MagazinHaber Girişi : 22 Aralık 2021 15:55

Bora Ayanoğlu: Pendik birçok sanatçıya kucak açmıştır

Bora Ayanoğlu: Pendik birçok sanatçıya kucak açmıştır

Bora Ayanoğlu Pendik’te çok fazla vakit geçirmiştir. ‘Pendik’te unutamadığım anılarım’ başlıklı yazı yayınlamıştır. Ayanoğlu şu sözlere yer vermiştir: “Pendik, Lütfiye ve Müfit Kiper’in bir çok sanatçıya kucak açtığı yerdir. Pendik’te geçen her günümü, on­ların bana armağan ettiği sevgi yumağından çe­kerek sonsuza kadar götüreceğim. Pendik, Kiper Ailesi sayesinde benim Pendik’im olmuştur her zaman”

Yazının devamına ilerleyen paragraflarda rastlayacaksınız. Şimdi biraz Bora Ayanoğlu’nun hayatından, kariyerinden bahsedelim:

Gün doğarken her sabah /  Bir kız geçer kapımdan /  Köşeyi dönüp kaybolur /  Başı önde yorgunca /  Fabrikada tütün sarar / Sanki kendi içer gibi / Sararken de hayal kurar / Bütün insanlar gibi

Bu şarkı sözleri hepimize tanıdık geliyor. Alpay’dan dinlediğimiz Fabrika Kızı, Zerrin Özer’in yorumladığı O Yaz, Ayyüzlüm olarak bildiğimiz Yunus gibi birçok unutulmaz şarkının sahibi Bora Ayanoğlu’dur.

Ayanoğlu, 23 Kasım 1946 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Babası tiyatro, sinema oyuncusu yönetmeni Sami Ayanoğlu, annesi tiyatro oyuncusu ve ilk kadın tiyatro sahibi Şayeste Ayanoğlu (Savaşman)’dır. İlk ve orta eğitimini Galatasaray Lisesi’nde tamamlamıştır.

1963 senesinde İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosuna stajyer oyuncu olarak girmiştir. Otuzdan fazla oyunda rol almıştır. Oyun müzikleri de yazmıştır. Daha sonra sinema oyunculuğuna ve besteciliğe de başlamıştır. 80 film müziğini yapmış, çeşitli dizi filmler ve oyuncu olarak da 27 filmde oynamıştır. Bora Ayanoğlu  – Mesam (Türkiye Musiki Eserleri Meslek Birliği) üyesidir.

Ayanoğlu’nun Çalışmaları:

Albümleri:

1978 – Seni Sensiz

1979 – Beyaz Güvercin

1982 – Her Şey Bahane

1990 – Müzikli La Fontaine Masalları

1992 – Müzikli Bremen Mızıkacıları

1994 – Aklım Sende

2014 – Söz – Müzik

45’lik Plakları:

1971 – Ecel Gelmeden / Dönmem Senden

1971 – Kuklalar / Elveda

1972 – Akdeniz Şarkısı / Kendini Mutlu Hisset (Esin Engin, Hümeyra ve Ali Kocatepe ile birlikte)

1973 – Güller ve Dudaklar / Küçüğüm

1973 – Haydi Bastır / Bilemedim

1974 – Deli Yunus / Bomboş Geçmiş Bir Ömür

1975 – Yaşar Yaşamaz / İstanbul Türküsü

1975 – Ali Baba / Seni Seni Seni

1977 – Kırık Aynalar / Rose Mari

1978 – Sevgi Var Ya / Dostlar Sağolsun

Besteleri:

Adım Kadın – Seslendirenler: Hümeyra

Agva Köprüsü – Seslendirenler: Çetin Akğan Ve Gurubu

Aklım Sende – Seslendirenler: Bora Ayanoğlu – Zerrin Özer Birlikte Söylediler.

Artık Yalnız Değilim –  Seslendirenler: Yasemin Kumral

Askerin Türküsü – Seslendirenler: Esmeray

Aşkın Olmasa – Salim Dündar – Meral Gökçe

Aşk Mı Borçlandım Sana – Seslendirenler: Asu Maralman

Aşk Zindanı: Seslendirenler – Asu Maralman . Bora Ayanoğlu.

