Fotoğraf hayatımıza girdiğinden beri birçok unutulmaz anı ölümsüzleştirdi. Bir fotoğraf binlerce söze bedel oldu. Bazı fotoğraflar yüzümüzü güldürürken, bazıları ise hüzünlendirdi. Onlardan birisi de Kevin Carter’ın çektiği çocuğun başında bekleyen akbaba fotoğrafıydı. Kevin Carter, fotoğraf dünyasının en prestijli Pulitzer Ödülü‘nü aldı. Ama fotoğrafı çeken gazeteci Kevin Carter intihar etti. İşte bir akbaba ve çocuk fotoğrafkaresinin yürek burkan hikayesi…
Kevin Carter’ın çektiği fotoğraf, zayıflıktan ölmek üzere olan siyah küçük kız çocuğu ile yakınında tüneyen akbabayı yansıtıyor. Kızın birkaç kilometre ilerideki Birleşmiş Milletler yardım kampına gitmek istediği biliniyor.
Bu anı fotoğrafladıktan sonra akbaba kaçmış, ancak Carter küçük kıza kampa ulaşması için yardım etmemiş, oradan uzaklaşmıştır. Bu yüzden yoğun eleştirilere maruz kalan Carter profesyonel fotoğrafçı olduğunu, yardım görevlisi olmadığını söyleyerek kendisini savundu. O dönemde, gazeteciler ve fotoğrafçılar, bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hasta insanlara dokunmamaları konusunda sıkı biçimde uyarılıyorlardı.
Ödül alan akbaba fotoğrafının hikayesi, Kevin Carter’in ölümü, Kevin Carter kimdir? gibi merak edilenleri araştırdık. İşte detaylar…
Gazeteci Kevin Carter’ın yaşamını değiştiren tarih 11 Mart 1993.
Carter; Portekizli gazeteci Joao Silva, İspanyol gazeteciler José María Luis Arenza ile Luis Davilla ve Japon gazeteci Akio Fujiwara ile birlikte Birleşmiş Milletler’e ait insani yardım gemisiyle Güney Sudan’a gittiler.
BM yetkilileri bir köy yakınında kurdukları merkezde mısır dağıtmaya başladı. Kevin Carter bu merkezin dışına çıktı.
Bir kilometre kadar kamptan uzaklaşmıştı ki hayatını değiştirecek olayla karşılaştı:
Küçük kız çocuğu kampa doğru gelirken yığılıp kalmıştı ve hemen arkasında ölmesini bekleyen yırtıcı bir kuş/akbaba vardı.
Kevin Carter akbabayı korkutup kaçırmamak için 10 metre kadar yaklaştı. Ve Fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastı. Fotoğraf New York Times’ta yayınlandı. Sonrasında dünyanın pek çok yerinde yayınlandı.
İnsanlar fotoğraftaki minik kız çocuğunun kaderini sormak için gazetelerle temasa geçti.
Sudan’a yapılan insani yardımlar patlama yaptı. Nisan 1994’te dünyanın en prestijli gazetecilik ödüllerinden olan Pulitzer Ödülü Kevin Carter’a verildi.
Ödül alınan fotoğraf dünyada büyük bir tartışmaya neden oldu. Kevin Carter fotoğrafı çektikten sonra olay yerinden çekip gitmişti.
Kız çocuğunun akıbeti bilinmiyordu. Kimi, yardım torbasını alan annesinin gelip çocuğu götürdüğü söyledi. Kimi, kız çocuğunun kalkıp yürüyerek kampa ulaştığını söyledi.
Ancak tartışmalar hiç bitmedi. Kevin Carter, “Yardım görevlisi değilim sadece fotoğrafçıyım üstelik bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hiç kimseye dokunmamamız konusunda uyarılmıştık” açıklamasını yaptı. Bu talihsiz açıklama tepkileri büyüttü.
Bu olaydan sonra ağır depresyona giren Kevin Carter, 27 Temmuz 1994’te Johannesburg’un bir banliyösünde park ettiği kamyonetinin içine egzoz basarak intihar etti. Yanında çevresine yazılmış çok sayıda mektup bulundu.
Savatage ve Manic Street Preachers gibi müzik grupları şarkılar yaptı.
Amerikalı yazar Mark Z. Danielewski, “House of Leaves” adlı romanını yazdı.
Yazar Masha Hamilton bir kitabını ona ithaf etti.
Taylor Kitsch’in oynadığı “Bang Bang Kulübü” film oldu.
Kevin Carter; Güney Afrikalı Pulitzer ödüllü fotoğrafçı ve Bang-Bang Kulübü üyesi.
Kevin Carter, Güney Afrika Cumhuriyeti/Johannesburg’da 13 Eylül 1960’da doğdu. Anne ve babası; Katolik ve liberaldi.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşanan ırk ayrımcılığını yansıtmayı planlayan, zaman zaman da yaşanan vahşetin paparazzisi olmakla itham edilen Bang-Bang Kulübü’nün öncülerindendi.
Orta sınıf mahallede büyüdü. Siyahların “ırkçı beyaz devlet” tarafından nasıl baskılara maruz kaldığına tanıklık etti. Eczacı olmak istiyordu. Okumak istemediğine karar verdi ve askere gitti. Hava Kuvvetleri’nde dört yıl görev yaptı. 1980 yılında bir siyah garsonun barda askerler tarafından tartaklanmasında garson lehine tanıklık yaptı. ‘David’ adlı radyoda çalışırken, 20 Mayıs 1983’te Church Street’te 19 kişinin ölümü ve 217 kişinin yaralanmasına neden olan bombalı saldırıdan sonra gazeteci olmaya karar verdi.
Johannesburg Star gazetesinde spor fotoğrafçısı olarak işe başladı.
Spor dışında ırkçı apartheid vahşetini teşhir eden fotoğraflar çeki. Bu fotoğraf karelerinin vahşeti, yayınlanıp yayınlanmaması tartışmalarına neden oldu.
O ise, fotoğraflarını “fotoğrafların dehşeti insanları korkutuyor ama sorun bu nedenle hep konuşuluyor” diye savundu.
“Benzer anları yaşamış bir foto-muhabir olarak bu ânı görüntüleyen meslektaşım Kevin Carter’ın yaşadıklarını anlayabiliyorum. Savaş ve açlığın bütün acımasızlığıyla hissedildiği bir bölgede, Sudan’da, böylesine vurucu bir ânı görüntüleme fırsatı bulan meslektaşımızın, zamanı durdurduğu bu anda büyük olasılıkla aklında olan tek şey bu fotoğrafın dünya kamuoyunda yaratacağı tepki ve bunun sonucunda dünya ülkelerinin Sudan’a yönelik yardım girişimlerinde bulunma ihtimali. O anda, o fotoğrafı gerekli yerlere ulaştırma güdüsü ve bu nedenle de bir an önce bulunduğu yerden ayrılma isteği sadece o ânı yaşayan insanların anlayabileceği bir psikoloji.”
Coşkun Aral – Savaş Fotoğrafçısı“Yaşamında bir sürü sorunu vardı, ancak bu olayların zamanlamasını göz önüne alınca o çocuğun fotoğrafı ile Carter’ın intiharı arasında bir ilişki olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.”Ama yine de hiçbir fotoğraf bir insanın hayatından önemli değildir…”
John Long