Komedi Mizah Yazarı Yücel Ziko yeni mizah yazısını yayınladı. Gündemdeki farklı konuları mizah ile buluşturuyor. Ziko’nun yeni mizah içeren hikayesi Topa Zıplayacak Adam Lazım.Hadi okuyalım…
Kendimle dertleşirken geldi yanıma…
Kızgındı…
Otururken “Böyle olmaz!” dedi..”Topa zıplayacak adam lazım!..”
Çaylarımızı söyledim, “Hayırdır?.” dedim..
Öbür kahvede büyük ekran televizyonda Milli futbol takımımızın maçını seyretmiş.
Bizim futbolcular, sağdan soldan rakip kaleye gidip, ceza sahasına orta yapıyorlarmış ama ceza sahasındaki golcülerimizden hiçbiri,gelen topa doğru dürüst zıplayıp da kaleye doğru kafa vuramıyorlarmış..
Ona kızmış..
Milli takımın teknik direktörüne de kızarak “Hep defans oyuncularıyla,orta saha oyuncularıyla doldurdu takımı.İlerde topa zıplayacak doğru dürüst bi tane adam yok!.” dedi tekrar.
“Haklısın” dedim..”Topa zıplayacak adam şart…”
Herkesin derdi başka,gündemi farklı..
Ben,o yanıma gelmeden önce yaklaşan ev kirasını nasıl öderim diye düşünüyor,bütün üzüntümle,bu konuya üzülüyordum..
Topa zıplayacak adamın olmamasına ayıracak üzüntüm yoktu..
Eğer kira sıkıntım,geçim derdim olmasaydı,benim de böyle keyfe keder üzüntülerim olabilirdi..
Bilirsiniz,keyife biraz keder katınca,keyif,acılı adana misali daha lezzetli oluyor..
Sadece keyifli olmak,pek de iyi bir şey değildir..
Sadece keyif,kilo aldırır..
Ama bakınız dert ve keder içindeki insanlara;hiçbirinin kilo problemi yoktur.
Çünkü üzüntü iştah kapatır,yemek yiyemezsin….
Ayda 5 bin lirayla,dört-beş kişilik aileler nasıl geçinebiliyorlar sanıyorsunuz?.
Geçinemedikleri için üzülüyorlar,bu üzüntü iştah kapatıyor,iştah kapanınca az yemek yiyorlar,bu sayede o parayı yettirebiliyorlar.
Yani geçinemedikleri için geçinebiliyorlar.Geçinebilselerdi geçinemezlerdi..
Bakınız çok parası olanlara,o para bitürlü yetmez.Sürekli ihtiyaç çıkar.Para arttıkça,ihtiyaç artar..
Fakirler sessiz sedasız 5000 lirayla beş nüfusa bakarken,hep şikayet eden,zenginlerdir.
Sorun budur..Hiç ihtiyacın olmasa,paraya da ihtiyacın olmaz.
İşte bu yüzden,fakirler şişmanlamazlar.
Bütün fakirler fittir.
Spor salonlarında bir tek fakir göremezsiniz.
Ben evlenecek kadın olsam,evleneceğim erkeği fakirlerin içinden seçerdim.
Çünkü kadınların her zaman şişmanlama korkusu vardır.Ama fakir erkeklerle evlenirlerse,şişmanlamazlar.Fakir erkek eve ne getirecek,ne yiyecek de şişmanlayacak?..
Hem zayıf kalırlar,hem de güzelleşirler.Açlıktan,gözleri ışıl ışıl parlar..
Fakir erkekle evlenen kadının cinsel hayatı da çok bereketli geçer.Çünkü fakir erkek sürekli açtır,bu açlık kan dolaşımında rahatlık sağlar,kanın isteğe bağlı olarak arzu edilen yerde toplanmasını sağlar.
Kadınlara tavsiyem,mutlu olmak,formda kalmak istiyorsanız,fakirlerle evlenin..
Aşırı keyifli,bu yüzden de fazla kilolu olanlara ise “Üzüntü diyeti” ni tavsiye edebilirim.
Gereksiz üzüntü konuları bulup,onlara,öğle ve akşam yemeklerinden bir saat önce aç karnına üzülerek iştahınızı kaçırabilir,öğünleri çok yemeden atlatabilirsiniz..
Üzüntü fazla gelip rahatsız etmeye başlarsa, “A-maaan,ben mi kurtaracam memleketi” deyip,üzüntüyü bir kenara bırakır,açarsınız televizyonu,bi Survivor,bi Mutfaktayız,herşeyi unutur, kendinize gelirsiniz…
Arkadaşım zengin değildi ama kurulumunu kendi yaptığı düzeninde sıkıntı çekmeden,sağa sola çarpmadan akıp gidiyordu hayat denen büyük nehirin içinde..