Ayrılıklar Unutulmaz –  Seslendirenler: Zerrin Özer – Bora Ayanoğlu

Bebek –  Seslendirenler: Nesrin Sipahi

Beni Bırakma –  Seslendirenle: Bora Ayanoğlu

Beyaz Güvercin – Seslendirenler: Bora Ayanoğlu

Bilemedim – Seslendirenler: Gönül Akkor – Zümra Aycan – Zerrin Özer

Bir Deli Hasret – Seslendirenler: Bora Ayanoğlu

Bir Gelinlik Kız Gibi – Seslendirenler: Bora Ayanoğlu

Bir Gün Tekrar – Seslendiren: (Nükhet Duru. 50. İzmir Fuarı Beste Yarışması 4.Sü.)

Bir Haberin Olsa – Seselendirenler: Bora Ayanoğlu

Bitti – Seslendirenler: Zerrin Özer

Bodrum’da –  Hümeyra Seslendirenler: Hümeyra

Bomboş Geçmiş Bir Ömür – Seslendirenler: Bora .Ayanoğlu

Boşver Şekerim – Seslendirenler: Nilgün Yomolcay

Bu Engeller Arasında  – Seslendirenler:Aydın Tansel

Canesmer –  Seslendirenler: Muzaffer Uludağ

Canım Seni İstiyor – Seslendiren: B.Ayanoğlu. 1993 Beyaz Güvercin Yarışması Birincisi

Can Mehmetim – Seslendirenler: Esmeray

Çal Çalgıcı – Seslendirenler: Bora Ayanoğlu

Çatlasın Düşmanların  –  Seslendirenler: Bora Ayanoğlu.Meral Gökçe

Çek Çek –  Seslendirenler: Çetin Alp

Çöz Beni –  Seslendirenler: Meral Gökçe

Deli Etme Aşk – Seslendirenler: Tülay Özer

Film Müzikleri:

1986 – Yaz Bitti

1987 – Yirmidört Saat

1986 – Yanlış Numara

1987 – Kiracı

1987 – Yarın Yarın

1987 – Suçumuz İnsan Olmak

1987 – Gençlik Yılları

1987 – Yaralı Can

1987 – Yasak Cennet

1987 – Sende Yüreğinde Sevgime Yer Aç

Diziler:

2010 – Ateşe Yürümek

2007 – Senden Başka (2)

2002 – Gülbeyaz

2000 – Zehirli Çiçek

2000 – Ona Bakma Bana Bak

1997 – Böyle mi Olacaktı

1992 – Mahallenin Muhtarları

1992 – Yalnızız

1992 – Anasının Kızı

Filmleri:

2010 – Ateşe Yürümek (Halil) (TV Dizisi)

2007 – Senden Başka (2) (Ömer)(TV Dizisi)

2003 – Neredesin Firuze

2002 – Gülbeyaz (Kamil Dursunoğlu)(TV Dizisi)

2000 – Zehirli Çiçek (TV Dizisi)

1999 – Sevgilim İstanbul

1994 – Gayret / Ebül Vefa Hz.

1993 – Rumuz Sev Beni

1993 – Sevgili Ortak

1993 – Terzi Baba

1988 – Bıçkın

1988 – Umutların Ötesi

1988 – On Kadın

1987 – Küçüğüm

1984 – Gülümseyen Dünya

1976 – Kara Murat Şeyh Gaffar’a Karşı

1976 – Kucaktan Kucağa

1976 – Taksi Şoförü

1975 – Bir Araya Gelemeyiz

1975 – Kara Murat Kara Şövalyeye Karşı

1974 – Kara Murat Ölüm Emri / Kardeş Kanı

1973 – Kara Murat Fatih’in Fermanı

1972 – Kara Murat: Fatih’ın Fedaisi

1972 – Hayatımızın En Güzel Yılları

1972 – İtham Ediyorum

1971 – Sevmek Ve Ölmek Zamanı

1970 – Arım, Balım, Peteğim

1970 – Ankara Ekspresi

1969 – Osmanlı Kartalı

1965 – Dört Deli Bir Aptal

1951 – Allahaısmarladık

Bora Ayanoğlu’nun unutmadığı Pendik anıları

İki sarı bir kara kafa. Sarı kafalar, Mazlum ve Baki Kiperler. Kara kafa ben, Bora Ayanoğlu. Kaç yaşlarındayız., dört mü, beş mi? Müfit Amcamın yanı, Müfit Kiper’in Pendik’teki tek katlı villasına misafir gelmişim tek başıma. Lütfiş’in (Lütfiye Kiper) şefkatli kollarına atılmış ve bana sağladığı koca bir hoşgörüye sığınarak, sabahtan akşama, yorgunluktan bayılıp, azıtıp durmuşuz bizim eküriyle.

