Sait Urulu 31 Mart Seçiminin Analizini Yaptı

Bölgemizin tanınan politikacılarından iş insanı Sait Urulu 31 Mart’ta gerçekleştirilen seçimlerle ilgili olarak gazetemize çok çarpıcı – ibret veren, ders niteliğinde bir değerlendirme yaptı.

Uzun bir dönem AK Parti’de siyaset yaptıktan sonra bu camiadan ayrılıp Yeniden Refah Partisi saflarında politik yaşamına devam eden bölgemizin tanınan politikacılarından iş insanı Sait Urulu 31 Mart’ta gerçekleştirilen seçimlerle ilgili olarak gazetemize çok çarpıcı – ibret veren, ders niteliğinde bir değerlendirme yaptı.

Urulu değerlendirmesinde şu sözlere yer verdi:

CHP EN ZAYIF ZAMANINDA AK PARTİ’YE KARŞI ZAFER KAZANDI!



İmamoğlu sadece İstanbul’u kazanmadı, 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimi için de önemli bir avantaj elde etti.

Bu noktaya nasıl gelindi anlatmaya çalışalım;

AK Parti hatalar serisine devam ederek ANAP’laşma sürecine girmiş oldu.

Özal’ı bitiren yakın çevresiydi, Erdoğan da yakın çevresinin etkisi ile ciddi hatalar yapmaya başladı.

AK Parti’yi tepeden bakan, yöneticiliği kendi hırs ve emelleri için kullanan, adil - ahlaklı olmayan; liyakat sahibi değil, yukarıda adamı olan, görevinin ağırlığını değil, şahsi ve onu oraya getiren abisine kazandıracağı paranın ağırlığını düşünen belediye başkanlarından yerel yöneticilerden başlayalım.

En temel konularda yüzü Batı’ya müzahir takım elbiseli AK partili zatların etkisinde kaldı.

Erdoğan’ı etkileme gücü olan bu çevreler, kadın haklarını koruma adına aile kurumuna büyük zarar verdi.

Geleneksel Türk aile yapısı içindeki baba rolünü kanun gücü ile yok ettiler, kadınların yönetiminde yeni bir aile modeli inşa ettiler. Eşyanın tabiatına aykırı bu durum, aile içi şiddeti daha da körükledi.

Sosyal medyanın çekiciliği ve bir türlü rayına oturtulamayan batılı eğitim sistemi gençleri kendi değerlerine yabancılaştırdı.

Sonuçta kocasını takmayan kadın, babasını dinlemeyen çocuk, birliği bozulmuş bir aile yapısı ortaya çıktı. Sözün özü muhafazakâr tabanını Erdoğan kendi eliyle dönüştürdü. Öyle ki AK partili ailelerin çocukları karşı mahalleye geçiş yaptı.

Mazlumun, mağdurun hamisi olan Erdoğan, yıllar içinde etrafını saran dalkavuklar yüzünden toplumun en alt tabakasını görmez, duymaz oldu.

Tabanın sesini yukarıya iletecek kadrolar, kendi varlık sebeplerini dalkavukluğa bağlayınca, zirve ile tabanın iletişimi kesildi.

Tabanla tavan arasında iletişimi sağlayacak bir başka kanal da bağımsız tarafsız medya olmalıydı. Ancak Erdoğan medyayı sistemden beslenen iş adamları vasıtasıyla ve mesleğinin gereği yerine yalakalık yapmakta uzmanlaşmış gazeteciler eliyle tamamen etkisiz hale getirdi. O kanal da tıkandı.

Yıkıcı toplumsal sorunlar biriktikçe birikti.

Masum çocukların hayatına mal olan başıboş köpek sorunu bile çözülemedi. Erdoğan birkaç kez bu meseleyi Batı modeli ile çözeceğiz dedi ama yakın çevresinde köpekleri çocuklara tercih eden birileri vardı ve onları aşamadı.

