DUAMIZ OLMASA NE EHEMMİYETİMİZ VAR

Dua bir ibadettir, Allah’a karşı kulluğu itiraf, ikrar ve izhardır. Semî ve Basîr olan yüce yaratıcı kudret Allah’ın insanı her daim işittiğini ve gördüğünü bilerek inanarak, bağlılığını intisabını kavliyle (diliyle ve kalbiyle) ve haliyle ilan etmektir.  

 

Bütün mahlûkat dua eder mi? 

 

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (mühlet verir),çok bağışlayandır.” (İsra 44)

 

Allah, canlı ve cansız bütün mahlûkata kabiliyetine göre fıtri bir dua meyli ve kabiliyeti vermiştir. Akıllı, iradeli bir mahlûk olan insan diliyle ve fiiliyle şuurlu olarak dua etse de, sair mahlûkat ilham olunduğu şekilde hal diliyle fıtri olarak dua ederler.

 

Bitki, hayvan ve cansız mahlûkatın fıtri vazifeleri onların ibadetleri ve aynı zamanda bir nevi duaları hükmündedir.Sadece baş gözü ve kulağıyla değil, akıl, kalp, vicdan gözü ve kulağıyla bakan ve dinleyen insan, bitki, hayvan ve sair cansız mahlûkatın dahi kendilerine has bir lisanla tespih ve dua ettiğini tefekkür edebilir.

 

Mesela toprağın bağrındaki tohum fıtri kabiliyetiyle“Allah’ım beni yeşillendir, çiçek yap, ağaç yap, meyve yap” der. Tohumun ihtiyacı olan hava, su, toprak, güneş gibi cansız şuursuz unsurların bilmeden ittifak etmeleri de bu duanın neticesi olduğu gibi bütün sebeplerin bir sonuç için ittifakları dahi bir nevi duadır.

 

Fıtrat yalan söylemez. Toprağın bağrındaki tohum çatlayıp yeşermek, ağaç ve meyve olmak ister. Yumurtanın içindeki öz tavuk, kuş olmak ister. Zira bunların fıtratına yerleştirilen ve modern bilimin nasıl diyerek sebepler dairesinde izah ettiği olaylar silsilesi bu fıtri duanın, arzunun delilidir.

 

Bütün insanların ebedi bir hayat arzu etmeleri, hiç ölmek istememeleri gibi, bütün bitkilerin adeta soyunu devam ettirmek istercesine tohumlarını etrafa saçması,  hayvanların ölüm korkusuyla sağa sola kaçışması dahi, fıtri olarak ebedi bir hayat arzusunun ifadesi ve ebediyetin bir delili olduğu gibi aynı zamanda ebed arzusunun da bir duası gibidir.

 

Yerinde sabit duran bitkilerin rızıklarının ayaklarına koşturulması, sabır ve tevekkül ile hal diliyle “Ya Rezzak bizi rızıklandır” diye ettikleri duaların neticesidir.

 

Canlı mahlûkatın açlık hissiyatı manevi bir rızık talebidir. Mide gıda su ister, kulak ses, göz ışık, kalp sevgi ister. Hakeza bunun gibi sair maddi uzuvlarımız organlarımız gibi manevi latifelerimizde fıtri olarak muhtaç oldukları gıdalarını isterler.

 

Yağmursuzluk zamanında bitkiler, kurumaya yüz tutan dallarını ve elleri hükmünde olan yapraklarını yalvarır gibi semaya açarak, hayvanlar ise sessiz bir tevekkülle perişan acınası masum halleriyle lisan-ı ıztırar halinde yani çaresizlik içinde Allah’tan rızık, su dilenirler. Acizlik ve çaresizlik halinde edilen bu nevi dualar Rahmet ve şefkatin celbine vesile olduğundan ekseriyetle makbuldür. Hastalıktan muzdarip, aciz bir hastanın duası da bu dua nevindendir.

 

Hangi kültür ve medeniyetten olursa olsun, insanın derdini, çaresizliğini sebepler üstü bir kudrete arz etme ihtiyacını hissetmesi gösteriyor ki dua insanın fıtratına yerleştirilmiş bir hissiyattır.

 

Dua etme, isteme arzusunu mahlûkata veren Allah elbette istenileni de mutlaka verecektir.

 

Başta duanın mahiyeti ibadettir dedik. Namazise kıyam, rüku, secde ve tahiyyatıyla, bütün mahlûkatın (hayvanlar, bitkiler, dağlar gibi) ibadetlerinin adeta numunelerinin cem olunduğu en büyük duadır.