Villanın bahçesine ekilen mısırların arasında yuvarlanarak ve epeycesini telef ederek… Ya da çıplak ayak deniz kenarına koşturup kur­duğumuz oyunun heyecanına kapılarak yemek vaktini unutmuşuz. Yemek vaktinin geldiğini hay­kıran Lütfiş’in sesini duyarak yine eve koşuşturup; aç kurtlar gibi tıkınmışız… Zorla bizi öğle uy­kusuna yatıran Lütfiş’in tatlı tehditlerini bir ninni gibi duyarak Pendik’in tatlı rüzgârlarıyla uyuya kalmışız. Uyandığımızda verandadan  Müfit Amcanın motorlu kayığı ile balığa çık­tığını görür, akşama  bize  balık ziyafeti çekeceğini anlardık.

Yıllar geçtikçe her seneki misafirliğim hiç değişmeden devam etti. Çevremizdeki, komşu   çocuklar  ve komşu kızları da büyüdüler. Her gece sabahlara kadar süren eğlenceleri, yazın ve Pendik’in geri dönmeyecek coşkusunu bilmeden doyasıya, gül kokan evlerin bah­çelerinde yaşadık. Mehtaplı gecelerde gül­dük ve sebebini bilmeden mutlu olduk. Ya da yağmurlu günlerden birinde, evde kalıp müzik dinledik..

Kaptan Tepedeki küçük kilisenin duvarına oturup niye kilisede kimse ibadet etmiyor diye düşündük. Savcının kızıyla “sen benim ka­derimsin” isimli İngilizce şarkıyla ilk dan­sımı yaparak, ayran budalası gibi kıza ke­silerek, zavallının  ayaklarına  basıp, bir avuç inciri berbat ettim diye Mazlum’la gülüştük.. Kıyıdaki otelin gece kulübünde çalan ünlü orkestraları, otelin  plajından izinsiz izlerken, bir gün sevdiğim kadınla bu otelde ben de dans edeceğimi hayal eder­dim. Bu dansı hiçbir zaman edemedim. Çünkü otel yıllar sonra yandı. Ben de zaten sevecek bir kadın bulamamıştım.

Zaman akıp geçti. Biz de Mazlum’la ikimiz, babalarımız gibi, birlikte askerlik yaptık. Ankara’dan teskere alıp İstanbul’a dönerken, Mazlum, Pendik’e uğramamı ve Lütfiş’le Müfit Amcayı görüp, Rahmanlardaki yazlığa öyle gitmemi istemişti. Kabul edip Pendik’te inip Müfit Amcalara geldim. Gece olmuştu. Birlikte yemek yedik, ısrarla bana rakı vermişti. Rakıların ardı arkası kesilmedi. Biraz abarttığını düşünmüştüm ama nede olsa, artık askerden dönmüştük ya on­dandır diye düşündüm. Gene ısrarla o gece kal­mamı istedi Pendik’te. Rahmanlar şuracıkta gi­derim dediysem de, bırakmadı yatırdı beni.

Er­tesi gün eve yaklaşırken, Mazlum, bir hafta önce gripten hasta bıraktığım abimin öldüğünü söy­ledi bana. Müfit Amcamın beni alıkoymasının se­bebi bu imiş meğer! İşte Pendik ile ilgili unutamayacağım anılarımdan biri de budur.

Pendik, Lütfiye ve Müfit Kiper’in bir çok sanatçıya kucak açtığı yerdir. Pendik’te geçen her günümü, on­ların bana armağan ettiği sevgi yumağından çe­kerek sonsuza kadar götüreceğim. Pendik, Kiper Ailesi sayesinde benim Pendik’im olmuştur her zaman.

Mazlum Kiper‘de eski Pendik anılarını yazarken; Ayanoğlu’na da yer vermiştir. Ne de olsa birlikte çok vakit geçirdiler…

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ

Yıl 1950 olmalı..

