Nedense son zamanlarda biraz hüzünlüyüm… Kafam o kadar karışık ve o kadar düşünce yorgunuyum ki… Neden hüzünlüyüm, neden bu bahar günün de düşünceler içinde boğulmuş durumdayım… Son günlerde beni mutlu eden, keyif veren, hayatın güzelliklerini farkında olmamı sağlayan hiç bir ilerleme, hiçbir duygu yaşamamaktan olsa gerek… Kendimi bunları düşünmekten alamıyorum. Ve kafamdakileri toparlayıp, yazıya dökmek de oldukça zor oluyor…
İşte bu nedenle yazımı sanki bugün doğum günümmüş gibi düşünerek yazmak istedim… Neden mi? Bugüne kadar yaşadığım mutlulukların, mutsuzlukların kendimce hesabını çıkartmak, muhasebesini yapmak ve belki de hayata geç kalmamak için…
“Bugün benim doğum günüm
Hem sarhoşum, hem yastayım
Bir bar taburesi üstünde babamın öldüğü yaştayım”
Sanırım bu şarkıyla tek bağlantım şu an doğum günüm olması (ya da bugünü doğum günümmüş gibi düşünmek istemiş olmam) … Çünkü ne bir taburesinde sarhoşum ne de babamın öldüğü yaşa girdim…
Bu şarkıyla tek bağlantım bir yaş daha ilerlemiş ve belki de hayatımdaki yeni yollara adım atmış olmam…
Hüzünlüyüm…Uyandığım andan itibaren zamanın ne kadarda çabuk geçip gittiğini düşünür oldum…
Anılarım, hayatım, aşklarım hepsi birer geçip gitti önümden…
Hepsi bir bayram konvoyuna çıkmış gibiydi…
Ben olduğum yerde duruyordum ve onlar süslü arabalarla geçiyorlardı…
Önümden ilk geçen çocukluğum oluyor doğal olarak… Bana bakıp buruk bir gülümsemeyle geçip gidiyor önümden…
” Bana yeterli özeni göstermedin, beni yeterince yaşamadın, çabucak geçip gitmeme izin verdin” diyor sanki bana…
Ne kadarda haklı diye geçiriyorum içimden… Nasılda çabucak geçip gitmesine izin verdim…
Oysa ne kadarda özledim seni çocukluğum ah bir bilsen… Geçmişten en çok sana hasretim ben, en çok sen yine gel istiyorum… Sen yeniden benimle ol istiyorum…
Ama o yine önümden o buruk gülümsemeyle geçip gidiyor…
Git- me diyemiyorum…
Çoktan kabul etmişim galiba tekrar geri gelmeyeceğini… Çoktan kabul etmişim bitip gittiğini…
Keşke der gibi oluyorum gözden kaybolurken sonra vazgeçiyorum…
Keşke yok hayatında senin diyorum…
Kendine ihanet etme…
Çocukluğum giderken ilk gençliğim geçiveriyor önümden… O sinsice gülümsüyor bana… Muzurluğu hala duruyor yüzünde… En çokta seni ben eğlendirdim dimi diyor bana…
En çok benle yaşarken umarsızca yaşadın… Sonra ben gelemesem de belki o deli dolu günleri bir gün getiririm sana diyerek geçip gidiyor…
Gülümseyerek uğurluyorum onu arada birde olsa uğrar bu eski dost bilirim. Gerçektende bazen yine o umarsız günleri verir bana…
Ve işte sıradaki yani şuan ki ben geliyor onun ardından… Ama onun arabası sanki diğerlerine göre daha perişan, daha bakımsız… Yüzü de epey solmuş son günlerde… Çok bakımsız bırakmışım onu galiba… Başını kaldırıp yüzüme bakmıyor o diğerleri gibi konuşmuyor da benimle… geçip gitmek istiyor ama gidemiyor durup kalıyor önümde…
Sadece bana tek cümle söylüyor durduğu anda…
” Ben hala buradayım ve seni bekliyorum ne olur beni değerince yaşa bir gün benim ardımdan keşke demek zorunda kalma”