 

Alemlerin Rabbi olan Allah Bana dua edin, duanızı kabul edeyim.” (Mü’min 60) buyurarak kendisine edilen duaları kabul edeceğini taahhüt ediyor. Elbette ki âlemlerin Rabbi olan Allah izzet ve haysiyetine uygun olarak, taahhüdünü, vaad-ı İlahisini yerine getirecek ve kullarının her bir duasına şanına yakışır bir şekilde cevap verecektir.

 

Bu nedenle duama cevap verilmedi veya kabul edilmedi diye düşünmek Allah’ı (haşa) hem hulf-ul vaad ile yani sözünü tutmamakla itham etmek, hem de Allah’ın sıdkını, kudretini, azametini, izzetini, şerefini inkar ve acizlikle itham ederek suçlamak anlamına gelir. Aynı bunun gibi külli bir dua olan namazın ifa edildikten sonra kabul oldu mu acaba diye şüpheyle düşünülmesi de bu kapsamda değerlendirilebilir. 

 

“(Ey Resûlüm!) De ki: “Eğer duânız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin?”  (Furkan 77)

 

Demek ki insan Allah’ın nazarında dua ile önem ve kıymet kazanıyor. Bizi biz yapan her şeyimizi yoktan ve hiçten var eden Allah, mukabilinde bizden hiçbir ücret istemedi, almadı. Ancak bize verdiği sonsuz nimetlerin mukabili olarak bizlerden sadece şükür ve dua istiyor.

 

Ancak insan hazır nimetlerin şükrünü ifa edemediği halde bütün dünya elinde olsa yine de elinde olmayana da göz dikerek “daha yok mu der” ve fazlasını da ister.     

 

Mülkün sahibi olan Allah Rasûlüm! İman edip sâlih ameller işleyenleri şöyle müjdele: Altlarından nehirler akan cennetler onlar içindir…. Orada onlara tertemiz eşler verilecek ve orada ebedî kalacaklardır” (Bakara 25) ayetiyle, hakkımız olmadığı halde kullarının iman ve itaatlerinin, dua ve ibadetlerinin neticesinde onları sonsuz cennet gibi bir ücretle mükâfatlandıracağını da müjde veriyor.

 

Allah’ın var ettiği sebeplere gayret ile müracaat etmek fiilidua olup, neticeyi el açıp Allah’ın rahmet hazinesinden istemek, gizliden ya da açıktan, halini, şükrünü, muhabbetini, derdini, sıkıntısını Allah’a arz etmek kavli (dil ve kalp ile) bir duadır.

 

Meselatoprağı işleyip tohum, gübre atan, sulayan bir kimsenin hali aslında bir nevi Allah’ın rahmet hazinesinin kapısını Rezzak ismiyle, Rahman ismiyle çalmak, bir hastanın, derdine deva olacak doktora gitmesi, şifasını, ilacını araması Allah’ın Şafi isminden imdat dilenmektir.

 

Kavli duanın neticesi meyvesi dünyaya baktığı gibi aynı zamanda ahirete de bakar. Bu nedenle duanın neticesi bu dünyada hemen görülmese dahi, Allah’ın vaadi olarak ahirette mutlaka görülecektir.

 

Sözün özü;İnsanbugüne kadar kendisine verilen nimetlere bedel dua ve şükür ile vazifelidir. Yani dua ve ibadetler gelecekte verilecek olan nimetlerin vesilesi, sebebi, bedeli, fiyatı değildir. Bilakis geçmişten bugüne kadar verilmiş olan nimetlerin mukabili şükrüdür. 

 

Dua bir ibadet olup hiçbir menfaat gözetilmeksizin sırf Allah’ın rızasını tahsil etmek için yapılır. Allah rızasını gözetmeden yapılan dualar ihlas ve samimiyete muvafık değildir. Ancak duaya ait neticeler ise Allah’ın kereminden rahmet hazinesinden ihsan ve ikram ediliyorlar.

 

Bu mevzuda söylenecek çok söz olmakla birlikte, şimdilik bu kadar kelam ile iktifa edip yetinerek teferruatı kutsal hazine arayıcılarının şevk, gayret ve merakına havale ediyorum.

 

"Allah her türlü noksan ve kusurdan münezzehtir. Mutlak ilim ve hikmet sahibi, Alîm ve Hakîm olan ancak O’dur" 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Erilhani 25 Mayıs 2024 21:49

    Allah istifade edenlerden eylesin inşallah

  • Ayhan İyisoy 23 Mayıs 2024 21:45

    Güzel muhterem, ALLAH CC istifade etmeyi nasip etsin okuyan herkese