Aylardan da Mart..

Kimler geçmemiştir ki bu tek katlı boydan boya balkonlu bahçe içindeki evden… O zamanlar yeni parlamakta olan Zeki Müren yıllarca bu evin balkonundan yaz akşamlarını dillendirecektir. Adalara karşı ve dayanamayıp kendisi de bir daire alacaktır. Kaptantepe’de. Askerliği bile birlikte yaptığımız ve halen birlikte Şehir Tiyatroları’nda çalıştığımız Bora Ayanoğlu, annesi Şayeste ve babası Sami Ayanoğlu ile birlikte ne günler geçireceklerdir, burada… ”

(Yaşama Dokunmak,2000)

21 Mart 2021 tarihinde Eda Solmaz tarafından Hürriyet gazetesinde yayınlanan haberi aktarıyoruz:

Usta sanatçı Bora Ayanoğlu Fatih Sultan Mehmet’i 7 kere canlandırdı

Bora Ayanoğlu, zamansız şarkılar “Fabrika Kızı”, “Yunus”, “Güller ve Dudaklar”ın bestecisi ve bir oyuncu. 75 yaşındaki sanatçı ile şarkılarının arkasındaki hikayeleri konuştuk. Ayanoğlu en büyük hayalini de açıkladı: “Şarkılarımın filarmoni orkestrasıyla çalınması…”

Evleri dönemin en önemli oyuncu ve ses sanatçılarının yer aldığı bir kumpanya gibidir. Bir bakıma sanat, Ayanoğlu’nun kaderidir: “Anneannem ‘Makber’i Türkiye’de sahnede söyleyen ilk kadın. Büyükbabam da bando şefiymiş ve Yemen’de şehit düşmüş. Babam Sami Ayanoğlu sonrasında Darüşşafaka’ya yerleştirilmiş. O arada Muhsin Ertuğrul, oyuncu yetiştirmek için 2 senelik bir kurs açmış. Babam da ona dahil olmuş. Annem Şayeste Savaşman da Şehir Tiyatrosu sanatçılarından. O babamdan daha kıdemli. Çünkü annem Türkiye’de tiyatro sahibesi ilk kadın.

Babamla annem Şehir Tiyatrosu’nda tanışmış. O dönemde Muhsin Ertuğrul, tiyatro içindeki evliliklere karşıymış. Gizlice evlenmişler. Bir gün Tepebaşı Parkı’nda Muhsin Ertuğrul, yürürken annemi görüyor ve rahmetli abime hamile kaldığını fark ediyor. Ertuğrul şaşırarak ‘Şaheste ne bu hal’ demiş. Annem de istifa etmeye karar vermiş. Bizim evimiz konservatuvar gibiydi. Anneannem o dönemin bütün elden ayaktan düşmekte olan sahne arkadaşlarını evde ağırlardı. Onlar, kantolar söylerdi. Babam film yönetmenliği de yapardı. Senaryolar hazırlanırken bizim eve gelip sofralar kurarlardı.”

Timur Selçuk ve Fikret Kızılok’la İstiklal Marşı’nı okulda çalardık

Sanatçı, ilkokulda Galatasaray Lisesi’ne gidiyor. Sıra arkadaşı ise Fikret Kızılok. Ayanoğlu, o dönemi şöyle anlatıyor: “Fikret sıra arkadaşımdı. Bir sınıf yukarıda ise Timur Selçuk vardı. Ben ilkokula girdiğimde de Barış Manço, 4’üncü sınıftaydı. Türk pop müzik tarihini değiştiren bir yerdir Galatasaray. Yabancı müzik mecmualarını okurduk. Oradan dünyayı incelerdik. İlkokuldayken Timur Selçuk, bir grup kurdu. Ben ağız armonikası, Fikret akordeon, Zafer diye biri de keman çalıyordu. Timur, hepimizi orkestra şefi gibi idare ederdi. Okulun ilk ve son günleri İstiklal Marşı’nı biz çalardık.”

