da "Ey insanlar, bu putlara tapmayı bırakın, Allâh'ın bir olduğuna îman ve yalnız O'na ibâdet edin, O'ndan başka ibâdete lâyık bir İlâh yoktur" dediği zaman, Kureyş O'na şöyle karşı koydular: "Biz dedelerimizden kalan putlarımızı bırakamayız. Biz onlara tapmak suretiyle asıl Allâh'a, yeri göğü yaradana yaklaşabileceğiz. Atalarımızın yolundan ayrılıp da senin peşinden gidemeyiz."

Allâh'a bir takım ortak isnat eden, Allâh'ı bırakıp da kendi elleriyle yaptıkları putlara tapan bu müşrikler fikirlerinde o kadar inat ve ısrar ettiler ki, kendilerini doğru yola çağıran Peygambere ve O'na îman edenlere yapmadık eziyet bırakmadılar. Peygamberde hiç durmadan ve yılmadan vazifesine devam ediyordu.

 

En sonra Kureyş'in azılılarından beş on kişi Peygamberimize gelerek şöyle bir teklifte bulundular: "Sen bu dâvâdan vazgeç, biz sana istediğin kadar mal verelim, seni kendimize reis yapalım. Eğer buna da razı olmazsan seninle bir uzlaşma yapalım: Sen bâzan bizim putlarımıza tap, biz de ara sıra senin Allâh'ına tapalım. Böylece hayır ve selâmet hangisinde ise ona hepimiz kavuşmuş oluruz."

 

Kalpleri kararmış olan bu zavallılar Peygamberlik ne demek olduğunu bir türlü anlayamıyorlardı. Bilmiyorlardı ki: "Hazret-i Muhammed (aleyhi's-selâm) bu ilâhî dâvâsından, bu hak yolundan asla dönemezdi. Hiçbir sebep ve menfaat O'nu yolundan çeviremezdi. Çünkü O, maddî bir menfaat, bir şöhret peşinde koşmuyordu. O, Allah'ın bir elçisi idi ve O'nun namına hareket ediyordu.

 

İşte müşriklerin böyle söylemeleri üzerinedir ki, Allah bu sûreyi Peygamberine indirdi ve onlara verilecek cevap bu sûreyi okumak olduğunu bildirdi. Peygamber Efendimiz de onların yukarıdaki ahmakça tekliflerine cevap olarak bu sûreyi okudu. Bununla onlara bir kere daha anlattı ki:

 

"Ey Allâh'a inanmayan ve O'na ortaklar yapan ve putlara tapan kâfirler! Ben Allâh'ın Peygamberiyim; sizi hak yoluna çağırmaya memurum, bu benim kendi dâvam değildir. Size ancak Allâh'ın emirlerini söylüyorum. Allâh'tan nasıl almış isem öylece size tebliğ ediyorum, bildiriyorum. Sizin teklifiniz, cahilce, ahmakça, kâfirce bir tekliftir. Çünkü ben, sizin İlâh diye tapıp durduğunuz ve benim de bazı kere tapmamı istediğiniz o putlara ne geçmişte ne şimdi ne de bundan sonra bir an bile tapmadım, tapmayacağım ve tapmam. Ben, yalnız ve yalnız Rabbü'l-âlemin olan tek Allâh'a ibâdet ederim. Esasen siz de benim ibâdet ettiğim hak mâbuda, Allâhu Teâlâ'ya ibâdet edicilerden değilsiniz. Bugüne kadar O'na ibâdet etmediğiniz gibi şimdi de O'na tapmıyorsunuz ve bu halinizle O'na tapıcı ve tapacak da değilsiniz. Çünkü O'nun birliğine ve ibâdetin yalnız O'na olacağına, O'ndan başkasına tapmanın şirk ve küfür olduğuna îman etmediniz ve etmiyorsunuz. (Bâzan putlarımıza, bâzan da Allâh'a tapalım) demek, Allâh'ın bir olduğuna inanmamaktır. Binâenaleyh sizin taptığınız, benim ibâdet ettiğim Allâh olmadığı gibi, ibâdetiniz de benim ibâdetim değildir. Ben yeri göğü yaratan bir Allâh'a, O'nun emrettiği gibi ibâdet ediyorum; siz ise kendi elinizle yaptıklarınıza tapıyorsunuz. Madem ki öyledir ve madem ki sizde hakkı duymak istidadı yoktur; artık sizin olsun dîniniz ve taptıklarınız, hak İslâm Dîni de benimdir."

 

Bu sûreden şunları da öğreniyoruz:

"Allâh'a kulluğun şartı tam bir îman ve ihlâstır.

Her şeyden önce O'nun bir olduğuna, sonsuz ve küllî kudretine; her tasarrufun O'nun elinde olduğuna, eşi ve benzeri olmadığına inanmak lâzımdır.

Fakat bu kadarı yetmez.

Bundan sonra da O'na öz yürekle ibâdet etmek, ibâdetin de yalnız O'na olacağına inanmak ve ibâdette O'na başkasını şerik yapmamak, canlı cansız, ne suretle olursa olsun başka birine tapmamak, tapınır derecede gönül vermemek gerektir. Yoksa hem Allâh'a ibâdet, hem de bizi Allâh'a yaklaştırsın niyetiyle başkasına tapmak ve Allâh'tan istenilecek şeyleri ondan istemek, îmansızlıktan başka bir şey değildir. Sonra îman demek, bir şeye sımsıkı sarılmak demektir. Bugün bir türlü, yarın başka türlü, her gün renkten renge girmek îman değildir.

Bu sûrenin sonunda "Sizin dîniniz size, benimki de bana" buyurulması müşriklerle bir mütareke yapmak değil, onlara tam bir meydan okumaktır.

 

Kâfirûn Suresi'nin İçeriği

 

Tevhid İnancı ve Kâfirûn Suresi

Tevhid, Allah'ın birliğine ve eşsizliğine inanmaktır. Yani evrende yaratıcı ve ilah olarak sadece Allah vardır ve O'na hiçbir şey ortak edilemez.

 

 

Bu surede Peygamberimiz, müşriklere açıkça hitap ederek, onların taptığı putlara tapmayacağını ve onların da onun ilahına ibadet etmeyeceğini söyler. Bu, tevhid inancının en temel ifadesidir.

Surenin İndirme Sebebi ve Tarihsel Arka Planı

 

Kâfirûn Suresinin Ana Mesajları

 

 

Günümüzdeki Alaka ve Önemi

 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ!!!


05.08.2024 16:52:13