Mali Müşavir Abidin Ekren, dünya genelinde bir değişim ve dönüşüm sürecinin yaşanmakta olduğunu, buna ayak uyduramayan Cumhur İttifakı’nın seçimleri kaybedeceğini söylüyor.
Gazetemizin bu ayki röportaj konuğu Bağımsız Kamu Denetçisi Mali Müşavir Abidin Ekren.
Ekren, mali müşavir sıfatı ile ekonominin teorisine ve pratiğine hakim, çok yönlü okumaları sayesinde donanımlı, sosyal çevresi ve ilişkileri ile hayatın içinde aktif, tecrübesi – olgunluğu ve hoşgörüsü ile de saygı gören, sözüne itibar edilen entelektüel bir isim.
Politik olarak çizgisini bozmaksızın sol yelpaze içinde yer alsa da; karşı görüşleri de dikkate alan, ‘skolastik’ olma hastalığına yakalanmamış, bu yüzden de çok daha isabetli – çarpıcı yorumlar yapabilen bir değer.
Örneğin geçtiğimiz yıllarda sol kanatta yer alan birçok isim ile yapmış olduğumuz röportaj ve haberlerde ön plana çıkarılan – en fazla tekrarlanan söylem; “Erken seçim kaçınılmaz – Erken seçim olacak!” söylemi iken; Abidin Ekren’in bu konudaki yorumu “Erken seçim olmaz. Seçimler zamanında yapılır. Belli şartlarla ve gerekçelerle ötelenmesi yani daha geç yapılması da söz konusu olabilir” şeklindeydi. Ortaya çıkan o ki, haklı çıktı!
Ekren’in Cumhurbaşkanlığı noktasında yıllar öncesinden işaret ettiği tek ismin de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu belirtelim…
Onunla söyleşmekten hem bizim hem de bizi gazete ve sosyal medya araçlarımızdan takip eden okurlarımızın keyif aldığını – gelen yorumlardan anlaşılacağı üzere – ifade etmek isteriz.
Bu röportajımızda da kendisine yönelttiğimiz sorularla; dünyada ve Türkiye’de olup bitenler ve önümüzdeki seçimlerle ilgili özgün düşüncelerini açığa çıkarmayı; sol tarafta yer almış bir entelektüelin gözünden manzaranın nasıl göründüğünü aktarmayı hedefledik.
Ekren’in söylemlerine katılırsınız ya da katılmazsınız ama umarız röportajı yine keyifle okur ve yorumlarınızı gönderirsiniz.
Dünya genelinde bir savaş iklimi yaşanıyor. Türkiye de sınır ötesi harekatlarını sürdürüyor. Bu durum neye evrilir? Zaman zaman 3. Dünya savaşından da söz edildiğinin altını çizerek soruyoruz.
Einstein’ın; “3. Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı’nda taş ve sopalar olacağına inanıyorum” şeklinde bir sözü var. Bu söz aslında, klasik anlamda topyekûn bir savaşın olamayacağına yönelik bir ifadedir.
Tüm insanlığı yaralayabilecek nitelikteki konvansiyonel silahların birçok ülkenin elinde bulunması böyle bir savaşı imkansız kılar. ‘Savaş’ kavramı evrildi. Gerçek savaşlar artık top, tüfek yerine – bu tip savaşlar suni
savaşlardır – stratejik hamlelerin yapıldığı ve ‘ekonomik’ hesapların temel rol oynadığı emperyalist güdülerle şekilleniyor.
Michael E. Porter’in ‘Rekabet Stratejisi’ adlı kitabında altını çizdiği bir şey var; “Ekonominiz güçlü değilse, diğer her şeyiniz tehlikededir”
Bu anlamda, yeni dünya düzeninde ekonomisi zayıf olan, bilim ve teknolojide geri kalan ülkeler, varlıklarını sürdürme anlamında ciddi sıkıntılar yaşayacaklarıdır.
Güç savaşlarının yoğunlaştığı bu dönemde ‘filler ve karıncalar’ oluşmakta, güçlüler daha güçlü hale gelirken, orta ölçekli ve zayıf ülkeler etkisiz hale gelmektedir.
