CANLILARDA EVRİMİN EMARESİ VAR MIDIR
Eskiden evrim deyince; dinsiz imansız, kitapsız ve yüce Allah’a inanmayanlar akla gelirdi. Şimdi ne acıdır ki bazı anlı şanlı ve akademik ünvanlı sözde felsefeciler, sözde kelamcılar ve sözde tefsirciler bu çirkin söylentilere bulaşarak büyük bir saplantı içerisine girmişlerdir. Bazı sözde din alimlerinin İslam ile evrimin çelişmediği yalanı üzerinden ilk insan için yaptıkları vahim iftiralar (apaçık ilmi delillere ve apaçık ayetlere rağmen) ilmin yerlerde süründüğünü göstermektedir. İşte bu nedenle küresel bazda bir gezinti yapma ve evrim emareleri (varsa) arama gereği hasıl olmuştur. İnsan için bir tekamül, gelişim, değişim ve başkalaşım varsa ortam dengeleri açısından mutlak surette hem bitkiler aleminde ve hem hayvanlar aleminde de bunların yani evrimin var olması gerekmektedir. Yani insanda evrim varsa her şeyde olması gereken bu evrimlerin ispatı gerekmektedir.
Kainat, galaksiler, Samanyolu galaksisi, dünya (Kürrei Arz), insan ve insan hayatı... İnsan için yaratılan kainat ve kainat çevrimi içerisinde yaratılan başka hayatlar... Her şey birbiri ile bağıntılı ve ilintili. Lakin sözü edilen bu başka hayatlar da dahil her şey insan için... İnsan hayatı dediğimizde tüm hayatların da nüvesi ve özeti akla gelmelidir. Fakat en güzel hayat, en hassas hayat ve en mükemmel hayat insan hayatıdır. Çünkü eşrefi mahlukun irade kullanan hayatı en iyi hayat olmalıdır ve zaten de öyle yaratılmıştır. Sorumlu kılınan insan hayatı dışındaki tüm hayatlara “başka hayatlar” olarak bakabiliriz. Diğer tüm hayatlar, insan hayatına katkı sağlayan, iklim hazırlayan, ortam hazırlayan, denge hazırlayan ve yardım sağlayan hayatlardır. Elbette ki insan hayatı dışındaki bu “başka hayatlar” da harikulade hayatlardır. Onlar da birbirinden ilginç, hikmetlerle dolu, gizemler ve sırlarla dolu hayatlardır. Bu hayatlar da olağanüstü güzelliktedir. Kainat içerisinde ve dünya içerisinde hayalleri ve idrakleri zorlayan nice başka hayatlar vardır.
İnsan dahil tüm hayatlar veya tüm canlılar aleminin üç ortak özelliği vardır. Birincisi, hepsi sudan (malumdur ki su; ilk yaratılan bir varlık olarak hayatın en büyük kaynağıdır) yaratılmıştır. Mikro (kuantum) ve makro alemler su üzerinde istiva edilmiştir. İkincisi ise hepsi fanidir, hepsi ölümlüdür. Başka hayatlar, ona yüklenen görevi icra eder, insan hayatı ise tercihe/iradeye bağlı davranış şekilleri ile biçimlenmektedir. Her hayat görevini ve sorumluluğunu icra edince ve insan imtihanını tamamlayınca yaşam son bulur. Yani başka bir hayat olan ahiret hayatı başlar. Üçüncüsü, tüm canlı varlıklar orijinal yapıdadır. Müstakildir. Tarihsel süreçte asla bir değişkenlik göstermez. Zamanla değişmez. Başka bir ifade ile tüm canlılarda evrim dedikodularına yer yoktur. Yani tüm canlılarda değişim, başkalaşım ve dönüşüm mevcut değildir. Her canlı orijinal nüvesi ile doğar ve bu şekilde hayatı son bulur. Hiçbir canlının tarihsel süreçte maymundan insana benzetilmeye çalışılması gibi bir süreci geçirmesi mümkün değildir ve bugüne kadar tek bir canlıda dahi bu yalanlı iftira görülmüş değildir.