Tuttuğu takımın maç kaybetmesi,milli takımda topa zıplayacak adamın olmaması,oğluna bitürlü sözünü geçirememesi,arabadan ses gelmesi gibi rutin üzüntüleri vardı..
O da zaman zaman benim dertlerimi dinlediği,beni teselli ettiği için,benim de onu dinlemem,topa zıplayacak adamın olmaması konusunda yapabileceğim birşey varsa,yapmam gerekirdi..
“Kaç kaç bitti maç?.” diye sordum, “Sıfır-Sıfır” bitmiş..
Azerbaycan’la mı,Moldova ile mi,öyle zayıf bir rakiple oynamışız ama yine de yenememişiz.
“Moldova’yı da yenemeyeceksek,hiç çıkıp oynamayalım anasını satayım!.” dedi..Ben de “Ben de satayım” diyerek destekledim..
“Satayım” deyince aklıma evdeki eşyalar geldi…
Acaba evden birkaç parça eşya satsam,kirayı öyle ödesem nasıl olur diye düşündüm..
İş bulunca yerine yenilerini alır koyardım…
Ama neyi satacaktım ki?.Hepsi senelerdir kullandığımız eskimeye yüz tutmuş ev eşyalarıydı..
Kim alırdı ki onları?..
Satsam satsam ikinci el eşya alıp satanlara satabilirdim,onlar da çok ucuza alırlardı.
Ne yapsam bilmiyordum…
— Sen beni dinlemiyor musun??..
— Efendim?..
Arkadaşım maçla ilgili konuşuyordu,ben de bunları düşünüyordum ama dinlemediğimi anlamasın diye bir yandan da yüzüne bakıp dinliyorum sansın diye başımı sallıyordum.
Anlattıkları bitmiş,bana bakıyor,ben de hala yüzüne bakıp başımı sallamaya devam ediyor muşum..
— Haksız mıyım?..diye sordu.
Birini dinlerken ona sürekli hak vermek samimiyetiniz açısından inandırıcı olmayabilir.Arkadaşlıklar bazan birbirini eleştirip canını sıkmayı,moralini bozmayı da gerektirir.
“Haksız mıyım” diye sorunca “Valla aslında çok da haklı sayılmazsın” dedim.
Bozuldu..
Halbuki ben neden ona haklı sayılmazsın dediğimi bilmiyordum.Amacım onu dinlediğimi,anladığımı,çözümün bir parçası olma arzusu ve samimiyetinde olduğumu düşünmesini istiyordum.
— Ne demek haklı sayılmazsın?.Seyrettin mi maçı?
— Seyretmedim.
— O zaman nerden biliyorsun haksız olduğumu?.
Onaylanmak bizim en yaşamsal ihtiyaçlarımızdan biridir.Biz herşeyi onaylanmak için yaparız..
Emin olduğun düşüncelerinin en iyi arkadaşın tarafından onaylanmaması çok can sıkıcı bişeydir.
Arkadaşlık karşılıklı onaylanmak için yapılan sosyal bir faaliyettir.
Dost acı söylediğinden,arkadaşımıza onun dostu olduğumuzu kanıtlamak için arada bir onu onaylamayıp,söylediklerine karşı çıkmalı,onu üzmeli,incitmeli,kalbini kırmalıyız.
Önce kızarlar ama zamanla alışırlar.Sonra da sizden onu eleştirip kırmanızı,üzmenizi beklerler..Bunu yapmayınca da dostluğunuzdan şüphe ederler.
Mesela,ölen kocasını özleyen komşumuz Pervin teyze “Ah Numan..Şimdi hayatta olsaydın da yine beni o meşhur laflarınla incitseydin…Hatta dövseydin…Ağzımı burnumu kırsaydın…Yeter ki hayatta olsaydın…” derdi..
Aslında özlenen Numan değildir…Özlenen,Numan’dan gelen tanıdığımız,alıştığımız acılarıdır..Alışkanlığımızın sona ermesi bizi rahatsız eder.
Numan bize öyle düzenli olarak acı çektirmiş,o acılara alıştırmış hatta bizi o acıları sever hale getirmiştir ki,Numan’dan sonra hiç kimse bizi onun kadar güzel üzememiştir..
Biz acıyı severiz.Yeter ki Numan’dan gelsin.
— Numan kim?
— Numan kim?
— Ne bileyim kardeşim,Numan diye mırıldanıyorsun.İyi misin sen?
— İyiyim tabi,niye iyi olmayayım.Nasıldı maç,seyretmesi zevkli miydi bari?
