Bir rivâyete göre;
Fâtih Sultan Mehmet Han, İstanbul'u fethetmiş şekilde atın sırtında surlardan içeri girerken, hocası Akşemseddin veyâ Molla Gürânî der ki:
-Sultânım, duâlarımız hürmetine muzaffer oldunuz!
Bunun üzerine Fâtih Sultan Mehmet, elini kılıcının kabzasına birkaç kez vurarak:
-Doğru dersin hocam.. Ama, bunun da hakkını unutmamak lâzım!..
**
Her türlü iyiliğin hayat bulmasında ve her çaptaki zaferin kazanılmasında, azim ve sebatla yola devâm edenlerin katkısı vardır.
Ey Yiğit!
Senin bu iyilik ve zaferdeki katkının hakkı teslîm edilmese de görmezden gelinse de “denize at; balık bilmezse, Hâlik bilir!” misâli; sen, inandığın yolda azim ve sebatla yürü!
"Başka kim var?" diye sağına, soluna, yanına ve önüne bakmadan!
İllâ birileri gelecekse eğer yanında; ayağı olan değil, dâvâna îmânı olanla düş yollara!
Hasbelkader, senin gibi kan ter içinde azim ve sebatla yürüyen yol arkadaşlarından yorulan, terleyen, tökezleyen ya da düşen ve buna rağmen yoluna devâm etmek isteyen olursa: Gir koluna, sil terini, tut ellerinden kaldır ayağa, sakın bırakma ellerini!
Yol uzadıkça, zahmet ve risk arttıkça, menfâat geciktikçe: Oflayan ve puflayan, "daha ne kadar yolumuz var?" ve “benden buraya kadar!” diyen; nefesi yetmeyen; yüreği küçük ve îmânı kısa gelen; dâvâna ve sana inancı kalmayan ve gözü “karşı yönden gelen dolmuşa, otobüse, trene ve gemiye takılanlar” da olabilir.
İşte o zamân onları:
*Ekmek ve suyunu verip olduğu yerde bırak!
*İlk limanda, istasyonda, terminalde ya da durakta; gerekirse deposunu da doldurup ve cep harçlıklarını da ceplerine koyup karşı istikâmetten gelen ilk gemiye, trene, otobüse veya dolmuşa bindir ve geldiği yöne gönder!
Ammaaa, “artık seninle devâm etmemesi gereken” bu adamlar için mahzûn olma ve gözyaşı dökme, ardından el sallama ve su dökme ki; onların aklı sende kalmasın, senin de onlarda!
Bırak; firavunlar, nemrutlar, kârûnlar, hâmânlar, .. ordularıyla dörtnala düşsünler peşine, adım adım tâkîp etsinler seni!
Tam sana yetiştiklerini ve bir bayram sevinci eşliğinde senin işini bitirdiklerini düşündükleri zaman, ansızın:
-Ya kızıl ya mâvi bir deniz üstlerine çöker,
-Ya yaktıkları ateş gül bahçesine döner,
-Ya altlarındaki filler yere diz çöker,
-Ya ebâbîl ordusu kızgın taşlarla yetişir,
-Ya bir örümcek ağ örer ve bir güvercin yumurtlar,
-Ya bir avuç kum gözlerini kör eder,
-Ya atlarının ayakları kuma saplanır!
Ve böylece:
*Ya mal gibi kalakalırlar ortada,
*Ya da mağlup ve helâk olup giderler beldenden, şehrinden, ülkenden, bedeninden, zihninden ve rûhundan!..
HELAK OLUP,GİDECEKLER. BASKA ALTERNATİF YOK.
Eyvallah. Ama öyle çokta kolay olmuyor. Matematikteki kümeler gibi değil hayat. Profesyonel bir düşünce tarzımız yok maalesef