Bilmenin Yanılgısı ve Anlamanın Derinliği

Bilmenin Yanılgısı ve Anlamanın Derinliği

Bilenlerin dünyasında sorulara yer yoktur. “Biliyorum” diyen biri, aslında kendini bir kalıba hapsetmiştir. Bu ifade, bireyi hem kendi sınırlarına zincirler hem de dış dünyadan koparır. Bilmenin ağırlığı, düşünmenin hafifliğini unutturur. Böbürlenmek, bu durumun en görünür tezahürüdür; çünkü kendisini bilen ilan eden kişi, etrafındaki herkesi cahil kabul eder ve ilerleme kapılarını kendi eliyle kapatır. Bu durum, bir tür zihinsel donma halidir.

Oysa düşünen kişi, asla “Biliyorum” deme yanılgısına düşmez. Onun dili “Düşünüyorum”dur. Düşünen kişi, cevaplardan çok soruların peşindedir. Anlamaya yönelik bir çaba içinde, her seferinde kendi cehaletiyle yüzleşir. Ve bu yüzleşme, onu büyütür. Gerçek anlamda bir şey bilen kişi, aslında hiçbir şey bilmediğini idrak edendir. İşte bu idrak, düşünmenin kapılarını açar.

Bilenler, bir tür uyku halindedir. Kendilerine dokunan gerçeklikleri anlayamaz, başkalarının varlığına nüfuz edemezler. Zihinleri sadece etiketler ve tanımlarla meşguldür. Anlamaya yönelenler ise, hayatın özüne dokunabilen nadir bireylerdir. İnsanların büyük kısmı “bilmek” odaklı bir yaşam sürdüğünden, anlamanın inceliklerini kaçırır. Bildiklerini zannettikleri şeylerin derinliğini asla keşfetmezler. Google, milyonlarca bilgiyi saklar ama asla bilmez. Aynı şekilde, birçok insan da bilgiye sahip olduğunu sanır ama gerçekte ne bilmekte ne de anlamaktadır.

Ben bir düşünenim. Bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir. Bana istediğiniz soruyu sorabilirsiniz; çünkü bilmediğimi baştan kabul ettim. Ancak düşünerek cevap aramayı taahhüt edebilirim. Bu yaklaşım, insanın cehaletiyle barışmasını ve bu barışın içinde büyümesini sağlar. İşte anlamanın derinliği de burada saklıdır.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.