“Fabrika Kızı” üzerine tezler yazıldı

Bora Ayanoğlu, kült bestesi “Fabrika Kızı”nı Alpay’ın nasıl seslendirdiğini şöyle anlatıyor: “Öztürk Serengil ‘Babanın bana çok emeği vardı. Şimdi sıra bende’ dedi. Beni, bir plak şirketine götürdü. 6 ay boyunca oraya ‘biri şarkımı alır’ diye gidip geldim. Ali Kocatepe ile tanıştım. Ali, ‘Alpay’a bir şarkı yapıyorum ama plağın arka yüzü boş. Şarkı arıyoruz’ dedi. Ben de ‘Fabrika Kızı’nı çaldım ve Alpay şarkıyı aldı.‘Fabrika Kızı’, Türkiye’deki sosyal içerikli ilk kadın şarkısı olduğu için inanılmaz bir çıkış yaptı. Talebeler tezler hazırladı, ben konferanslar verdim.”

Sanatçı, “Fabrika Kızı’nı zamansız yapan hikayesi miydi?” sorusunu şöyle cevaplıyor: “Bir gün gazetede o dönem Unkapanı’ndaki tütün fabrikasında grev yapan kadın işçileri gördüm. Bizi büyüten evlatlık bir ablamız vardı. Evlenince tütün fabrikasında çalışmaya başlamıştı. Tütün parçaları yüzünden ciğerlerinden rahatsız olmuştu. Oradan da aklıma geldi.

O dönem klip diye bir şey yoktu. Ben de şarkıyı senaryo gibi yazdım. Şarkıyı dinleyenler, hayallerinde bir filmi canlandırsınlar istedim. Dinlemeye başladığınızda hayale dalıyorsunuz ve kafanızda o kız canlanıyor. İlk defa Türk müzik tarihinde böyle bir tarz oluştu. O dönem kadınlar için çok şarkı yazdım. ‘Kara Mehmet’ten tutun ‘Adım Kadın’a… Kadınların haklarına yönelik bestelerdi.”

“Güller ve Dudaklar”ı ilk Türkan Şoray dinledi

Bora Ayanoğlu, şarkılarını neden başka sanatçıların söylediğini şöyle açıklıyor: “Şarkılarımı ünlü biri söylesin ki mesajı hemen iletilsin istedim. Ben söyleseydim kimse dinlemezdi. Alpay, Nesrin Sipahi, Hümeyra’yı herkes tanıyordu. Onlar sayesinde bu mesajlar halka ulaştı.” Sanatçı, “Güller ve Dudaklar” şarkısını ilk kez Türkan Şoray’a dinlettiğini söylüyor: “Türkan Şoray, ‘Bu şarkı çok tutar’ dedi. Adnan Saner şarkıyı Gönül Akkor’un seslendirmesini istedi. Gönül Hanım, besteyi pop müzik olarak kabul ettiğinden gazinoda hiç söylemedi.”

Bora Ayanoğlu, 2 yıl süren askerliğinden sonra Şehir Tiyatroları’na kadrolu olarak işe başlıyor ve oyun müzikleri yazıyor. O dönem şarkıcı değil besteci olmaya karar veriyor: “Haftada 3 şarkı yapıyorduk. Düzenlemeleri Esin Engin yapardı. Ruh ikizi gibiydik. Birbirimizi anladığımız için 25 yıla yakın beraber çalıştık. Arabesk dönem başlayınca Esin, küstü ve bıraktı.”

“Ben çocukluğumdan itibaren filmlerde oynadım. Fatih Sultan Mehmet’i babamdan sonra 7 kere canlandırdım. Sonuncusunu artık oynamak istemedim. Türker İnanoğlu’na ‘Beni oynatma artık. Bu sinemadan para kazanmıyorum, boşuna vakit geçiyor. Müziğimi yapmak istiyorum’ dedim. Sonra bıraktı beni. Müziğe daha fazla eğildim. O arada Şerif Gören’den teklif geldi. Kadir İnanır ile ‘Taksi Şoförü’ filminde çift karakterli bir adamı oynadım. En son da ‘Neredesin Firuze’ filmi…”

Tanju Okan’a şarkı söyletmek çok zordu

Cahit Berkay: Aynı dönem birçok film müziğine imza attık. O beni, ben onu arardım. ‘Ne kadar zam yapalım’ diye. 68 kuşağıyız ve birbirimize çok destek olduk. Birbirimizin kulvarlarına hiç girmedik. Herkesin kendi tarzı vardı. O yüzden başarılı olduk. Şimdi bir şarkı çıkıyor arkasından bütün şarkılar birbirinin aynısı oluyor.