“Allah, her şeyin yaratıcısıdır. Ve O, her şeye vekildir.” (Zümer Suresi 62. Ayet)
“Allah, her canlıyı sudan yarattı. Onlardan kimi karnı üzerinde yürür/sürünür, kimi iki ayağı üzerinde yürür, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz ki Allah, her şeye kadirdir.” (Nur Suresi 45. Ayet)
Başka hayatların muhteviyatı düşünüldüğünde, hayvanlar alemi, bitkiler alemi, mantarlar alemi, bakteriler alemi, virüsler ve protistler alemi olarak bir çeşit sınıflandırma yapılabilir. Elbette ki başka sınıflandırmalar da yapılabilir. Her ne olursa tüm canlılar alemi sanki bir ibretler alemi olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla ilgili milyonlarca misal verilebilir. Sadece dünyada henüz keşfedilebilen 8 milyon 7 yüz bin canlı türünden bahsedilmekte lakin bu rakamın yüz milyonu dahi bulabileceği tahmin edilmektedir. An itibarı ile başka hayatları ihtiva eden canlıların toplam sayısını ya da nüfusunu tahmin edebilmemiz ise imkan dahilinde değildir. Her bir canlının yapısı, şekli, biçimi, tasarımı ve görevi farklı farklı olup yüce yaratıcının kudret ve azametini en güzel bir şekilde ortaya koymakta ve bizlere adeta canlı deliller sunmaktadırlar. Hal böyle iken bu canlılara tarihi seyir içerisinde yeni şekil, yeni biçim, yeni fonksiyon ve yeni bir görev tanımlamak yani tekamül, gelişim veya değişim iddiasında bulunmak cehaletin zirveye çıkmış hali gibidir. Böylesi bir durum ancak akıl tutulması ile izah edilebilir.
Başka canlı hayatları anlamak için mertebeler ekseninde küçük bir dünya turu yapmakta fayda vardır. Mesela dünyanın en büyük canlı hayvanı mavi balina, 33,5 metre boya ve 200 tona yakın ağırlığa kadar ulaşabilmekte ve bu haliyle tüm zamanlar açısından öne çıkmaktadır. Aynı sınıf içerisinde yer alan yunuslar, hayvanların en zeki olanı olarak kabul edilmektedir. Bu sevimli, büyük ve güzel balığın Yunus Peygamberi, karnındaki balık karanlığında misafir edebilmesi ilme ve teknolojiye çok yeni ufuklar açmaktadır. Nemrut’un ateşi, İbrahim peygamberi yakmadığı/yakamadığı gibi büyük hadiseleri düşündüğümüzde maddi hayatları (canlılığı) ve manevi hayatları birlikte düşünme zorunluluğumuz ortaya çıkmaktadır. Yani canlılığın sadece maddi bileşenleri yoktur. Şimdi oturup düşünelim. Her canlının bir çeşit ruh ve beden terkibi vardır. İnsan dışında irade kabiliyeti yoktur ama tüm canlıların da bir çeşit maddi ve manevi tarafı vardır. Maddi bedenin tekamül etmediği, bölünerek farklılaşmadığı ayan beyan ortada iken manevi kimliğin de görev ve fonksiyonları dışına çıkmadığı ortadadır. Yani manevi bir evrimden de söz edilemez.
