DERİN SAPLANTI

Hak ve hakikat yerine küfre ve batıla yönelmek, insanlık tarihinin en büyük vahametidir. Bundan daha büyük tehlike ve bundan daha büyük saplantı yoktur. Tüm hakikatler aşikar olduğu halde, bir kimse bir kimseye gidilecek yol acısından bir delil olmaksızın, doğrudan ve istisnasız bir şekilde kefil olmuş ise bir anlamda da ona teslim olmuş demektir. Bir kimse hakikatlere kulak asmadan, dünya ve ahiret hayatı için kendinde olan emanetleri kullanmadan başka birine kefil olarak, ona tam inanarak, tüm benliği ve kimliği ile biat ediyorsa o kişi o kimseye teslim olmuş demektir. Gidilecek yol acısından, zatların ancak tavsiye edici, yol gösterici, yola ışık tutucu ve öğüt verici rolündeki seviye aşılıyorsa zatların zatlara teslimiyeti başlamış demektir. Yani fıtrata aykırılığın zuhur etmesi söz konusudur. Çünkü istisnasız kefaletler üzerinden iki cihan hayatını tanzim etmek ucu açık tehlikeli bir yoldur. Zaten yüce Allah insanların sapkın yollara varmasını engellemek için gerekli tüm emanetleri ihsan etmiş ve insan iradesine sunmuştur.

Her insan bir ayrım olmaksızın sorumlu olduğuna göre ve kimsenin Hak nazarında bir muafiyeti olmadığına göre teslimiyet noktasında kimsenin kimseye teslim olması, kefil olması ve kölelik yapması elzem değildir. Mesela; bir zat, başlangıçta üstad gördüğü, büyük insan gördüğü, ilmine ve davranışına değer verdiği başka bir zata; aklını, kalbini, iradesini ve duyularını kullanmadan teslimiyetini ifade etmek için; “Hiç kimse ona inanmamış olsa, etrafında hiç kimse kalmamış olsa bile, hatta tek kişi olarak kalsa bile ben yine de ona inanırım, tüm aklımla ve tüm kalbimle yine de ona kefil olurum”
diyebilen bir kişi Allah’ın ona verdiği tüm emanetlere hıyanetlik etmiş olur. Çünkü bu zihniyeti taşıyan bir kimse Allah’ın insana verdiği hiç bir emaneti kullanmamış olur, bu emanetleri kullanmayı gerekli görmemiş olur. Bir kişi Kur’an, sünnet, akıl, kalb, duyular, irade ve diğer emanetleri doğrudan dikkate almadan kefil olduğu zat üzerinden itikadını, inancını ve davranışlarını tesis ediyorsa vay onun haline… Bu nedenle bir insan sahip olduğu bütün emanetleri devre dışı bırakarak “son kişi kalsa bile” diyerek bir zata kefil olup teslim oluyorsa elbette ki Allah’a teslim olabilmede büyük sorunlar yaşayacaktır. Allah’a ulaşacakları zannettikleri yolun başka bir yol olduğunu belki yine de anlamamış olacaklardır.

Eğer istisna olmaksızın kefil olarak teslim olunan zat,
Kur’anın hükmü ve kimliği üzerinde ve sünnet uygulamalarında; şüpheci, istismarcı, tevil edici ve tahrip edici faaliyetlerde bulunuyorsa, kehanetçilik yapıyorsa ve hakikat dışında mistik bir zihniyet taşıyorsa o zatın yolundan gitmek en büyük zulmettir. Hem de her iki cihan için… İşte bu gidilen yol yanlış bir yoldur. Bu yol, DERİN SAPLANTILI karanlık bir yoldur. Buna ancak EFSUNİ TESLİMİYET diyebiliriz. Burada Allah’a ulaşma iddiası boş bir iddiadır. Çünkü burada sadece ZATLARIN GAYELEŞMESİ vardır. Hak rızası yoktur. İster bilerek ister bilmeyerek olsun burada tam bir sapkınlık durumu söz konusudur. Yani burada KÖLE ve SAHİP ilişkisi tesis edilmiş demektir. İşte günümüzün ve zamanımızın en büyük problemlerinden biri de budur. Oysa insan için Allah’a teslim olmaktan başka bir yol yoktur. Tüm zatlar, mekanlar, araçlar, zenginlikler sadece bir araçtır, vesiledir. Asıl olan; Allah’ın rızasını gaye edinmektir. Çünkü yüce Allah bütün mevcudatın sahibidir. Kainat nizamını kuran ve işleten O’dur. Yaratan O’dur. Dirilten ve yaşatan O’dur. Mülk O’nundur. Hüküm O’nundur. O’nun başkasına ihtiyacı yoktur. Eşi ve benzeri yoktur. Tüm mahlukata rızık veren O’dur. Esirgeyen ve bağışlayan O’dur. Her şeyi kuşatan O’dur. En güzel isimler O’nundur. Teslim olunacak yegane ilah O’dur.

“Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi 112. Ayet)

“Ey Rabimiz! Bizi sana teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olacak bir ümmet çıkar. Bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et. Şüphesiz tövbeleri kabul eden, merhameti bol olan yalnız sensin.” (Bakara Suresi 128. Ayet)

Falcılara, kahinlere, istismarcılara, sahtekarlara, hıyanetlere bulaşanlara, inanç baronlarına, güç simsarlarına, sözde adanmışlara, yükselmişlere, heykellere bürünenlere, sapık emel taşıyanlara, batıla sığıntılık edenlere, heveslere kapılanlara, sahte mehdilere, sahte peygamberlere, sözde mürşitlere, sözde alimlere ve yüksek manalarla donatılanlara bağlanan kimseler insanlık tarihinin en zavallı güruhudur. Çünkü bu hal, bir çeşit başka ilahlar edinmek gibidir. Tarihin her döneminde ve günümüzde insanın insana tapınmasını andıran örneklerin çok fazla olması tehlikenin hangi boyutlarda olduğunu ortaya koyar. Oysa gerçek teslimiyet dediğimizde, bunun en bariz örnekleri Kur’anda anlatılmakta ve tarif edilmektedir.
Gerçek ve mutlak teslimiyet için ilk akla gelenlerin Hz. İsmail ve Hz. İbrahim olduğunu bilmeyen yoktur. Onlar teslimiyetin en güzel örneğini ortaya koymuşlardır. Zorlu ve ağır bir imtihan… Büyük imtihan… Mutlak teslimiyet… Gerçek teslimiyet…

“Rabbim! Bana iyilerden olacak bir evlât ver! Bunun üzerine kendisine akıllı ve iyi huylu bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik. Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım sen bu işe ne diyeceksin? Dedi ki: Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın. Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüzüstü yatırınca, “Ey İbrâhim!” diye ona seslendik; “Tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun.” İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı. Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik. Onun hakkında, “İbrâhim’e selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. Evet, iyileri işte böyle ödüllendiririz.” Saffat Süresi(100–110 Ayetler)

Bir yanda sapkın teslimiyetle şeytana uyanlar varsa diğer yanda Hz. İbrahim gibi, Hz. İsmail gibi gerçek fedakarlık yaparak Allah’a teslim olanlar vardır. Hz. İbrahim’in kararlılığını ve fedakârlığını, Hz. İsmail’in ise teslimiyetini kendimize rehber edinirsek eğer sapkın teslimiyetlerden, sapıklıklardan, karanlık akımlardan ve mistik tuzaklardan uzak ve emin oluruz, kendimizi korumuş oluruz. İnsanın fıtrat olarak; cahil, zalim, kibirli, haris, hasetçi, sabırsız, aceleci, menfaatçi, nankör, cimri, aciz, zayıf olması, onun zafiyetleridir ve bu yüzden onun gaye yerine konması fıtrata aykırıdır. Akıldan ve izandan yoksun olan bu güruhun ne tahkim edilmiş imana ve ne de ilahi mutlak hakikatlere ulaşması mümkün değildir.

Fanilik ya da ölüm, sözde tanrıları ve tanrıcılık oyunu oynayanları korkutmaktadır. Bazı zenginleri, kibirlileri, bazı
makam ve mevki sahiplerini, zalimleri, hükümranlık taslayanları, kimi mal ve mülk sahiplerini ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanları yani kendini gaye yerine koyanları korkutmaktadır. İnsanların hürriyetini ve tüm kimliğini teslim alarak sömürenleri fena halde korkutmaktadır. Dünyayı kasıp kavuranları, köleleştirenleri, egemen zihniyetlerin büyülü dünyasını temsil edenleri de korkutmaktadır. Oysa sineleri efsunlanan ve katmerli kibirle bezenen bu sapkınların korku nedir bilmemesi gerekmez mi? Tanrıcılık oyununu bozan şey bu korku mudur yoksa?

“Bilesiniz ki göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştukları sözde tanrılara tapanlar neyin peşinden gidiyorlar? Onlar yalnızca kuruntularının peşinden gidiyorlar ve sadece yalan söylüyorlar.” (Yunus Suresi 66. Ayet)

Hayatını zatların iki dudağı arasına sıkıştıranlara yazıklar olsun.
Aidiyetlerini zatlara satanlara yazıklar olsun. Aklını, kalbini ve iradesini kiraya verenlere yazıklar olsun. Heva ve heveslerine yenik düşenlere yazıklar olsun. Hayatını zatların kölesi olarak kodlayanlara yazıklar olsun. Nefsini ilah edinenlere yazıklar olsun. Onurunu, haysiyetini, benliğini ve hürriyetini zatlara teslim edenlere yazıklar olsun. Mistik ve mitolojik bataklığa düşenlere yazıklar olsun. Allah’tan başkasına boyun eğenlere ve kul köle olanlara yazıklar olsun Sapıklara ve sapkınlara meyledenlere yazıklar olsun. Derin saplantılarda yüzenlere yazıklar olsun.

Ali Dama

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.