Türkiye içinde bulunduğu coğrafya ve iç dinamikleri açısından zaten sıkıntılı bir ülke. Ama ülkemizin geleceğini belirleyecek olan da; bilim, teknoloji, ekonomi
başlıklarındaki göstergelerdir. Ve ne yazık ki bu göstergeler bizim açımızdan hiç iç açıcı değil…
Dünya genelinde sıra dışı bir ekonomik sıkıntı yaşanmakta. Bunu neye bağlıyorsunuz? Türkiye bu durumdan nasıl etkileniyor? Mevcut iktidarın ekonomi politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dikkat edilecek olursa, geçmişte yaşanmış her ekonomik kriz sonrası dünyada köklü değişiklikler olmuştur. Bu dönemde yaşanmakta olan ekonomik kriz de yeni ve büyük bir değişimin habercisidir. ‘Yeni Dünya Düzeni’ kavramı etrafında şekillendirilmeye çalışılan bir sistem söz konusu.
Geçirdiğimiz pandemi dönemi, insanların evlerine hapsedilmesi, fabrikaların – iş yerlerinin yerine işlerin evden takip edilme sürecinin başlatılması, kripto paralar, dünya nüfusunun azaltılması, iklim değişikliği, yapay zeka gibi kavramlar hep söz konusu bu sistemin göstergeleri arasında yer almakta.
Bu düzeni şekillendirmeye çalışanlar elbette ‘Süper Güçler’ diye tabir ettiğimiz devletler.
Bu noktada; bireylerin kontrol altında tutulduğu totaliter bir yapının hakim olması gibi insanlığa yönelik bir tehdit mevcut.
Nitekim George Orwel’ın ‘1984 ve Hayvan Çiftliği’, AldousHuxley’in ‘Cesur Yeni Dünya’, Ray Broudbry’nin ‘Fahrenayt451’ ve YevgeniZamyatin’in ‘Biz’ adlı distopikromanları yeterli ipuçlarını barındırmaktadır.
Konuya Türkiye ölçeğinden baktığımızda, değişime ayak uyduramadığımızı söyleyebilirim.
Dünyadaki ekonomik krizin en çok etkilendiği ülke Türkiye. Bu tablo mevcut iktidarın ekonomideki yanlış politikaların sonucunda değil; herhangi bir politika üretememesinden kaynaklanıyor. Ar-Ge çalışmalarına gereken önemin verilmemesi ülkemizin her anlamda sınıfta kalmasına neden oluyor.
Biz Güney Kore ya da Hindistan’ın yapmış olduğu atılımları yapabilmiş değiliz. Bölgesinde yalnızlaştırılmış, etkisi kısıtlanmış, herkes ile problemli, yandaşı olmayan, ekonomisi her geçen gün zayıflayan bir ülke konumuna geldik.
Dolayısıyla birçok vatandaşımız gelecek korkusu yaşayarak ilk fırsatta yurt dışına yerleşmek istiyor.
Bu arada ‘Tek Adam’ sistemi de ekonomimizi ve geleceğimizi olumsuz etkileyen bir faktör…
Ülkemizdeki mülteci sorunununda ekonomimizi zora sokan faktörlerden biri olduğunu söylemek gerekir.
Bu konu, bir röportaj sorusuna verilebilecek birkaç cümlelik cevapla tastamam izah edilecek bir konu değil. Başlı başına irdelenmesi üzerine tartışılması gereken, çok farklı parametreleri içinde barından geniş bir mevzu.
Ama son bir cümle olarak şunu ifade edebilirim. Umutsuz bir vaka değiliz. Her şeyi zaman içerisinde düzeltmek, yoluna koymak mümkün.
Lakin demokrasi, hukuk, adalet, denetim, şeffaflık, ortak akıl, güven gibi kavramların yeniden işler ve etkin hale getirilmesi gerekiyor.
Önümüzde bir seçim var. Önceki haber ve röportajlarımızda bu seçimlerle ilgili olarak birçok yorumcu ‘Erken seçim olacak’ derken siz ‘Erken seçim olmaz. Hatta seçimler belli gerekçelerle ötelenerek geç seçim olabilir’ demiştiniz. Bu ön görünüz isabetli çıktı. Bugünkü ön görünüz nedir?Seçimler zamanında yapılabilecek mi?
Ekonomide başarısız olan bir yönetimin, seçimleri erkene alması akla yatkın bir şey değildir. Nitekim mevcut iktidar, başkanlık sistemine de geçilmesiyle birlikte ekonomiyi iyice çıkmaza soktu.
Kötünün de kötüsü olduk. Elindeki verileri kamuoyu araştırmalarını değerlendiren Cumhur İttifakı, olası bir erken seçimi kaybedeceğini gördüğü için de erken seçim söz konusu olmadı.