Canlıların yaşam süreleri en gizemli bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Deniz Tarağı olarak adlandırılan bir midyenin 507 yıl yaşadığı bilinmektedir. Kaplumbağaların da 250 yıldan fazla yaşayabileceği malumdur. En uzun yaşayan hayvan türünün süngerler olduğu tahmin edilmektedir. Basit yapılı ama çok hücreli süngerlerin tahmini yaşam süresi 15 bin yıl. Halen yaşamakta olan Pando Ağacı 80 bin yıldır canlılığını muhafaza etmektedir. Bu ağaç, aynı kök üzerinde çok sayıda ağaçtan (klonal ağaç) oluşmaktadır. Pando ağacı aynı zamanda yeryüzünün 5900 ton ile en ağır canlı organizmasıdır. 100 milyon yıldır uyku halinde olan mikroplardan da söz edebiliriz. Bunların uyandırılmasının yani canlandırılabilmesinin gerçekleştirilmesi, başka hayatların ne kadar çok boyutlu ve çok karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır. En kısa ömürlü canlı, yarım saat ile 24 saat arasındaki ömrü ile mayıs sinekleridir. Sevimli kelebekler ise ancak 2 ile 3 hafta arasında bir ömür sürmektedir. Dünyada halen 5000 yıl kadar yaşayabilen çok sayıda ağaç bulunmaktadır. 1 mikrometre 1 metrenin milyonda biri olduğuna göre dünyadaki en küçük canlının 0.3 mikrometre boyutunda mikoplazma denen bir bakteri olduğunu hatırlamamız gerekir. Okyanuslar içerisinde 45 metreye kadar boyu olabilen, ip şeklinde, helezonik müthiş görsellik sunan sinoforlar da başka hayatların yapı olarak en uzun ve en ilginç olanlarındandır. 2500 yıl kadar ömrü olabilen mamut ağacının yüksekliği 100 m. ye kadar ulaşabilmektedir. Şimdi tüm bu harikulade hayatların bir evrim geçirebileceğini düşünebilir miyiz? Hayır asla düşünemeyiz. Çünkü tüm bu canlılar aynı zamanda ekolojik ve doğal dengenin bir gereği olarak yaşarlar. Eğer onlarda bir evrim söz konusu olsaydı tüm canlılar aleminde bir başıbozukluk ve anarşi söz konusu olurdu. Yüce Allah her bir canlının görev ve fonksiyonunu kodlamış ve onun nüvesine nakşetmiştir. Kim bilir belki de milyarlarca yıl uyku halinde olan mikro canlılar da vardır. Şimdi bunlar uyurken, değişti ve evrimleşti diyebilir miyiz? İster küçük zaman diliminde olsun ister milyarlarca yıl… Bu dedikodulara asla yer yoktur.
Bilinen ve bilinmeyen nice esrarengiz canlı vardır. Dakikada 11400 kez kanat çırpabilen, bir saniyede 10 trilyon adet işlem yapma kapasitesine sahip olan, bir litre balla 3 milyon kilometre yol yürüyebilen, dünyadaki tüm mühendislik yapılarının en sağlamı olan petek sistemini kullanan ve sayısız üstün özellikleri ile herkesi kendine hayran bırakarak şifa üreten (bal) arılar... Sultanlara bile meydan okuyan çalışkan karıncalar... Kılıç balığı denizde 109 km/saat, Merlin balığı 130 km/saat hız yapmaktadır. Karada en hızlı hayvan olan çita 120 km/saat hız yapmaktadır. Göklerin hakimi ise Bayağı Doğan 389 km/saat hız yapabilmektedir. Hepsi birbirinden ilginç, hepsi olağanüstü, hepsi birbirinden güzel... Ve daha niceleri... Şimdi bu olağanüstü güzel canlılar için tekamül söylentileri ortaya konulabilir mi? Konulabilirse bir örnek verilebilir mi? Evrimleşen bir arı bal yapabilir mi? Arı evrimleşemiyorsa maymun niçin evrimleşsin ki… Maymun için şartlar değişiyorsa (değişim iddia ediliyorsa) arı için niçin bu şartlar değişmez ki…
