DIŞARI ÇIKAMIYORUM…(hikaye)

— Hayrola Zeynep?..Neyin var senin bugün?..Kalktığından beri böyle bi acayip surat var sende,hasta mısın yoksa?

— Yok bişeyim Muhittin,iyiyim.

— Niye sessizsin o zaman?..Ses tellerine kuşlar mı kondu,onları ürkütmemeye mi çalışıyorsun?..
Bak bak…Ne güzel espiri yaptım..
Niye gülmüyorsun?.

— İyiyim böyle..

— Hadi söyle,neye canın sıkıldı?

— “Dışarı çıkamıyorum…”

— Dışarı çıkamıyorsun?.

— Evet.

— Ne yapacaksın dışarda?.

— Hangi dışarda?

— Dışarı çıkamıyorum demedin mi?.Ne işin var dışarda,biyere mi gideceksin?.

— Öyle değil Muhittin…”Dışarı çıkamıyorum..”

— Nereye çıkamıyorsun,bahçeye mi?..Ne yapacaksın bahçede,niye çıkamıyorsun?.

— Muhittin,masa başında iştahını kaçırmayayım sabah sabah.Anla işte “Dışarı çıkamıyorum..”

— Yurt dışına mı?

— Evet!!…Endonezya’ya gidicem,vize alamıyorum!..Muhittin saçmalama Allahaşkına,benim ne işim var yurt dışında?..
Rahatsızım,bir haftadır “dışarı çıkamıyorum…”

— Çıkamazsın tabi..Löpür löpür yedin tatlıları,yedin hamur işlerini,her tarafın yağ bağladı,fıçı gibi oldun,adım atacak,dışarı çıkacak gücün kalmadı..

Kahvaltıdan sonra beraber çıkalım dışarı,parka gidelim,yürüyüş yapalım,kilo ver biraz..

Benim de biraz yanlardan kilo vermem lazım.
Yeme artık o reçeli…Zaten çayına altı tane şeker atıyorsun,üzerine bi de ekmeğin üzerine tereyağ,bal sürüyorsun…
Balın üzerine reçel sürüp yiyeni de bi sende görüyorum..

Yakamadığın şekerler yağa dönüşüyo Zeynep?..Habire yağ,habire yağ,yağ fıçısı oldun,kendi yağınla kavrulmayı öğren artık…
Bak yine istemeden espiri yaptım..

Sen buna da gülmezsin şimdi..

— Yok sağol,gülmiyim..

— Zeynep,senle bi ara şu benim espirilerime gülmeme konusunu oturup bi konuşalım…

Ben bu espirileri kendim için yapmıyorum ki,senin için yapıyorum..

Bi espiri yapmak kolay mı sanıyorsun?..

Beynimdeki espiri hücrelerini köpek gibi çalıştırıyorum.Sen gülmeyince onların da morali bozuluyo…

— Ne anlatıyorsun sen Muhittin?..

— Hadi bitirdiysen kahvaltını,dışarı çıkıp beraber yürüyüş yapalım.

— Muhittin dışarı çıkamamaktan kastım o değil..

— Ne peki?.

— Dışarı çıkamamak lafını hiç duymadın mı Muhittin?..Rahatsızım işte, “dışarı çıkamıyorum” anlasana..

— Rahatsızsın?.

— Evet.

— Bu rahatsızlık değil Zeynep,duymuştum ben bunu,bu baya bi hastalık.

— Ne hastalığı?

— Dışarı çıkamama hastalığı..Açık alan korkusu..Bu hastalığa yakalanan insanlar,başlarına bişey gelir korkusuyla evden dışarı adım atmaya korkarlarmış…

Dışarda korkacak bişey yok Zeynep,korkma.Hayat korkulacak bişey değildir.
Hayattan korksak,dünyaya gelmezdik.

— Dalga mı geçiyorsun Muhittin?

— Ne dalga geçeceğim Zeynep?..Hastalıkla dalga geçilir mi?.İstersen bi doktora götüreyim seni.Veya sen dışarı çıkmaya korkuyorsan,doktoru eve getireyim..

