Biz zannederiz ki bataklık deyince sulak arazi akla gelir. Toprak, kil, kum gibi tanecikli yapıların yoğun su ile sıvılaşmış gevşek halde bulunmasını bataklık olarak telakki ederiz. Dünyadaki en büyük bataklığının Brezilya’daki yaklaşık 150 bin km2 lik bir alanı kapsayan Pantanal bataklığı olduğunu zannederiz. Oysa ki asıl büyük bataklık tabiat ile ilgili olmayan bir bataklıktır. Öyle bir bataklık var ki, tüm dünyayı kirletiyor, pisletiyor, insanlığı tehdit ediyor. Ahlakını bozuyor ve insan fıtratına adeta meydan okuyor. Bu öyle bir bataklık ki, batanı batırıyor, derin pis çukurlara mahkum ediyor ve tüm insani erdemlerini erozyona uğratıyor. İnsanı aşağıların aşağısına itiyor. Bu bataklığın bileşenlerinde hayasızlık vardır, edepsizlik vardır, müstehcenlik vardır, kabalık vardır, ölçüsüzlük vardır, namussuzluk vardır, teşhircilik vardır, azgınlık vardır, sapkınlık vardır, türlü türlü sapıklık vardır ve en iğrenç davranış şekilleri vardır. İnsanlığın yüz karası olan bu lanetli bataklığa en genel anlamda fuhşiyat bataklığı denmektedir.
Fuhşiyat bataklığı öyle bir bataklık ki bir türlü kurumayan kronik özellikli bir bataklıktır. İnsanlık tarihi boyunca nice kavimler malum fuhşiyatları yüzünden helak oldu fakat yine de gerekli ibretler hiç alınmadı ve karanlık bataklıklardan gelen alışkanlıklar ve pis kokular tarih ötelerine kadar ulaşmış oldu. Günümüzde ise teknolojinin de yardımı ile çok daha fazla ileri boyutlara yayılmaya başlamıştır. Zira televizyonların, gazetelerin, dergilerin, yazılı ve görsel medyaların, sinemaların ve sanal medyaların bir yüzü bataklık haline dönüştü. Videolar, müzikler, şarkılar, resimler, dizi filimler, çizgi filimler, sanal ortamlar, oyunlar ve diğer görseller insanın ar damarlarına kurşun sıkmaktadır. Lanet olası bu bataklıktan her yere ulaşmak mümkün görülmektedir. Ne yazık ki fuhşiyat bataklığı bir ahtapot gibidir. Her yere uzanan dalları budakları vardır. En masum bir insanın elindeki telefonun içerisinde bile dünyanın gelmiş geçmiş en büyük bataklığı yer almaktadır. Telefonundan sanal medyalara göz atan her insanın bu bataklıktan kirlenme ihtimali vardır. Fuhşiyat algısı yoğun şekilde kasten insanlığın sinesine pompalanmakta ve eşrefi mahluk olan insanın bütün güzel hasletleri tarumar edilmektedir. Fuhşiyattan süzülen tüm zehirli oklar gözlerin nurunu yok etmekte, gönülleri karartmaktadır.
“İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur Suresi 19. Ayet)
“Çirkin bir iş işledikleri vakit, “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?” (Araf Suresi 28. Ayet)
Fuhşiyat mahfilleri dünyanın her yerinde ve ülkemizde yoğun çalışmaktadır. Eğitimde, ticarette, modada, siyasette ve diğer alanlarda her emre ve hizmete amade askerleri vardır. Kutsal aile kavramı onların en büyük hedefidir. Mahremiyetlerin en büyük düşmanı fuhşiyat şebekeleri dir. Çünkü bunların bir sınırı, haddi ve hududu yoktur. Vicdan diye bir dertleri yoktur. Her kötülük, her çirkinlik, her iğrençlik ve her aşağılık iş onlar için meşrudur. Sapkınlığı, sapıklığı, ahlaksızlığı ve hayasızlığı olağan hale getirmek için her yolu denemektedirler. Buldukları her fırsatı değerlendirmektedirler. Kendi renklerini kendilerine yakın buldukları makamlar marifetiyle her yere empoze etmeye çalışmaktadırlar. Kendilerine yakın buldukları yetkililer sayesinde cinsiyet üzerine eğitim programları yaptırarak tahribata son sürat devam etmektedirler. Sözde bazı Müslüman kimliklerin bu işlere alet olması ise en acı veren bir başka durumdur.
Karanlık küresel fuhşiyat şebekleri insanlığa verdiği zararlarla yetinmeyip dünya siyasetine de el koymuş durumdadır. Onların dünya arenasının çeşitli yerlerinde gizli üsleri, karargahları, adaları vardır. Kimse onların ne yaptıklarını bilmez. Dünyadaki birçok siyasetçinin fuhşiyat tuzağının pençesinde olduğu aşikar olan bir durumdur. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Siyasi şahsiyetlerin kasetli kumpaslarla ve şantajlarla kurgulanmış bu bataklıktan çıkması zor görünmektedir. Çünkü birçok siyasetçinin hazırda olan bir kaseti mutlaka vardır. Bu yüzden bazı siyasetçiler aynı zamanda fuhşiyatçı baronların emir kuludur. Bilinmelidir ki dünyanın en büyük arşivleri fuhuş bataklığının arşivleridir. Bu nedenle fuhşiyat, siyaset açısından atom bombası kadar tehlikelidir.