Hümeyra: Her tarafı sanatçı olan kadınlardan. Yonca Plak’ta grafikerdi. Karacaoğlan ve Aşık Veysel söylerdi gitarıyla.

Tanju Okan: Çok zordu ona şarkı söyletmek. Hatta son albümünde ben zorla söylettim. Eşinden ayrılmıştı ve o ara morali bozuktu. Biraz da içkiyi seven bir abimizdi. Ama hayatta gördüğüm en yetenekli, en dürüst, pırıl pırıl adamdı.

Bir gün Antalya Müzik Festivali’nde alfabetik sırayla sahneye çıkıp şarkı söylüyorduk, ben B harfindeyim. M harfine falan geldiler. Tanju Okan, T harfinde fakat ortada yok. İstanbul’daki evini aradılar. Demiş ki “Ben daha T harfindeyim. Yetişirim.” Gerçekten de son uçakla yetişti. Çok muhteşem bir adamdı. Öyle insanlar artık yok.

Zerrin Özer: İşine sadıktı ve şarkısını çok güzel söylerdi. “O Yaz” şarkımı seslendirmişti.

Artık vaktim torunlarıma

75 yaşındaki Bora Ayanoğlu, ikinci faz Covid-19 aşısını vurulduğunu ve artık vaktini ikiz torunları Arya ile Bora’ya ayırdığını söylüyor:

“Arkadaşlarım telefondan mesaj kullanmayı bilmez, ben bilgisayar programıyla evde müzik yapıyorum. Müjdat Gezen hocalık teklif etmişti, pandemiden dolayı yapamadım. Yeni gençleri hiç bilmiyorum. Çünkü bir şey izlemiyorum. Yalnız telif haklarımı çok iyi korurum. Baya adım çıkmıştır bu konuda. MESAM’ın kurucularındanım ve hâlâ mücadele veriyorum. YouTube’da şarkılarımı izinsiz söyleyenlerin videolarını kapattırıyorum.”

Sanatçı en büyük hayalini şöyle anlatıyor: “En büyük hayalim şarkılarımın filarmoni orkestrası tarafından çalınması. Bunu yapacak artık kimse var mı bilmiyorum…”

5 Ocak gazetesinde yayınlanan; Bilgin Hürcan’ın  Bora Ayanoğlu ile yaptığı röportajı aktarıyoruz.

Bu röportajda neler konuşulmuş neler… Şarkılarının yazılış hikayesi, hayatına dair bilgiler, yeni nesil müzisyenler… gibi  birçok konuya değinilmiş. �

Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ben Beyoğlu Tepebaşı’nda doğdum. Çünkü babam Şehir Tiyatrosunda oynuyordu. Dram kısmı da Tepebaşı’ndaydı.  Beyoğlu’nda herkes birbirini tanırdı. Ben öyle bir ortamda büyüdüm ki, daha çocuk yaşlarda İstanbul’da yaşadığım için ne kadar şanslı olduğumu düşünürdüm. Demek ki, sanatçılık ruhum o zamanlarda gelişmeye başladı. Hiç bir zaman unutmadım, çocukluk anılarımı. Hafızam çok kuvvetlidir. Apartmanın en üst katında oturuyorduk. Apartmanda yaşan iki Türk ailesi vardı, gerisi Ermeni, Musevi, Rum’du. Bütün kapılar açıktı. Sol tarafımızda ki Atina’dan gelen komşumuzun gelini opera sanatçısıydı, sabahları şarkı söylerdi. Onun geldiğini oradan anlardık biz mesela. Arka binada oturan bir Rus vardı, kızı da aşağı yukarı benim kadardı, adam da Rusça şarkılar söylüyordu. Yine karşımda 3 kızı olan bir Musevi aile yaşıyordu, hatta kızlarından birisi aynı Sophia Loren’di. Yani böyle bir ortamda büyüdüm ben. Öyle güzel bir komşuluk vardı ki, böyle kozmopolit bir yerde yaşadığınız zaman siz müzisyen olabiliyorsunuz. Apartmanın içinde piyasada bulamayacağınız plaklar çalıyor, ağabeyim tenor olmak için şan dersleri alıyor. Babam 10 kişiyle yeni bir tiyatro oyununa çalışmak için eve geliyor. Bizim ev konservatuar gibiydi, gitmemize gerek yoktu. Yeni bir filmi çekilecek ise, bütün ekip bizim eve gelirdi. Provaları, senaryoları çalışılırdı. O zamanlar kiliselerden gelen çan sesleri ile ezanlar birbirine karışırdı. İç içe geçen bir yaşam yani. Bir yerde kilise çanları, bir yerde camiden yükselen ezanlar.

