O bir şeye kafasını takmıştı bir kere. Ödeyemediği bir borcu mu vardı, birisi kalbini mi kırmıştı, tuttuğu takım mı yenilmişti, patronuyla sorun mu yaşıyordu bilinmez…
Durgun, dalgın, asık suratlıydı. Çevresinde ne varsa ebedi küs kalacakmış gibi duruyordu.
Hayat; fırından yeni çıkmış ekmek gibi, mis kokuyordu…
Kızı sevmişti. En azından bana anlatırken “Valla sevdim abi” demişti. Babasına durumu açtı ve istetti. Bu fasılada neler konuşuldu, ikram edildi, yiyilip içildi önemli değil.
Ama takılar, alınacak eşyalar, oturulacak ev konusunda her iki taraf ta mutabıktı. Fakat kızın babası, başlık parası olarak erkek tarafından 40 kavak istiyor, oğlanın babası ise kavakları vermeye bir türlü yanaşmıyordu. “Kavakların değeri kadar para vereyim olsun bitsin bu iş” diyordu.
Sonunda anlaşamadılar.
Oğlan tarafı kavakları vermedi, kız tarafı da kızı…
Bizim delikanlının evlilik hayali, başka bir baharda, başka bir sevdaya kalmıştı. Bu arada; kavak ağaçları boy atmaya devam ediyordu.
Hayat; fırından yeni çıkmış ekmek gibi, mis kokuyordu…
İstanbul Büyükbakkalköy’de ‘Köpeklere özel bir gün’ organize edilmişti. Gazete ilanlarıyla duyurulan bu organizasyonun ilk gününe German Shepard, ikinci gününe Husky sahipleri köpekleriyle katılma imkanı bulmuştu. Köpek sahipleri o gün, köpekleriyle birlikte, zengin bir menü eşliğinde, eğlenceli saatler geçiriyordu.
İyi giyimli bir bey; organizasyonun her yıl geleneksel olarak yapılacağına ve temel amaçlarının, insanları değil köpekleri ağırlamak, eğlendirmek olduğuna dair bilgi veren konuşmasıyla katılımcılardan büyük alkış alıyordu…
Köpeklerden bazıları birbirleriyle koklaşıyor, bazıları avaz avaz havlıyordu…
Hayat; fırından yeni çıkmış ekmek gibi, mis kokuyordu…
2020 yılının İlkbahar – Yaz Koleksiyonlarının tanıtıldığı Londra moda haftasında ‘doğal afetler’ temasını işleyen bir defile yapılıyordu. Sosyal yaralara parmak basan özelliği ile tanınan modacı, bu defilesinde de; siyahı, beyazı, düz ayakkabıları, kabarık eteklerle kombine edilen üstleri ön plana çıkarmayı tercih ediyordu.
Ama ipek eteklerin üzerine tutturulan şeker plakalar, basında en çok sözü edilen ayrıntı oluyordu…
Hayat; fırından yeni çıkmış ekmek gibi, mis kokuyordu.
Üstü çizilmiş ve hasar görmüştü, o yüzden müzayedeci; bu eski keman için fazla zaman harcamaya değmeyeceğini düşündü.
Ama yine de gülümseyerek başladı: “Evet artırmaya başlıyoruz, baylar bayanlar” diye bağırdı
“Kim arttırmaya başlamak ister?” “Bir dolar, kim iki yapıyor. İki dolar, kim üç yapıyor? Üç dolar, üç dolara gidiyor!..”
Ama o anda arka sıralardan gri saçlı bir adam, öne doğru ilerlemeye başladı ve yayı eline aldı. Sonra kemanın tozunu silkeledi. Hoş ve basit bir melodi tıngırdattı. Aynen bir ilahi gibi. Müzik yavaş yavaş azalınca, müzayedeci sakin ve alçak bir ses tonuyla: “Eski kemana en son ne vermiştik?” dedi.
Kemanı ve yayı eline aldı ve yukarı kaldırdı :
“Bin dolar. Kim iki yapıyor? İki bin! Kim üç bin yapıyor? Üç bin, üç bin!” ve “Artıyor! Artıyor” diye bağırdı.
İnsanlar gülmeye başladılar. Bazıları ise çığlık atıyordu…
Ve öyküler değişse de:
Hayat; fırından yeni çıkmış ekmek gibi, mis kokuyordu…
METİN YAZICI – KÖŞE YAZISI