---
Düşüncenin ve Bilincin Sınırlarında: Bilgiyi Olduğu Haliyle Görmek
Bilgiye ulaşmak, bilindiği gibi değil, olduğu haliyle mümkündür. İşte bunu anlamak, “bilinç” denen o saf ışığı yakalamaktır. Ben, kendi çapında bir fenomenim; görünürüm, varlığımın tanığıyım. Pendik’in sokaklarında, zihnimde varoluş mücadelesi veriyorum. Düşüncelerin içinde kaybolan bir Pendikliyim; her adımda, düşüncelerimi derinleştiren bir arenadan çıkmaya çabalıyorum. Çoğu insan için sadece biriyim; özümde iyiyim belki, ama savruluşlarımın etkisiyle kırıp döktüğüm de olabiliyor. Yine de, bana zarar verenler bile bir düşmanlık beslemeden, sessizce görmezden geliyor beni.
Kendimi “bilen” olarak değil, “düşünen” olarak tanımlarım. “Düşünür” etiketini almayı istemem, çünkü bu bana fazla iddialı gelir. Ekonomik bir güce sahip olsam, bir saniye yerimde durmazdım. Durmadan yürürdüm yurdumun yollarında, her kilometresini anlatırdım size; ama çalışmam gerekiyor, haliyle sınırlandırılmış bir dünyadayım. Yine de, bilgiye ulaşmak, insanın önce kendini bilmesiyle mümkündür. Bilincimiz yükseldikçe bilgi bize olduğu gibi gelir; aksi takdirde, bilinci geriye çeken bir körlüktedir bilgi.
Bir fenomenim; herkes kendi ekseninde ve çapında bir fenomendir. Hepimiz yaşamda görünürüz, varız, varoluş mücadelesindeyizdir. Ben ise, bu mücadelede erdemin rehberliğini almış durumdayım. Toplumun sürü psikolojisine kapılmadan, bağımsız bir yolda yürümeye çalışıyorum. Beni tanımlayan "delilik" değil, bilakis asi bir ruhun doğasında saklı asilliktir. Asil bir ruh, bilginin en yüksek katlarına çıkabilir. Ben de erdemin merdivenlerini tırmanırken, elimde Musa'nın asası misali bir güç taşıyorum. Bu asayla yürüdüğümde karşıma çıkan hiçbir engel beni durdurmuyor; çünkü o engeli aşmayı kendime gerekli görüyorum, içtenlikle ve inançla ona sarılıyorum.
Bilgiyi olduğu gibi almak, bilinçli bir varoluşu besler; bilgiyi yalnızca bilindiği gibi almak ise kör bir yönlendirmeye neden olur. Gerçek bilgelik, insanın içindeki o derin bilginin farkına varmasıdır. Kendinize sorun: “Neden varım? Neden yaşıyorum? Olumsuzluklar karşısında neden yıkılıyorum?” Belki de inandığımız halde, kutsal kitabı açıp “Oku!” diyen o ilk ayetin muhatabı değilizdir. Okumak, kendine zırh dokumaktır. Bilgi, aslında insanın kendi mahzeninde saklıdır. Bu mahzene inmeyi başaran, bilginin özüne ulaşır; başkalarının bildiklerini tekrarlayan değil, bilgiyi kalbinde hisseden gerçek bilgedir.
Düşünce dünyamız, çoğu zaman geçmişin bilgelerinin gölgesinde kalır. Onların düşündüklerini bugün de düşünmeye devam ediyoruz; oysa gerçek bir düşünce cesareti, kalıplardan taşan yeni yollar açmaktır. Varoluş mücadelemde, kalıplara sığmayan ve erdemin asaletini arayan bir yolcuyum. Ve bu yolculukta öğrendim ki bilgi, o mahzende, insanın kendi derinliklerinde saklıdır.