Güller ve Dudaklar şarkısını ne zaman dinlesem çok merak etmişimdir. Nasıl yazdınız? Hikâyesi var mı? Çünkü gerçekten olağanüstü bir şarkı.

Ben kozmopolit bir ortamda büyüdüm. Müziğin her çeşidine kulaklarım doydu. Yaşanmış aşkları da gördüm.  İşte ben İstanbullu olduğum için bu şarkıları yazabildim. Bu şarkılar İstanbul şarkıları. Hani bana diyorsunuz ya, bu şarkıları nasıl yazdınız diye, bu şarkılar İstanbul’da yaşanan aşk şarkıları.

Güller ve Dudaklar çok özel bir şarkı, şarkının her notasında, her sözünde bir sihir var sanki, yudum yudum doyuyorsunuz müziğe. Hani arkasında hep yaşanmış bir hikaye var gibi geliyor insana.

Şöyle söyleyeyim;  benim ailem üç kuşak sanatçı, onlardan bana genler geçti.

Ben yeteneğin başka bir şey olduğunu düşünüyorum, yani genler mutlaka önemlidir ama mesela Fabrika Kızı. Nefis bir şarkı. Çoğu kişi ne yazık ki bu şarkıyı Alpay’ın sanıyor.

Maalesef plağın üstünde ki beste ve sözler kime ait diye okumuyor insanlar, kim söylüyorsa şarkıyı sadece ona dikkat ediyorlar. Bazı şeylerden etkileniyoruz tabi, mesela bu Fabrika Kızı’nı etkilenerek yazdım, bizi büyüten bir kızdan. O bir memura kaçmıştı, oradan fabrikada çalışmaya başlamış, alışık değil tabi, ciğerleri hasta olmuş, ondan etkilenerek yazdım. O zamanlar bir tek Timur Selçuk ve ben beste yapıyorduk sadece. Timur Selçuk benden çok daha önce tabi. Normalde o zamanlar bir plak en fazla 1500 falan satıyordu, ben bu şarkıyı yaptığım zaman 30 bin sattı. O da hala hit bir şarkıdır. Herkes okumak istiyor. Yarın gelecek olanlar, güller ve dudakları dizi yapmak istiyorlar, onun için gelecekler.

Keşke yapılsa, harika olur ama işte hakkını verebilecekler mi?

Ben pek taraftar değilim ama texti görmem lazım, bir şey görmeden bir şey diyemem. Bir şeyin üstüne atlayıp, tamam demek hiç tarzım olmadı hayatta.

Neden taraftar değilsiniz?

Çünkü bir efsaneyi yıkabilirler. Bakın fabrika kızını bana sormadan dizi yaptılar. Konuya hiç sadık kalmadılar, şu anda mahkemeliğim. Zaten benim hayatımda hep mahkemelerde geçiyor. O gün bir evlilik programında izinsiz çaldılar şarkımı, ben haklarımı korurum.

İnsanlar dizilerden bıktılar artık, sürekli silah silah. Ben televizyonda dizi seyretmiyorum, hayvanlar alemini seyrediyorum mesela. Ben mesela bir dizide oynamıyorum. Gecenin 4 ünde yorgun argın gelmişsiniz eve, ağabey acele gel, bir sahneyi unutmuşuz diyorlar. Çok yorucu bir iş.

Hikayesi olan başka bir şarkınız var mı?

O yaz şarkısını mesela;  bu şarkıyı Heybeliada’da yazdım. İki genç yazın tatile gelmişler, birbirlerine aşık oldular. Yaz bitti. Ayrılırken ağladılar. Bu da beni çok etkiledi ve o şarkı çıktı ortaya.

Bir şarkıyı yaparken hedefiniz ne oluyor?

