Varlık alemlerinin incisi, direksiz, dayanaksız gök kubbeli güzeller güzeli dünyamızın hayaller ötesinde kusursuz işleyen sistemini göz önüne alarak temaşa edip tahayyül ettiğimizde mevsimlerin ve iklimlerin dahi ne büyük bir nimet olduğunu anlamış oluruz. İnsanlar nasıl ki gündüz çalışır gece dinlenirse Kürrei Arz da yaz boyunca baharda, yazda ve hazanda (sonbaharda) çok yoğun faaliyet gösterir, çalışır. Kış mevsimi gelince sakinleşir, rahata erer, dinlenir. Kış boyunca çoğu beldelerde nurani kristal tanelerden neşvünema bulan kardan bir yorganı üzerine çeker. Hayvanat ve nebatat kabuğuna çekilir. Mübarek toprak, canlılar ve bitkiler alemi uykuya dalar. Ve kış uykusu nihayete erdiğinde yeniden dirilircesine yavaş yavaş tüm güzelliği ve ihtişamıyla arzı endam eyler bahar…
“Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren delillerden biri de şudur: Sen yeryüzünü kurumuş, boynu bükük halde görürsün. Fakat biz üzerine suyu indirdiğimizde harekete geçer, kıpırdanır, kabarır. Onu dirilten, ölüleri diriltecek olanın da elbette tâ kendisidir. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter.” (Fussilet Suresi 39. Ayet)
“Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır.” (Nahl Suresi 65. Ayet)
Tabiatın uyku ve nekahet dönemi bitmeye başladığında sırasıyla havanın, suyun ve toprağın ısınmasını temsil eden baharın müjdecisi ve habercisi cemreler toprağa düşer. Kış sona erdiğinde ve baharın ayak sesleri duyulduğunda, muhteşem dekorasyonlu gök kubbenin pınarlarından ve çeşmelerinden, uyanmakta olan toprağa şarıl şarıl su akmaya başlar. Can suyu bahar yağmurları toprak ile buluşur. Gizemler ve hikmetler manzumesi olan tohumlarda hareketlenme olur. Bitkiler alemi ve canlılar alemi de kıpırdanmaya başlar. Yeni doğum sancıları yaşanır gibi olur. Muhteşem dirilişin bütün boyutları ayan beyan ortaya çıkar. Heyecan zirvelere tırmanır. Yüce yaratıcının güç ve kudretini temsil eden esmanın muayyen tezahürleri kendini göstermeye başlar ve bahar dünyaya merhaba dercesine arzı endam eyler…
“Görmedin mi Allah’ın gökten su indirip onu yerdeki kaynaklara akıttığını? Sonra onunla değişik renklerde ürünler bitirir, sonra bu bitkiler gelişip olgunlaşır; ardından onun sarardığını görürsün, sonunda Allah onu kırılıp ufalanmış hale getirir. Kuşkusuz bunda akıl iz‘an sahipleri için bir ders vardır.” (Zumer Suresi 21. Ayet)
Ruhu okşayan, kalplere yeniden dirilişin tatlı heyecanını katan, gönüllere su serperek ferahlatan baharın, kapıya dayanması evrensel bir şölen havası meydana getirmektedir. Topraklar, dağlar, taşlar, ormanlar, ovalar, platolar, bulutlar, sular, bitkiler, hayvanat, çiçekler, yapraklar, dallar, meyveler, salgımlar, böcekler, kuşlar, kelebekler, rüzgar esintileri, en güzel tabii sesler, çağıl çağıl çağlayan dereler ve Güneş gibi nice asli unsurlar da bu evrensel şölene katılmaktadır. Baharın gelmesi sayesinde bin bir çeşit çiçek ile gözler de adeta görsel bir bayrama kavuşur. Karanfil, lale, gül, zambak, menekşe, ıhlamur, orkide, papatya, yasemin, akasya, begonya, sardunya, nergis, mimoza, sümbül, gelincik, gardenya, kaktüs, kamelya, kardelen, lavanta, leylak, erguvan ve manolya gibi birbirinden güzel çok sayıdaki çiçek türü ile 400 bin civarındaki bitki türü baharın gelişi ile kış mevsiminden nöbeti devralmaktadır. Böylece evrensel süsleme sanatı, bahar ile arzı endam eder ve toprak yüzeyi eşsiz rayihalar ve buram buram kokan güzel kokular eşliğinde renk cümbüşüne dönüşür. Tabiat rengarenk çiçek ve bitkiler ile adeta yeşil bir örtüye bürünür. Kuşların cıvıl cıvıl sesleri tüm bu güzelliklere çok daha başka manalar katar. Neticede; “Yüce Rabbimiz her şeyi ne kadar da güzel yaratmış böyle” demekten başka söyleyecek bir şeyimiz kalmamış olur…. Alemlerin Rabbine hamdolsun…
“Gökten suyu indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyve verdikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (Enam Suresi 99. Ayet)
“Şimdi bak Allah’ın rahmetinin eserlerine! yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye kâdirdir” (Rum Suresi 50. Ayet).