— Muhittin benim öyle bi hastalığım yok.

— Neyin var peki?

— Dedim ya “dışarı çıkamıyorum…” Yemek yersin yersin,belli bir zaman sonra dışarı çıkma ihtiyacı hissedersin ya?..

— Tamam..Doğru söylüyorsun..Yemek yersin,sonra yediklerini hazmetmek için dışarı çıkıp yürümek istersin…

Zaten öyle derler,yemekten sonra ya sırtüstü yatmalı,ya kırk adım atmalı..Sen o kadar şişmanladın ki,yusyuvarlak oldun,sırtın neresi karnın neresi belli değil,en iyisi yürümen.

— Muhittin sen ne gerizekalı adamsın,söyletme bana şunu,”dışarı çıkamıyorum!…” Çeşitli gıdalar alırsın,aldığın gıdaların içinde işe yarayan var,yaramayan var,yaramayan kısımları atarsın??…

— Öyle söylesene!..

— Hah!.O işte..

— Aynısı bana oldu geçen gün.

— Ne oldu?.

— Manavdan kiraz aldım,bi kısmı çürük çıktı,işe yaramadı,attım..Ne oldu,kiraz aldın,çürük çıktı,ona mı canın sıkıldı?

— Pes Muhittin!..

— Nasıl pes?

— Vazgeçtim,söylemiyorum..İyiyim ben,bişeyim yok,beni düşünme sen keyfine bak!..

— Nasıl bakacağım keyfime?..Bende de sıkıntı var.

— Ne oldu?

— Kabız olmuşum…kaç gündür tuvalete gidiyorum,ıkınıyorum ıkınıyorum s…..mıyorum…

— Allah belanı versin Muhittin!.

— Ne oldu?

–Ben sana derdimi kibarca anlatmaya çalışıyorum,yemek başında miden kalkmasın diye?…

— Neye kalkacak midem?.

— Öküzsün sen öküz!…”Dışarı çıkamamak” demek,tuvalete gidememek demek…

— Niye gidemiyorsun tuvalete?.Kapının kilidi mi bozuldu,anahtar içerde mi kaldı?.

— Allahım sen bana sabır ver!.

— Sabırı ne yapıcan?

— Sana olanın aynısı bana oldu Muhittin!!..

— Kabız mı oldun?

— Evet!..Kabız oldum!…Bunu ille söyletmek zorunda mısın,kibar olsana biraz!.

— Niye kibar olacağım,evli değil miyiz biz?

— Öküzsün öküz!..Sana öküz demek öküzlere hakarettir,artık bu seferlik kusura bakmasınlar..

— Nereye gidiyorsun,niye kalktın masadan?…Niye kibar olacak mışım?.Kibar olanlar kabız olmuyorlar mı?…
Ama ben sana evlenirken söyledim,ben kibar bi adam değilim dedim,benden kibarlık bekleme dedim,vermem dedim…

Allah Allah,demek dışarı çıkamamak,kabız olmak demekmiş…
Tamam yaa,ben bunu duymuştum ama unutmuşum..İnsan,olmaya olmaya zamanla kibarlığı unutuyor…

Peki o zaman,kabız olunca dışarı çıkamıyorum deniyorsa,ishal olunca ne deniyor?..: “İçeri giremiyorum…”

Zeyneeep!..Gel bak yeni bi espiri yaptım!…

Buna da gülmez ki şimdi bu….

Buna da gülmezse ben de bi daha ona espiri yapmam,gider başka kadınlara yaparım.İş yerinde bitane var zaten,espiri yapayım diye gözümün içine bakıyo….

Şu kabızlık da can sıkmaya başladı.Lifli yiyecekler iyi geliyormuş kabızlığa…

Zeyneeep!..Lifli yemekler kabızlığa iyi geliyormuş,evde lif var mı?..Yoksa,nerde satıyorlarsa,git bol bol lif al!..Bu akşam köfte yapacaktın ya, lifli köfte yap……

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.