Ben bir şarkı meşhur olsun, hit olsun, çok para kazanayım diye yazmam, olmaz çünkü. Bakın 60 senedir çalınıyor bu şarkı. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da çalınıyor benim şarkılarım.

Bütün şarkılarınızı çok severek yapıyorsunuzdur mutlaka ama içlerinden biri benim için çok özeldir dediğiniz var mı?

Ben Yunus’u çok severim ama son aranjörlüğünü kendi yaptığımı daha çok severim. Hepsi benim çocuğum gibi, hepsini dinlerken yüreğim titriyor hala, benim için önemli olan para değil, eserlerimin geniş kitlelere ulaşması.

Peki siz tiyatro sanatçısısınız, oyuncusunuz, söz yazarısınız, yorumcusunuz, bestecisiniz, hangisini daha çok severek yaptınız?

Şimdi benim babam tiyatro sanatçısıydı. Ben çocuk yaşlarda başladım bu işin eğitimine. Çok da iyi bir eğitim aldım. Ben küçük rollere başladığım zamanlarda müzikle de uğraşıyordum. Hepsini severek yaptım aslında.

İlk filminiz neydi?

Valla babam hatıra olsun diye bizi ufak rollerde oynatırdı. İlk filmim profesyonel olarak Ankara Expresi’ydi, yetmiş seksen tane oynamışımdır herhalde, son oynadığım film Neredesin Firuze’ydi, sonra da bıraktım artık.

Altın Güvercin’de 4 dalda birinciliğiniz var

Evet, Altın Orfe de üçüncülüğüm var, Aydın Tansel’in söylediği bir şarkıyla.

Sizin jenerasyondan işine devam eden çok kişi var, siz neden devam etmiyorsunuz?

Ben kendimi idare edebiliyorum. Bir sıkıntım yok, çok da bir şeyim olmasını istemiyorum. O işler çok zor artık. Ben mükemmeliyetçi bir insanım. O yüzden de yaşantımın bu noktasına kadar başım dik geldim. Benim şu huyum vardır, benim bestelerimi söylemek isteyen arkadaşlarımdan para almam. Onlar bu işe çok emek veren kişiler, hayatta kalmaları lazım çünkü.

Eskiyi, şimdiyle kıyasladığınızda neler söylemek istersiniz?

O zamanlar her şey daha zordu ama daha mutluyduk, daha dürüst, daha saygılı, daha etikti insanlar. İlkokul birinci sınıfım öğretmen geldi sınıfa. Bakın dedi;  bir beyefendinin iki mendili olur, biri cebinde, biri gözlük cebinde, çünkü siz hayata atıldığınızda, iş adamı, sanatçı, doktor vs olacaksınız.

Ondan sonra iki hafta sonra sınıfa girdik. Hepimizin önünde bir tabak, bıçak ve elma. Beyefendiler dedi, şimdi bir beyefendi elmayı nasıl keser onu öğreneceksiniz. Ve gül yaprağı gibi soydu elmayı, öyle parça parça kesip de atmayacaksınız dedi.  Ben hala o şekilde keserim mesela.

Portakal nasıl ayıklanır, şimdi bunları kim öğretiyor. Ben Galatasaray Lisesi’nde Fikret Kızılok, Timur Selçuk’la okudum. Müzisyenlerin çoğu Galatasaray’dan çıkar. Ferhan Şensoy, Erol Günaydın gibi tiyatro oyuncuları da bu okuldan mezunlardı.

Yeni nesilin yaptığı şarkıları nasıl buluyorsunuz?

Hiçbirini dinlemiyorum, gördüğün gibi işte klasik müzik dinliyorum. Mesela geçenlerde biri aradı, bir kız için bir beste istedi, girdim nete tanıyamadım, hiç birini tanımıyorum. Benim için müziğin sözü önemlidir. Bana hitap eden bir şey yok, gençlere hitap edebilir. Gümbür gümbür bir müzik. Ben artık şarkı yapmıyorum.

Önce sözleri, sonra besteyi mi yapıyorsunuz, yoksa tam tersi mi?

Ben önce sözleri yazarım, sonra besteyi yaparım, o sözlerin verdiği duyguya göre.

Kaynak: www.biyografi.info, Pendik’te Hayat, Pendik gazetesi arşiv, www.hurriyet.com.tr, www.5ocakgazetesi.com