Bahar demek, coşku demek, neşelenmek demek, yeniden doğuş demek, tazelenmek demek, filizlenmek demek, gelişmek demek, yeni bir başlangıç demek, tekamül etmek demek, yeni bir heyecan demek, yeni bir umut demek, yeni ufuklar demektir. Bahar demek mevsimi gülşen demek, mevsimi gülzar demektir. Bahar demek, insanın doğa ile buluşması demektir. İnsanın toprağa hasretinin dinmesi demektir. En nihayetinde bahar demek fıtrat kanunlarının mütemadiyen uygulanması ve neşvünema bulması demektir. Yani ilahi hükmün icra edilmesi demektir. Bahar demek aslında ebedi mutlak vuslata bir adım daha yaklaşmak demektir.
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün arka arkaya gelmesinde, insanların faydasına akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutları döndürüp yönlendirmesinde, aklını kullanan bir topluluk için alınacak dersler / gözle görülen belgeler vardır.”(Bakara Suresi 164. Ayet)
Madem fıtrat kanunlarına göre her bir varlık bir şekilde baharı yaşıyorsa irade kullanan insan da tüm olup bitenden ibret almalı, dersler çıkarmalıdır. Zahiri baharı ve batıni baharı birlikte yaşamalıdır. Gönüller, hem maddi ve hem manevi baharları birlikte yaşamalıdır. İnsan, arada bir kendi kendine hasbıhal ederek gönlünde nice yeni baharlar yaşamalı, yeniden hayata bağlanmalı ve mütemadiyen kemale ermelidir. Çünkü tabiat gibi, bitkiler alemi gibi ve canlılar alemi gibi insan da eninde sonunda zahiri bahar mevsimine veda eder. Hazanını yaşar. Geriye sadece insanın yaptıkları, ettikleri, ürettikleri, ürünleri, meyveleri ve gıdaları kalır. Yani tüm ameli… Tüm bu topladıklarını mizan gününde tartıya koymak üzere istirahatgahında beklemeye başlar.
Baharın ibretler manzumesi aksiyonunu idrak edemeyenler, kulluk yolunda vurdum duymaz olanlar ve Hak yolu dışında başka yollara tevessül edenler yeni hayatta yani ahiret hayatında tam bir çaresizlik yaşar. Sefil ve zelil bir halde perişan olur. Stoklarında hiçbir manevi gıdası olmadığından zakkumla beslenir, kor ateşlerde ısınmış ve kavrulmuş olur. Bu nedenle güz mevsiminin yaprak dökümü bize; öleceksiniz, krallık, şahlık, ağalık, paşalık, padişahlık, zenginlik, tembellik, şatafat, kibirlilik ve daha birçok haldeki kimliğinizden kopacaksınız ve elbiselerinizden soyunacaksınız ama tekrar filizlenip yeni halinizle dirileceksiniz diyor. Dökülen her yaprak, düşen her çekirdeğe kefen olur ve insanın dirilişini sembolize eden baharında sağlam kalmasına yardım eder. Böylesi verimli ve sağlam tohum insanın ebedi hayatını mutlu kılar. Ya da ebedi hayata başlamak üzere olan insanın baharında toprağa düşen tohumu çürük olursa eğer o tohum verimsiz ve çorak kalır. Böylesi bir tohum ebedi hayatı mahveder ve insanın mutlu sona ulaşmasını imkansız kılar.
Umulur ki insan, dirilişin en güzel delili olan ve yeniden her yıl arzı endam eden muhteşem ve harikulade zahiri bahar gibi ebedi sonsuz ahiret hayatını da ayniyle yaşasın, daimi baharların diyarı olan ve altından ırmaklar akan cennet ile buluşsun ve ebedi hayatı gülistana dönüşsün….
Ali Dama