Çevremizde kimi insan vardır, gönlü cömert, ufku geniş, adaletli, sabit olmayan, yeniliklere açık hatta hatalarını kabul eden kendini her zaman haklı, en iyi en mükemmel sanmayan; onunla oturdukça oturmak istersiniz; muhabbetinden keyif alır, ilham bulur, farkında bile olmadan ne çok şey öğrenirsiniz. Yanından kalktığınızda az buçuk değişmiş, zenginleşmiş olarak yolunuza gidersiniz. İçinizde sanki bir kır bahçesindeymiş gibi en güzel renkleri taşır, tatlı bir coşku yaşarsınız. Elinizde olmadan hayata gülümsersiniz. Neden mi çünkü her konuda kendini ‘HAKLI’ olarak görmez. Bazen siz bazen o yanlışını, verdiği mutsuzluğu, zararı, adaletsizliği kabul eder.
Oysa kimi insan vardır, sadece kendi haklıdır. Bir sürü yaptığı haksızlık ve kıymet bilmezlikleriyle – sadece karşısındakini haksız çıkarmak onun en iyi yaptığı şeydir – hiçbir yeniliği, farklılığı tasvip etmez, her konuda hep kendinin mağdur düşünülmesini ve ona hak verilmesini ister. Karşısındakinin yaşadığı; mutsuzluklar, karmaşalar, sebep olduğu çıkmazlar hiç önemli değildir. Kalbinizi açtığınız, güvendiğiniz, dertleştiğiniz ve değer verdiğiniz bu insan bir bakarsınız ki, sizin yüzünüze sıkı bir dost, arkanızdan ise tam tersi davranışlar ve söylemler içinde. Anlam veremezsiniz acaba ne kazandı, neden yaptı soruları ile baş başa kalırsınız..Asla da cevap bulamazsınız…Hatta ne gariptir ki; o kişi farkında bile olmadığınız tüm bu dostluk, arkadaşlık dışı davranışlarından sonra bile, siz ona haksızlık yapmışsınız edasındadır. Ve ne yazık ki bazen o insan hep yakınınızdadır. Çünkü ya çalışma arkadaşınız ya da sık görüştüğünüz kişilerden biridir.
Derken karşılaştığınız bu deprem; içinizde biriktirdiğiniz hatta anlatmaya çalıştıkça anlaşılamamanız damla damla akar ruhunuza. Kangren gibi hızla yayılır, sinsice; bir sağlam uzuvdan bir başkasına sıçrar. Bir bakarsınız ki içinizde neşe kalmamış. Bir kuru ayaza kesmiş benliğiniz. Artık siz eski siz değilsiniz. Kendinizi tanıyamaz hale gelirsiniz. Ne kötü değil mi?
Hiç düşünür müyüz etrafımızdaki, en yakınımızdaki insanların davranışları, olaylara yaklaşımı, çıkmazlar içinde yaşamak zorunda kalmanıza sebep olmaları bizi nasıl etkiliyor? Günbegün, aybeay…
Keşke ara ara kapsamlı bir tadilata girişsek benliğimizde. Keşke daha fazla ertelemeden ve samimiyetle bakabilsek içimize. Oradaki yanlışları, adaletsizlikleri, sürekli mükemmel olduğumuzu düşünmeyi ve kabuk tutmuş yaraları tek tek bulup ayıklayabilsek. Bir tabela assak: “Sevdiklerime verdiğim zarar için özür dilerim. Şu anda tadilat halindeyim, yenileniyorum…” Köhne binalar bile gençleşirken, kurumuş otlar bile tazelenirken, yeterli özen ve emekle şu hayatta her şey yenilenirken, insan nasıl değişmez, değişemez?
Bu arada şunu da eklemek isterim. Hepimizin hataları, eksikleri elbette vardır. Öncelikle bunu kabul etmek gerekir. Tamamen haklı olmak diye bir şey yoktur. Ben de hayata ve yaşadıklarıma böyle bakıyorum. Keşke herkes bir nebze böyle bakabilmeyi becerebilse…İşte o zaman zaten sorun kalmaz.
Aslında bu kadar kolay…