Dünyada "kendi yolunu çizmiş" iki grup insan var: Biz ve diğerleri!
Bu gruplardan biri yüzünde “imanın nurunu”, diğeri “küfrün karanlığını” taşır!
Onun için; biri nur yüzlüdür, diğeri murdar suratlı!
Biz -ki, "sırât-ı müstekîm: doğru yol" üzere olan “İslâm mü’minleri”; görüldüğümüzde "Allah" , "ahiret" , "hak" ve "adalet" i hatırlatırız!
Yüce Yaratan tarafından böyle tanımlanmışız: Ne mutlu!
Ama gönül isterdi ki, ağzından dolup taşacak kadar “saf ve duru bir iman” sahibi olsaydık keşke!
İstisnalar hariç olmak üzere, “el’ân: şu ân” genel olarak hiç iyi durumda değiliz: Toplama, altı kaval üstü şişhâne, düşük kaliteli, fake ve çakma bir hâldeyiz!
Toplama iman.. Anakart ile donanımları uyumsuz, sürekli arıza çıkartan ve “her ân çöpe atılmayı hak eden” toplama bilgisayardan farksızhâlde!
Gönlümüz, ağzına kadar saf ve duru bir imanla dolu olmadığı gibi, imanımız: Biraz ana ve babadan, biraz okuldan, biraz camiden, biraz merdivenaltı ve “rıza,tevazu, hak ve adaleti kendi içinde bile sağlayamayan”şeyh ile dervişten alınan bilgiler ve “eser miktarda hakikî iman”ilekarışık ve bulanık bir kokteylden ibaret!
İman, ibadet ve ahlâk anlayışımız; neredeyse “mü’min saydırmayacak” nitelikte birçok arızalı pagan (putperest) inançlar, bid’at ve hurafeler ile dolu!
Altı kaval üstü şişhâne iman.. Baştan ayağa fıstıkî yeşil, çingiş pembesi, kaka kahvesi, cırtlak sarı, bilmem ne lacisi ve “eser miktarda Allah boyası”!
Düşük kaliteli iman.. Aklı başında olan hiçbir tüccar, bizi vitrine koymaz. Vitrine koysa da “vitrinin ön yüzündeki mal bu ise, içerisi hiç işe yaramaz!”düşüncesiyle hiçbir müşteri mağazaya girmeyeceği için, bizi satıp kazanmaya çalışan tüccar kısa sürede iflâs edip bütün sermayesini kaybeder, kıyamette bile ödeyemeyeceği kadar ağır borca batar!
Çakma marka ve fake iman.. Yalancı peygamber ve çoban, düzenbaz ve sahtekâr esnaf oluyor da yalancı ve sahtekâr kul ve ümmet neden olmasın?
Altın görünümlü teneke olduğumuz içindir ki; mihenk taşına sürtüldüğümüzde boyamız, üstümüzdeki elmas kaldırıldığında foyamız, bir yerimize vurulduğunda altın sesi yerineteneke sesi çıkıyor!
Hayatta da mahşerde de “işte böyle olmanızı istemiştik!”diye münafık, müşrik ve kâfirlerin önüne “örnek bir kul ve ümmet” olarak çıkartılamayacak kadar rezil ve rüsva durumda!
Müslüman’da nerede ise iman kalmadı ki, yalancı pehlivan gibi ortada gezen günümüz Müslüman’ından “İslâm ahlâkı” bekleniyor!
Yeryüzündeki insanların imanından sorumlu olan Müslüman; aile fertlerine bile söz geçiremez hâlde, ancak kendi imanını kurtarma derdinde.
“Adım Hıdır, elimden gelen budur!”çaresizliği ama gayreti içinde, elinden geleni yapmakta.
Mehmet Âkif ERSOY’un “Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi!”dediği gibi “Günümüzdeki ve bundan sonraki Müslümanlar’ın bir gram imanı, daha öncekilerin tonlarca imanına denktir!”desem, abartmış sayılmam sanırım!
Sadece kendi imanını değil bütün insanlığın imanını şeytana karşı korumakla yükümlü olan bizi gördüğünde; Allah, ahiret, hak ve adaleti hatırlayan kaç kişi var?
Bizi gördüğünde, “Ben bugüne kadar neden Müslüman olmadım?” diye hayıflanacak ve pişmanlık duyacak kaç İslâm dışı kişi var?
En azından, aynadaki biz; bize "Allah" , "ahiret" , "hak" ve "adalet" i hatırlatıyor muyuz?
Ve görüldüğünde cebri, zorbalığı, despotluğu, karanlığı,.. kısaca kendilerini hatırlatan “diğerleri”.
Sizler de:
Müslüman’ın ahlâkını sorguladığınız kadar:
*Müslüman’ı dinden uzaklaştırmak için her türlü zorbalığa başvuranları,
*Müslüman’ı “öz vatanında sürgün ve garip öz vatanında parya!” hâline getirenleri,
*Müslüman’ın Kitab’ını elinden alan ve bir şekilde eline almaya çalışanı anasından doğduğuna pişman edenleri,
*Gerçek Kitap=Kur’ân-ı Kerîm” ile insanları bir araya getirmeye çalışanları Ülkeden sürenleri ya da asanları; bu insanların beden ve itibarlarına suikast düzenleyenleri,
*Plânlı etki ajanları olan “kurtarıcı” ve “âlim = bilim adamı-bilim insanı” kılıklı insanları “gerçek İslâm budur!” safsatası ve yavesiyle istikrarlı şekilde sahneye sürenleri,
*Dini, “böyle birşeyler var, haberin olsun!” şeklinde hobi-kültürel olarak “ta’lim” eden, ama yaşanması için “terbiye” etmeyenleri,
*Hava ve su gibi temel ihtiyaç olan İslâm’ı “merdivenaltı” sapkın tekke ve türbe ile “sahtekâr puşt” şeyh ve dervişlerden öğrenmek zorunda bırakanları,
*Allah’tan ve Peygamber’den bir türlü uzaklaştıramadıkları mü’minlerin yeni neslini; “pis Araplar!” manipülasyonuyla, sarı öküz niteliğindeki Arap ve Arapça’dan uzak tutmaya çalışanları,
Hesaba çekin..
Müslüman’a çemkirdiğinizin onda birini Müslüman’ı bu hâle getirene çemkirin!
De; adi ve şerefsiz olmadığınızı görelim, âdil ve ahlâklı olduğunuza inanalım!
Hem bu anlattıklarım, neden herkese “sadece bir Ülke” hatırlattı ki: Bu şekilde olmayan yer mi kaldı?
Güzel bir konu analiz edilmiş eline sağlık ne varki her geçen gün biraz daha kötüye gidiyoruz Allah hidayet versin
Şu "sahtekar şeyh ile dervişler" kimse ismen zikredilmeli. Çok yanlış böyle isimsiz tanımlar. Maalesef imanlı insanların bile bir çoğu şeyh ve derviş olmadığına inandırılmış. Solcu, laikçi, kemalist, mason, ateist hangi dille tarikatlara söz ediyorsa aynı dili kullanmaktan kaçınmak gerek. Tarikatlar, Şeyhler olmasa diyanetin kadrolarından mı din öğrenilecek diye gerçekçi sorgulama lazım.
Yine hissiyatımıza tercüman olmuşsun üstat yüregine sağlık Inşallah bu yazılar bir gün kitap haline de gelir çünkü hayata dair kaliteli tespitler mevcut Allah yolunu açık etsin..
BÜTÜN MÜSLÜMANLAR KARDEŞTİR
Tebrikler güzel bir yazı olmuş.