O birileri, kedi ve köpekler için adliyeleri dolduruyor ama köpeklerin parçaladığı çocuklar için tek kelam etmiyorlardı.

Erken evlilik yaptıkları için mağdur edilen en az 8 bin ailenin sesi de duyulmadı.

Erkek eşine tecavüz etmekten hapse atılıyor, kadın çocuklarıyla kurdun kuşun insafına bırakılıyordu. Ama sorsanız, kadını koruyorlardı.

Öte yandan aynı yaşlardaki gençler nikahsız cinsel özgürlüğe sahipti ve kimse onlara karışmıyordu.

Ortaya çıkan tablo şuydu, muhafazakâr kesimin çocukları nikahlı olarak aile kurunca cezalandırılıyordu ama nikahsız birliktelikler özgürlük olarak görülüyordu.

Son yıllarda başta savunma sanayisi olmak üzere birçok alanda milli hamleler yapılıyordu. Ancak tarımda, gıdada ve sağlıkta bütün politikalar küreselci sisteme entegre edilmişti.

Devasa hastaneler inşa ediliyor ama insanlar hastanelere düşmesin diye önleyici koruyucu sağlık sistemi ihmal ediliyordu.

Hastanın müşteri olarak görüldüğü küreselci sağlık politikaları, sistemin içinden gelen Sağlık Bakanı ile sorgulanmaz hale geldi.

Bu anlayış, 2020’de patlak veren pandemi ile zirveye çıktı. Türkiye küreselci sağlık sisteminin laboratuvar ülkesi oldu. Ekonomi çarkının durdurulmasının maliyeti büyük oldu. Bugün yaşanan ekonomik krizin temelinde işte o sağlık politikası vardı.

Kriz her zaman olduğu gibi yine en dezavantajlı kesimleri vurdu, bilhassa dar gelirli ve emekliler hayatını idame ettirmez hale geldi.

Ekonomiyi atanmamış İMF şefi gibi yöneten Mehmet Şimşek, emekliye yapılacak iyileştirmeye itiraz etti.

Şimşek ve ekibi, enflasyonu dizginlemek için devlette tasarrufu ve memleketin kaymağını yiyen kesimlerden vergi almayı akıl etmiyor,

Tam tersi çalışan, emekli, küçük esnaftan alıyordu.

Ve Gazze

Erdoğan etkileyici hitabetiyle mazlum coğrafyanın tek lideri olmuştu.

Ancak İsrail’in Gazze’de yaptığı katliama retorik olarak karşı koymak yetmiyordu. Zalimi durdurmak için somut adımlar gerekiyordu. Hiç değilse İsrail’e ticari ambargo konulabilirdi ama yapılmadı. Kazanılan yerlerde ekonomik kriz yok muydu?

Gazze meselesi oraya uğramadı mı?

Sokak köpeği problemi oraya uğramadı mı?

Emekli yok muydu?

Gençler yok muydu?

Kazanan adaylar nasıl başardı oyunu korumayı?

Bütün mesele; umudunu yitirmiş milletin kalbine dokunmaktı, siz kentsel dönüşüm vaat ettiniz milletin asıl gündeminden uzaklaştınız.

Bu seçimin dersi Başarılı olup kalbe giren, millete dokunmayı beceren koltuğa değil halkına tutunan halkın istediği isim olan belediye başkanlarının başarısında gizlidir. Anlayan anlar. Anlamayan 5 yıl sonra aynı hatayı yapar.

Bu sonuç ülkede YENİDEN REFAH PARTİSİ’ni Türkiye’nin 3. Partisi yapmıştır.

Gerçek kazanan YRP olmuştur.

Demokrasi kazanmıştır.

Bu durum, ilk genel seçimlerde Yeniden Refah Partisi’ni tüm baskı ve yasaklara rağmen iktidar olma yolunda tartışmasız bir biçimde potaya sokmuştur.  Yeniden Refah Partisi bu seçim sonuçlarına bakıldığında, milletin umudu olduğunu göstermiştir.
 

 


04.04.2024 14:50:55