— Yok.Hiç zevkli değildi.İyi oynamadı bizim takım..Ama bazı futbolcuların hakkını yemiyim.Emre mesela,çok koştu,çok çalıştı ama sadece bi kişiyle olmaz ki..
(Çok çalışıyorum çok…Sabahın köründe düşüyorum yollara,akşama kadar makinanın başında ayaktayım…Ama sadece benim çalışmamla olmuyor ki..Pezemenk,otuz yaşına geldi hala avare..Girse bi işe çalışsa,babasına biraz omuz verse,eve biraz katkı yapsa?…Ulan hadi katkı yapmanı geçtim bari kendi paranı kazan..Hep ben mi koşturacağım?..Bu zamanda sadece bi kişiyle olmaz ki?..)
— Sen beni dinlemiyor musun??
— Aşkolsun.Dinlemez olur muyum,dinliyorum tabi.
— Peki en son ne dedim ben?
— “Peki en son ne dedim ben” dedin.
— Hayır,ondan önce?
— “Sen beni dinlemiyor musun” dedin.
— Dinlemiyor musun?
— Dinlemiyor muyum?
— Dinlemiyorsun.
— Dinliyorum.
— Ne anlatıyordum peki?
— Topa zıplayacak adamın olmaması yüzünden çektiğimiz sıkıntıları anlatıyordun.
— Evet!..Asıl mesele o…Takımın defansı sağlam..İlerde topa zıplayacak bir tane adam olsa,bir gol atsan,üstüne yatar,maçı bir-sıfır da olsa kazanırsın.
— Doğru söylüyorsun…Bir-sıfır neyine yetmiyor?.Onu kazanamayanlar da var.
— Böyle olmaz..Takımın baştan sona değişmesi lazım…Yönetimin de değişmesi lazım..Bu yönetimle bu takımla olmaz.Son onbeş maçtır doğru dürüst bi takıma karşı bir tane galibiyetimiz yok.Öyle sıfır-sıfır’la,bir-sıfır’la olmaz bu işler..
(Haklısın..Böyle olmaz…Böyle yürümez…Düzenin baştan sona değişmesi lazım…Eskiden böyle değildi…Yine aynı paralara çalışıyorduk ama hayat bu kadar pahalı değildi,geçinebiliyorduk..Değişmesi lazım..Ülkeyi yönetenlerin değişmesi lazım..Son onbeş senedir doğru dürüst bikere yüzümüz gülmedi..Öyle köprüyle,tünelle olmaz bu işler…)
— Sonra takımda,hatlar arasında kopukluk var..Defans başka türlü oynuyor,orta saha başka türlü,ilerisi başka türlü…Birbirlerini anlamıyorlar,yardımlaşmıyorlar..Böyle nasıl takım olacaklar?..
(Haklısın.Orta sınıf diye bişey kalmadı..Zengin daha zengin,fakir daha fakir oldu..Sınıflar arasında büyük uçurumlar var..Sınıflar birbirini anlamıyor,yardımlaşmıyorlar.koptuk birbirimizden.Böyle nasıl millet olacağız?..)
— Habire orta sahada top dolaştırıyorlar…Gole dönük önceden çalışılmış bi tane atak yok.
(Aynen.Televizyona çıkıp habire konuşuyorlar,habire konuşuyorlar..İleriye dönük planlı hiçbişey yok…”
— Pozisyon üretemiyorlar..
(Üretim durdu.Üretici perişan..)
— Topla çok oynuyorlar…
(Lafla çok oynuyorlar.Çok fazla demagoji yapıyorlar..)
— Rakip takım kalemize elini kolunu sallayarak geliyor,hiçbişey yapamıyoruz..
(Yunanistan elini kolunu sallayarak geldi adalarımızı işgal etti,hiç bişey yapamadık..Sınırlarımız delik deşik,gelen giriyor)
— Rakip kaleye yaklaşamıyoruz.Hep uzaktan şut çekiyoruz..
(Komşularımızla geçinemiyoruz,anlaşamıyoruz.Uzaktan ey Almanya,ey Hollanda diye bağırıp duruyoruz..)
— Gole yaklaştığımız doğru dürüst tek pozisyon yok.
(Dünya çapında doğru dürüst bir tane başarımız yok..)
— Ben sana söyleyeyim,bu milli takımla bu futbolla Avrupa kupalarına da katılamayız.
(Bu politikalarla Avrupa birliğine giremeyiz..Rüyamızda bile göremeyiz..)
— Sen beni dinlemiyosun..
— Dinliyorum.
— Ne anlattım peki?
— Topa zıplayacak adam olsaydı herşey daha güzel olurdu dedin…
— Aynen öyle.Bi tane olsa yeterdi.
— Yeterdi.
10.11.2022 15:29:14