Hepimizin yaşamında arzuları, hayal ettikleri, zevk aldığı, mutlu olduğu, elde etmek istediği şeyler vardır. Neden mi? Çünkü hayatımızı daha mutlu, keyifli ve rahat geçirmek isteriz de ondan. Sahip olmayı istediğimiz ne varsa onun için çabalarız hayatta. Doğarız, büyüyüp gelişiriz. Büyüdükçe isteklerimiz, sorumluluklarımız da artar. Apayrı bir çaba içerisine gireriz.
Topluma kendimizi kabul ettirmek için uğraş verirken bir yandan da bireysel düşüncelerimizi harekete geçiririz. Hayal ettiklerimizin peşinden koşmaya başlarız. Kimi zaman hayallerimiz uğruna zifiri karanlıklara korkusuzca dalarız. O karanlıkta aradığımız tek şey aydınlıktır. Çünkü hayallerimizin başlangıcıdır aydınlık, güneşli günler, masmavi gökyüzü…
Kimi zaman da aydınlık sandığımız karanlıklara gireriz. Yağmurun yağışı, gök gürültüsü, fırtınalı havalar hepsi karanlığın başlangıcıdır. Hayalleriniz kör karanlıklarda kaybolur.
İşte son dönemde benim hayallerim de kayboldu…
Oysa ben güneşli bir günde rengârenk balonlar almıştım. Masmavi gökyüzünün altında balonlarımla denizi selamlıyor, martıların denizin üzerinde özgürce süzülmelerini izliyordum. Ta ki gökyüzünün aniden kapkara bulutlara bürünüp, şiddetli yağmura dönüşmesine kadar… Biraz önce tenimi yakan güneş artık yoktu. Kara bulutlar hâkim olmuştu gökyüzüne. Derken fırtına çıktı, azgın dalgalar şiddetle kayalara vurmaya başladı.
Şaşkınlık içindeydim. Denizin kenarında öylece kalakalmıştım. Bir anda her şey nasıl da tersine dönmüştü. Rengârenk balonlarım, kapkara bulutlara kafa tutuyordu adeta. Fırtına da şiddetini artırmıştı. Ortalık toz duman… Birden aklımda bir şimşek çaktı.
Dedim ki içimden: Bırak balonları, bırak gitsinler… Onlara verebileceğin en büyük hediye özgürlüktür. Ve aniden bırakıverdim balonları elimden. Denizin üzerinde tıpkı martılar gibi süzülerek gökyüzüne yükseldiler…
Neden mi bıraktım gökyüzüne o balonları, yani düşlerimi?
Çünkü düşleri özgür olmayanın aklı tutsak kalır…