Dünyanın su altı en derin çukuru olan Mariana Çukurunda (11 kilometre) başka hayatların var olduğu, tek hücreli canlı organizmaların yaşayabildiği ortaya çıkmıştır. Derin sularda, yüksek basınç altında, ışığın olmadığı zifiri karanlıklarda (tam karanlık) ve düşük ısılarda (donma seviyesinde) bile mikroskobik canlı organizmaların en derinlerde bile var olması başka hayatların her yerde olabileceğini ortaya koymaktadır. Başka hayatlar, gerçekten de bambaşka hayatlar olarak insanın karşısında durmakta ve insanı hayretler ötesine taşımaktadır. Canlıların serüvenlerini ve gerçekliklerini geniş bir perspektifte düşündüğümüzde, hiçbir zaman hayal edemeyeceğimiz ortamlarda bir hayatın var olabileceğini bilmemiz gerekir. Uzayın derinliklerinde dahi nice canlıların irade kullanan ve sorumluluk sahibi olan insan emrine amade olabileceğini bilmemiz gerekir. Yani insan haricindeki başka hayatları her yerde görmek, en azından teorik olarak mümkün görünmektedir. Canlılık kavramı için elbette ki suyun izini takip etmemiz ve suyun bileşenleri olan Hidrojeni ve Oksijeni düşünmemiz gerekir. Işığın ulaşamadığı yerlerde, en karanlıklarda, en kızgın ateşlerde, en derin soğuklarda, en kuytularda, en tenhalarda, en yükseklerde, en büyüklüklerde, en küçüklüklerde, şeffaf olarak gördüğümüz atmosferde, sert kayaçların içerilerinde, mikro alemlerde ve makro alemlerde hayatın veya canlılığın var olabileceğini bilmemiz gerekir. Hatta modeller manzumesinden yola çıkarak kuantum alemlerinde dahi canlılığın olabileceğine mutlak surette ihtimal vermeliyiz. Yüce Rabbimiz elbette ki her şeyi yaratma kudretine sahiptir. Hangi canlıya bakarsak bakalım, her şeyin eşsiz bir sanat halinde ve büyük bir nizam dahilinde olduğunu görmüş oluruz. Yüce Rabbimiz tüm alemlere can suyu vermekte, diriltmekte, yaşatmakta ve hayat vermektedir. Hal böyle iken yaratılışı ve yaratılış kanunlarını inkar edercesine evrime yeşil ışık yakan yeşil evrimcilere ne demeliyiz. Hiç mi bu sözde alimler ibret almazlar. Hiç mi ayan beyan ortada duran delillere bakmazlar. Bu sözde alimler yüce Allah’ın yarattıklarına neden iftira edenlerle aynı dili konuşur? Neden, neden, neden?
Her canlı bir şekilde hareket eder, beslenmeye ve gıdaya ihtiyaç duyar. İnsan dışındaki hiçbir canlının bir sonraki zamanları da düşünerek uzun zamanlı gıda depolayabilmesi mümkün değildir. Hal böyle olunca bütün canlı mahlukata rızkını veren kimdir? Onları yaşatan kimdir? Onları koruyup muhafaza eden kimdir? Canlı ve cansız varlıklara hareket kabiliyeti yükleyen kimdir? Onlara ihtiyaçları olan enerjilerini ikram eden kimdir? Bütün bunlar tesadüf sonucu mudur? Yoksa bunlar sözde evrimin ve tekamülün neticesi midir? İnsan için ve tüm canlılar için evrim, değişim ve tekamül iddialarında bulunmak sonsuz ve sınırsız kuvvet kudret sahibi yüceler yücesi Rabbimize isyan değil midir?
“Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.” ( Hud Suresi 6. Ayet)
Madde nasıl ki bölünerek sonsuz küçüklüğe doğru yol alıyorsa aynı şekilde diğer tüm hasletler ve özellikler de iç içe sistemler manzumesi şeklinde sonsuza doğru yol alır. Hayat içerisinde hayatlar... Yani ilim olarak her konuda bir sonluluğa ulaşabilmemiz zor görünmektedir. Hayat ve canlılığın kodları sonsuz boyutlu olduğuna göre başka hayatlar dediğimizde de, sonsuza uzanan nice hikmetlerin ve gerçekliklerin var olduğunu bilmemiz gerekir. Eğer başka hayatları bilirsek insan hayatını daha kolay ve daha iyi bilebiliriz. Başka hayatlar ile birlikte eşrefi mahluk olan insan hayatını bildiğimizde ise Rabbimizi ve yarattıklarını daha iyi tanımış olacağız, böylece imanımızı tahkim edeceğiz ve şükrümüzü tüm benliğimizle eda etmiş olacağız... Yaratılan varlıklar, canlılar ve insan için fıtrat dışında arayışlara girip evrim yalanları gibi başka izahatlar peşinde koşanın, başka manalar ortaya koyanın, ilk insana iftira atanın, maymunu atası kabul edenin ve fıtrata isyan ederek inanç zafiyetlerine bulaşanların ise vay haline…
Ali Dama