Küresel ölçekli fuhşiyat şebekelerinin bir başka özelliği de en zalim oluşlarıdır. Dünyanın en masum varlıkları olan çocuklara yaptıkları vahşilikler Arşı Alayı inletmektedir. Çocuklara yaptıkları iğrenç muameleler yanında daha nice zalimlikler yapmaktadırlar. Herkesçe malumdur ki dünyada her yıl için meçhul yolculuğa çıkarılan (kaçırılan) yüzbinlerce kayıp çocuk vardır. Bu çocukların akıbetleri kesinlikle bilinmemektedir. Muhtemeldir ki bu kayıp çocuklar ünlülere hizmet eden kozmetik sektörünün bir numaralı ham maddesi muamelesi görmektedir. Bunların kanlarından ve derilerinden ünlüler için gençlik iksiri yapıldığını bilmeyen yoktur. Dünyada bu yönde çok sayıda haber yapılmaktadır. Öyle zulmetler var ki vampirliğe eşdeğer durumlar söz konusudur. Yer gök çatlasa yeridir…
Şu bir gerçektir ki, yeryüzündeki bütün lanetli pis işlerin arkasında batılı temsil eden zihniyetler vardır. Kim onlarla beraber olursa o da onlardandır. Kim onlarla iş tutarsa o da onlardandır. Kim onları dost edinirse o da onlardandır. Kim onlara yalakalık ederse o da onlardandır. Kim onlara meyl ederse o da onlardandır. Kim onlara yüksek manalar katarak benzemeye ve taklit etmeye çalışırsa o da onlardandır. Kim onlardan bir beklentiye girerse ve ipine sarılırsa o da onlardandır. Kim onlara heves ederse o da onlardandır. Kim onlara kölelik ve kulluk ederse o da onlardandır. Vay onların haline…
“Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.” (Nahl Suresi 90. Ayet)
Şeytanın fuhşiyat ordusuna karşı ehli İslam ve ehli iman elbette ki teyakkuz dadır. Lakin akla hayale gelmeyen tuzaklara karşı çok daha fazla mücadele etmek gerekmektedir. Bu işin mücadelesi topyekûn bir mücadele olmalıdır. Çünkü bir tarafı kapattığımızda başka bir delikten sızma söz konusudur. Bir tarafı tamir ettiğimizde başka bir taraftan zarar ve hasar söz konusudur. Bu şer yapısı her yönden insanlığın başına musallat olmuştur. Bu nedenle kesin, etkili ve tavizsiz önlemlere ihtiyaç vardır. Her şeyden önce bu alanda neslimizi koruma altına alacak kanunlara, nizamlara ve yönetmeliklere ihtiyaç vardır. Fuhşiyatçıların tüm hareket alanlarının kapatılması kesin ve zaruridir. Elbette ki özgürlüğün de bir sınırı vardır. İnsanlığı ateşe atan şeylere fırsat vermek özgürlük değildir.
Bireyleri, aileleri, toplumu ve milleti korumak için bu alanda ön savunma mekanizmalarının tamamının kurulması mutlaka gereklidir. Toplumsal namus ve bireysel namus çok hassastır ve son derece naziktir. Camın kırılması sonrası tamiri nasıl ki mümkün değilse haya, namus ve edep gibi kavramların yara alması durumunda tamiri de o derece mümkün değildir. İş işten geçtikten sonra pişman olmanın bir faydası yoktur. Gençliği ve neslimizi korumak için ayrıca eğitim alanında da yeni bir seferberlik gerekmektedir. İnsanın doğal yapısına, fıtratına, geleceğine, maddi ve manevi hasletlerine sahip çıkılmasını gerektiren tüm bilgilenmelerin mutlaka etkin bir şekilde yapılması gerekmektedir. Kötülüklere fırsat açan tüm zafiyetlerin ve sarhoşlukların mutlaka bertaraf edilmesi gerekmektedir. Neslimizi koruma yolunda en büyük görevin ailelerde olduğunu da bilmemiz gerekmektedir. Herkes en önce kendi kimliğini korumaya almalı ve kendi avlusunu temizlemelidir. Yani etkin savunma mekanizması, bireyden ve aileden başlar, okulda, çarşıda, işyerinde ve hayatın her alanında devam eder.
Şeytani hasletlerle bezenen fuhşiyatçıları mağlup etmek için tahkim edilmiş iman dahilinde haya ve edep ile yoğrulmuş dava insanı olma zorunluluğumuz vardır. Bunun için önceliklerimizi iyi tespit etmeliyiz. Büyük alimler der ki; haya ve edep söz konusu olduğunda ilmin dahi en geride olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Çünkü haya ve edep en önde olan bir kavramdır. İnsanlığın modeli olan yüce peygamberimiz; “Hayâ îmandandır!” “Hayâ ve îman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider!” “Kaba söz, ayıptan başka bir şey getirmez! Hayâ ve edep ise, girdiği yeri süsler.” şeklinde buyurarak insanlığın en büyük sermayelerinden birinin edep, haya ve namus olduğunu ortaya koymaktadır.
Bataklıklarda yaşayanlar elbette ki selamete ulaşamaz. Bataklıklarda yaşayanlarla bir şekilde içli dışlı olanların da ıslah olmaları ve iflah olmaları da elbette ki zordur. Zafiyetlere ve cazibelere kapılarak iki cihanını mahvedenlerden olmamak için sınırlarda nöbet tutar gibi her an için teyakkuzda olmak, maddiyatımızı ve maneviyatımızı koruma manasına gelmektedir. Her alanda olduğu gibi bu alanda da inananlar mutlaka galip gelecektir. Fuhşiyat ne yönden gelirse gelsin, ne taraftan eserse essin mutlaka mağlup edilecektir. Cehennem çukurları ile eşdeğer olan fuhşiyatın bataklıkları Allah’ın izniyle mutlaka kurutulacaktır…
Ali Dama