Şimdi iktidarın elinde; asgari ücretin, emekli maaşlarının artırılması gibi bazı günübirlik iyileştirmelerin söz konusu olduğu kartlar var.
Bunlarla göz boyayarak, ekonominin dışındaki argümanları da devreye sokarak seçimi kazanmayı hayal ediyorlar. Ama artık kimse bunlara itibar etmez.
Halkımız bu yapıya güvenini kaybetmiş bulunuyor. Zaten son yerel seçimlerde İstanbul, İzmir, Ankara başta olmak
üzere büyük şehirlerde Cumhur İttifakının kaybetmiş, Millet İttifakının kazanmış olması da; yapılacak genel seçimlerin sonuçları ile ilgili en belirgin verilerdir…
Yapılacak seçimlerin sonucunu ekonomik veriler belirleyecek. Buna ek olarak da bir mülteci sorunu var. Her iki konuda da başarısız olmuş Cumhur İttifakının seçim kazanabilmesi imkansız gibi görünüyor.
Cumhur İttifakının adayı belli. Millet İttifakının adayı sizce kim olacak? Siz bu konuda önceki yıllarda da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu işaret etmiştiniz. Sürpriz başka aday çıkabilir mi?
Evet ben başından beri Sayın Kılıçdaroğlu’nu işaret ettim. Bugün de aynı görüşteyim. Öyle de olması gerekir. Sürpriz başka adayın çıkacağını sanmıyorum.
Cumhur İttifakı kanadında yer alanlar, Millet İttifakını ‘uyumsuz’ olarak nitelendiriyor. Bütünlüğün – birlikteliğin seçimlere kadar devam etmeyeceği yönünde de görüşler var. Sizce Millet İttifakında bir uyum sorunu var mı?
Millet İttifakında zaman zaman fertlerden kaynaklanan suni çıkışlar oluyor. Ama ittifak arasında kesin ve sürekliliği olan güçlü bir uyum var.
Bu uyum öncelikle milli menfaatleri ve Türkiye’nin geleceğini korumak – şekillendirmek adına var.
Aslında bakacak olursanız Cumhur İttifakında yer alanlar da bunun farkında ve bu birlikteliği – uyumu bozabilmek için çeşitli atraksiyonlar denediler, denemeye de devam edeceklerdir.
HDP faktörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP, çizgisini bozmayan ve mevcut hükümetin iktidarına son verme noktasında en kararlı partilerden biri. %10 – %15 oranında bir oya sahip. HDP’yi yok saymak, seçim aritmetiğinin dışında görmek mümkün değil.
Özellikle Doğu ve Güneydoğuda çok güçlü. HDP bu seçimlerde hem seçim sonuçlarını hem de kendi geleceğini belirleyecek…
Cumhur İttifakında yer alanlar, HDP’nin Millet İttifakı ile birlikte hareket etmesinden rahatsız görünüyorlar. Ama aslında her fırsatta HDP’nin yakınlığını yokluyorlar.
Cumhur İttifakında yer alanların, anayasa değişikliği ile ilgili HDP ile teması bu yakınlaşma çabalarının bir göstergesi. Geçmişte yaşananları da biliyoruz…
Şu ana kadarki söylemleriniz bu konudaki düşüncelerinizi açığa çıkarmış bulunuyor. Ama biz yine de soralım. Sizce bu seçimi kim kazanacak ve nasıl bir sonuç ön görüyorsunuz?
Bugün seçim olsa Millet İttifakı kazanır. Fakat sandığa 6 ay daha var. İttifakların seçim çalışması performansı, çözüm önerileri, ekonomideki gelişmeler, bölgesel faktörler sonuca etki edecek unsurlar olacak.
Ben bu noktada; kendi içinde inancını yitirmiş, kendi partililerinden dahi tepki gören ne yapacağını şaşırmış, başına geleceği gördüğü için öfke dilini kullanan, insanları kutuplaştırma yoluna giden bir oluşumun; hamasi söylemlerle, asılsız suçlamalarla ve baskı yöntemleri ile sonuç alabileceğini zannetmiyorum.
Fakat göstergelerin bu şekilde olması, Millet İttifakı kanadında ‘nasılsa kazanacağız’ şeklindeki bir düşünceyle rehavete yol açmamalı.
Millet İttifakı kazanacak ama bunun için her gün artan bir performans ile çalışmak, sandıklara sahip çıkmak şart.