Sacit Derbent’ten Pendik Anıları

Nerede benim güzel köyüm.
Nerede deniz kenarında dalgalanan balık ağları.
Ve onları onaran alınları çizgi çizgi, yüzleri güneşten yanmış, kara yağız balıkçılar.
Nerede Ali Reis, Meto- Arap Hasan. Hani daldığı yerde narayı basan Levent endamlı Mehmet. Hani Arnavut kaldırımlı sokaklar ve onların sağında solunda birer mücevher misali dizilmiş panjurlu kafesli cumbalı evler. Nerede yakasından karanfili eksik etmeyen güleç yüzlü Lambiriyadis Efendi. Nerede amcanın evinin kapısı önünde aynaya bakan darma dağınık kır saçlarına firketeler takan yoksul ama güleç yüzlü Huliser.
Nerede ağzından sigarasını eksik etmeyen, sigara tiryakisi salak Fahriye. Hani Azaryan, beyaz köşk ve Palmiye. Nerede Mavrudi’nin Beyaz yeşil boyalı köşkü.
Nerede gövdesine aşk sözcükleri yazdığımız, arada sırada gölgesine sığınıp Gacolarla kaçamak yaptığımız ulu çitlembik ağacı. Artık kurudu. Ama bir anıt gibi yerinde duruyor. (Artık durmuyor 2008) ve beni neden bu hale getirdiniz diyor. Etrafına tuğladan bir duvar çekildi. Ve kuru ağacın yanlarına çiçekler ekildi.


Nerede kahveci dükkânının önünde nargilesini fokurdatan pala bıyık Giritli Niyazi Bey!
Nerede kemanı ile bizi mest eden üstat Necip Aşkın.
Hani gece gündüz, sabah akşam kasap dükkânında kafayı çeken kırmızı yanaklı güleç yüzlü Kasap Tahir. Ve onun mey arkadaşı veteriner Adil Can ve diğerleri. Nerede gazinocu Hilmi ve salaş gazinosu… Hani her hafta sonu burada toplanıp içki içtiğimiz arkadaşlar. Sohbetlerine doyamadığım ağabeylerim. Sadi Konuk, avukat Mahmut Even, Vali Hakkı Haydar, dişçi Haydar, Ağır Ceza Reisi Sabri Yoldaş Arif Kaptan Nihat Yalkut ve ötekiler.
Nerede Hilmi’nin meşhur fasulye pilakisi. Nerede soframızı süsleyen, iri istakozlar, barbunyalar uskumrular, mercanlar. Hani feyz aldığım hocalarım Musa Kazım, Recep Selahaddin bey, Osman Efendi. Nuriye, Refika Hatice hanımlar. Hani ilk mektepteki sınıf arkadaşlarım. Avukat Vehbi, Vali Ali Cahit, Bahri Erkmen, Doktor Fettah, Rıfat Kocaaslan ve Atiye hanımlar. Nezade Ahmet beyle set üstünde zar atan gele geldikçe lafına küfür katan, Daldağanlı Celal efendi. Nerede o aşina yüzler. Nerede her sokağa çıktığımda bana selam veren eller.

Nerede Mustafa beyin meyhanesi. Nerede içki gediklisi Hasbi dayım ve meyhaneden gece yarısı çıkıp sallana sallana Dolayoba’ya giden bahçe ortağımız Ahmet Ağa.
Nerede geceleri kunduracı dükkânında tatlı fıkraları ile bize katılan karşısındaki komşusu bakkal Fevzi’nin muzip tavırlarla kafasını patlatan emsalsiz insan Halim Gürz usta. Nerede o zevkli mizah üslubu ile bizi saatlerce güldüren Nebil Alpmar.
Nerede o düşkünler babası, köy insanlarının derdine koşan küfürbaz doktorumuz Tahsin Arcan. Nerede “Ney”i ile bizi kendimizden geçiren büyük feylesof Tevfik Neyzen ve onun kader arkadaşı içli dışlı sırdaşı ehlidil insan Deli Şaban.
Nerede dudağından sigara düşürmeyen, pencerenin kenarına oturup ut çalan, şarkı söyleyen Halime Bacı. Hani Karapeconun güzel kızı, Ganimet söyle mahalleyi kime ettin emanet. Maltepeli sevgilin çoktan evlendi gitti. O yaz gizli aşkın da son buldu gitti. Seni bu satırlara koyduğum için affet beni olur mu Ganimet, olur dersin elbet.

Sevgilisi ile Ganimet sık sık kavga eder barışırdı, yakın bir yerde Haydarpaşa garında çalışırdı. Şimdi ne sevgili kaldı ne Ganimet, geride kalanlara Allah versin selamet.
Hani oyun masalarının baş tacı Osmanlı Zaptiyesi Cemal efendi, pos bıyıklı kasap Hüsnü, İrfan beyle Naim bey. Nerede poker masalarının gedikli seyircisi Yümnü bey. Hani masaların ertafına dizilen bizleri nükteleri ile kahkahadan kırıp geçiren, Mithat Daka Paşabey ve Hasip Manuşa. Nerede Belediye Reisi heybetli Abdullah Bey. Hani köyümüzün eczacısı Asaf Bey, nerede ahretlik kadın Kerime nine?

Nerede her sabah bizi düdüğüyle uyandıran bembeyaz endamlı Akay vapuru. Hani tezgâhında hapur hupur arnavut ciğeri yediğimiz aşçı Mehti. Nerede şarapçı ve şerbetçi Eyyüp Efendi. Nerede simitçi vahit ve Ramazan davulcusu çingene Hamit ve Boyabatlı güler yüzlü Nuh Efendi. O artık çalışamıyor kendini emekli etti.

Ona çok sağlıklı ömürler dilerim ve kupkuru yanaklarından öperim. Her gördüğümde bir selam verişi var ki kalpsiz insanları da ciğerinden yakar.
Nerede sucu İbrahim, Ermeni Rupen. Nerede tombul yanaklı göbekli sütçü Hüsmen. Hani her gün trende ders aldığımız Uzun Kamil, Şekerim Hakkı, Bekri Bey, Selanikli Ziya Bey ve küfürbaz Mal Müdürü Mazhar Bey. Nerede Azaryan korusunda öten bülbüller. Nerede bahçesinde rengârenk çiçekler, sümbüller.

Hani her yaz bacalarımıza konan leylekler. Nerede bahçeler, bağlar, zeytinlikler. Nerede köprübaşındaki antik çeşme. Ey Tanrım yeter artık, kanayan yaralarımı artık deşme.
Artık kıyılarımız çepçevre kirlendi. Ne güzellik kaldı ne zarafet. Ne Pavli adası kaldı, ne tavşan. Çirkin bir görünüme büründü. Güzel ve şirin köyümün her yanı aynı.


06.04.2023 16:35:12