Bir sosyal medya iletişim platformu veri paylaşımı sözleşmesi bu ülkede ve dünyada bayağı bir yankı uyandırdı. Bu uygulama aslında dijital dünyanın en büyük sosyal uygulamalarından bir ikisi ile zaten bu bilgileri paylaştığını açık açık beyan etmiş, sizin hangi bilgilerinizi kullandığını uygulamayı cihazınıza yüklerken liste halinde vermekteydi.
Nasıl olduysa birden bu platformunun piyasa payı küçük rakiplerinden biri veya birkaçı çok iyi bir viral pazarlama taktiği uyguladılar. Bu durumu bir olumsuzluk gibi yansıtıp kendilerini bir adım öne çıkardılar, bu arada yol kazaları da olmadı değil. Bu rakiplerden birinin borsadaki hisse senetleri değerlenecekken, o uygulamayla aynı ismi taşıyan alakasız başka bir firmanın hisse senetlerinde artış oldu, bu uygulama rakibinin de kullanıcı sayısı arttı ama hisse senedi artışı güme gitti. Oluyor böyle tahmin edilemeyen yol kazaları demek gerekmektedir.
Bu süreç içinde sosyal platformlarda büyük büyük harflerde şu söyleniyordu, slogan haline geldi;
“if you don’t pay the product; you are the product” ya da “ürün bedelsizse, asıl ürün sizsinizdir.” şeklinde bilinen söze göre asıl ürün sizsiniz, size hizmeti ücretsiz sunanlar ise sizi kullananlardır.
Çok doğru bir söz, bu yalnızca günümüz dijital toplumu içinde geçerli değil. Her şey için geçerlidir. İmparatorlar bir bedel almadan yönetirlerdi ülkeleri, hem de canları pahalarına geriye doğru baktığınızda görürsünüz, o canı pahasına ülkesi için gayret gösterirdi, onun tahtı için insanlar savaşır ölürdü. Onun canı pahasına mücadelesine katkı için vergiler verilirdi. Ama İmparator bu hizmeti bedelsiz verirdi. Hatta barış imzalardı bu bedelsiz İmparator ve anlaşmada sizi bile toprakla beraber karşı tarafa verirdi (satardı) ama bu hizmetin karşılığında İmparatorun hiçbir ücreti yoktu, bedelsiz hizmet verirdi.
Devlet denilen bir yapı oluşturdu toplum, kalabalıklaşmıştı artık belli işleri bu yapıya devretmek istedi. Örgütlendi bu yapı. Topluma hizmet etmek için oluşmuştu bu örgüt, hatta tüm inanç ve sistemlerde “halka hizmet, hakka hizmetti”, bu hizmetin bedeli toplumun mutluluğu idi. Toplum mutlu oldukça o devlete bedeller ödemeye başladı. O mekanizmada yer bulanlar bu bedelsiz paha biçilmez hizmetlerini yapmak için ücretlendirilirken ne tuhaftır ki toplum onlar için bedelsiz hizmet vermeye başladılar. Ücretli askerlere hem ücretlerini ödüyordu hem de o askerlere vatan hizmeti olarak bedava ve zorunlu askerlik yapıyordu. Halkına ve toplumuna hizmet için yanıp tutuşan bunun için hiçbir bedel beklemeyen siyasetçiye vekâlet veriliyor, halkının hakkını korumak için çabalasın diye. Sonra vekil, o toplumun hükümranı oluyordu. Her şey başlangıçta bedelsiz başlamıştı, toplumların bir hoşuna gitmişti. Bedelsiz ve karşılıksız.
Dinlerde de durum aynıdır. Örnek olarak son din olan İslam bu konu da ne diyor; Kuran-ı Kerim de Peygamberin ücret istemediğini belirten ayetler;
En’am Suresi, 90. ayet: İşte Allah’ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki: “Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), âlemlere bir ‘öğüt ve hatırlatmadan’ başkası değildir.”
Hud Suresi, 51. ayet: Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?
Yusuf Suresi, 104. ayet: Oysaki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun. O, âlemler için yalnızca bir ‘öğüt ve hatırlatmadır.’
Furkan Suresi, 57. ayet: De ki: “Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum.”
Şuara Suresi, 109. ayet: “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
Şuara Suresi, 127. ayet: “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
Şuara Suresi, 145. ayet: “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum;
Şuara Suresi, 164. ayet: “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
Şuara Suresi, 180. ayet: “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
Sebe Suresi, 47. ayet: De ki: “Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim (ücretim), yalnızca Allah’a aittir. O, her şeye şâhit olandır.”
Yasin Suresi, 21. ayet: “Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.”
Sad Suresi, 86. ayet: (Ey Peygamber) De ki: “Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim.”
Şura Suresi, 23. ayet: İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: “Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.” Kim bir iyilik kazanırsa, Biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.
Tur Suresi, 40. ayet: Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altındalar?
Kalem Suresi, 46. ayet: Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar?
Buna karşılık İslam genişlemeye ve güçlenmeye başladığında ganimet ayetleri gelmeye başlıyor, bir de onlara bakalım;
Enfal Suresi, 1.ayet: Sana ganimetlerin bölüştürülmesini soruyorlar. De ki, ganimetlerin taksimi Allah’a ve Resulüne aittir. Onun için siz gerçekten mümin kimseler iseniz Allah’tan korkun da biri birinizle aranızı düzeltin. Allah’a ve Resulüne itaat edin.
Enfal Suresi, 41. ayet: Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. O da peygambere ve ona yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir. Eğer siz Allah’a iman etmiş, hak ile batılın ayrıldığı o gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği o (Bedir) günü kulumuza indirdiğimiz ayetlere iman getirmiş iseniz bunu böyle biliniz. Ve biliniz ki, Allah, her şeye kâdirdir.
Hasr Suresi, 6. Ayet: Allah’ın, onlardan peygamberine verdiği ganimetlere gelince siz onun üzerine ne at, ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberini, dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeye kadirdir.
Hasr Suresi, 7. Ayet: Allah’ın o kent halkından, Resulüne verdiği ganimetler, Allah’a, Resul’e, ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, yolcuya aittir. Ta ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.
Gördüğümüz gibi, din kurumlarına baktığımızda onların teşkilatlanmasında bile her şey görüntü de ücretsizdir, fakat her zahmetin bedeli vardır. Din ücretsizdir, fakat din hizmetlerinin bedeli vardır. Ve o bedel sizsinizdir.
Televizyon yayıncılığının ilk dönemlerini düşünelim, devlet finanse ediyordu (devlet !), insanlar bir anten, bir de televizyon kutusu sayesinde bedava seyrediyordu (bedava!). Sonra özel girişimciler kanallar kurdular onlarda bedava hizmet vermeye başladılar (bedava !) neyin karşılığı idi bu, televizyona reklam veriliyordu kanal para kazanıyordu. Reklam veren finanse ediyordu kanalı. İşin aslı, reklam veren o bedeli nereden karşılıyordu, reklamını verdiği ürün ve hizmetten, yani aslında o reklamın ve yayının parasını siz ödüyordunuz. Televizyon kanalı için ürün sizdiniz, reklam vereninde hammaddesi gibiydiniz. İşin sonunda bedel sizdiniz.
Hiçbir zaman bedava bir şeylere sahip olmadınız. Her zaman bilerek veya bilmeden bedelini ödediniz. VE TÜKETİCİ İNSAN, HERZAMAN ÜRÜNÜN KENDİSİDİR.