Çok sevdiğiniz bir arkadaşınıza, o hiç istemeden ya da o istediği için,gâyet severek ve içten bir duyguyla üç aylığına arabanızı vermişsinizdir.
Sevgili arkadaşınız; sâhip olmak için hiç emek vermediği, alnı ve sırtını terletmediği, hiçbir mâliyetine katlanmadığı bu arabayı üç ay boyunca gönlünce kullanmıştır.
Kullanmıştır kullanmasına da: Her türlü trafik cezâsını yemiş, kırk yere çarpmış, toz toprak ve çamura bulamış; içini çekirdek kabukları, boş su ve soda ile bira ve şarap şişeleriyle dolu şekilde teslîm etmiştir.
Üstelik “hayırdır birâder, ben sana arabayı böyle mi verdim, nedir bu hâl?” dediğinizde de omuz silkmiş ve umursamaz bir tavırla “ne olmuş, nesi var ki?” demiştir.
Bu durumda size düşen şey; o sevgili arkadaşa kallâvî bir küfür eşliğinde sille tokat girişmek, “yer misin, yemez misin!” diyerek eşek sudan gelinceye kadar dayak atmaktır.
Bu arada, ayrıca yapacağınız şey; arkadaşınızı adam yerine koyduğunuz için kendinizi kınamak ve “bir daha başkasına araba veren şerefsizdir!” şeklinde kendinizle yeminleşmektir.
Hâl böyle iken:
“İnsanlık sıfatı / bedeni / kostümü” ve “ömür serveti”, Allah tarafından: Biz hiç istemeden, bu sıfat ve serveti hak edecek veya bu sıfat ve servete lâyık olacak hiçbir iş yapmadan,herhangi bir bedel ödemeden, hiçbir zahmete katlanmadan “yaratılış amacına uygun şekilde sermâye olarak kullanmak üzere emânet servet olarak” ihsan ve ikrâm edilmiştir.
“İslâm fıtratı = İslâm inancı + İslam ahlâkı”, daha yaratılış ânında Allah tarafından biz insanlara bedelsiz olarak bahşedilmiştir.
İslâm fıtratı, bu şekilde ihsan ve ikrâm edildiği için midir ki:
*Emânet edilen ömür servetini bir mîrasyedi gibi hoyratça harcıyoruz?
*Emânet edilen insanlık sıfatını kötü inanç ve ahlâklara kolayca bulaştırıp insanlık sıfatını terk ediyoruz, bedenimizi kirli ve pasaklı tutuyoruz?
Dolayısıyla, sorumlu davranışın bir gereği olarak:
*Bu ömür servetini; doğru işte, doğru yerde, doğru zamanda, doğru sürede ve doğru kişilerle harcamalıyız!
*İnsanlık kostümünün beden ve rûhunu; sâhibine, "Family temizlik" kapsamında iç ve dış temizliği yapılmış olarak ilk aldığımız gibi tertemiz ve bakımlı şekilde teslîm etmeliyiz!
Azrâîl (s.a.s),cânımızı almaya geldiğinde, cânımızı, bir eliyle burnunu tutarak diğer eliyle de iğrenmiş şekilde parmak uçlarıyla almamalı..
Azrâîl (s.a.s); ruhumuzu almaya kıyamayacak kadar zarif ve temiz bedenimize bir dostla kucaklaşırcasına sarılmalı,elleri titreyerek nâzikçe ve incitmeden cânımızı öylece almalı ve “bir sultâna sunulan hediye gibi” yüce Yaratıcı’ya sunmalı!
Ve rûhun yaratıcı ve üfleyicisi olan yüce Yaratıcı da:
-Hoş geldin ey kulum; sen benden râzî, ben de senden râzı olarak gir cennetime!
Demeli!
Onun için, ne yapıp etmeli ve emâneti alındığı gibi sâhibine geri vermeli!
.
.
Çok yüksek kul olma farkındalığı ile güzel bir yazı olmuş farklı bir bakış açısıyla değerli kardeşim inşallah emanetleri temiz teslim ederiz
Her zaman ki gibi çok güzel bir örnekle tabiri caizse tam 90 a takmışsınız. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Örnek biraz kaba olmuş ama cuk oturmuş. Beden yıpranır onu aldığımız gibi teslim edemeyiz ama Ruh; ruhumuz evet inşallah Rabbim bizden razı olarak emanetini alır. Derinlikli bir yazı tebrik ederim
Metindede söylediğiniz gibi "Bu ömür servetini; doğru işte, doğru yerde, doğru zamanda, doğru sürede ve doğru kişilerle harcamalıyız!"
EMANETİN BAĞRI YUFKA OLURMUŞ. O ŞUURDA OLMAK ERKEK İŞİDİR. İNSAN KUR,ANIN İFADESİYLE NANKÖRDÜR. NAMKÖRÜN TEDAVİSİDE HENÜZ BULUNAMAMISTIR.