EN BÜYÜK HAZİNE

Altın, gümüş, mücevher, para gibi varlıklardan oluşan servetler hazine olarak biliniyor. Hazine deyince, insan hemen bir tuhaf oluyor. Pür dikkat kesiliyor. Gözleri fal taşı gibi açılıyor. Hazinelere sahip olan insanlar zengin sayılıyor, güçlü sayılıyor. Bu zenginlikler nedeniyle toplumda itibarlı insan olarak kabul ediliyor. Tarihin her döneminde ve günümüzde nice büyük hazinelere veya variyetlere sahip insanlar gelip geçmiştir. Lakin bu hazinelerin veya variyetlerin tamamı dünya hayatı içerisinde kalmış ve varislerce el konulmuştur. Sahibine bir fayda sağlamamıştır. Tasadduk edenler istisna olmak üzere ahirete göç eden insanlar, canından fazla kıymet verdiği zenginliklerin hiçbirisini yanlarında götürememişlerdir.

Hazinelerin, variyetlerin ve zenginliklerin gayesi, insana fayda sağlamaktır. Dünya ve ahiret saadeti sağlamaktır. Fayda kavramının hem maddi ve hem manevi bir boyutunun olduğunu mutlaka bilmemiz gerekmektedir. Faydası olmayan zenginlik, hem kölelik olarak ve hem de varlık içerisinde fakirlik olarak kabul edilmektedir. İlim, insanın irade meselesi, zenginlik ise nasip meselesi olduğuna göre fayda kavramına erişmek için elbette ki başka şeylere ihtiyaç vardır. İşte yüce Allah tüm kullarına ayrım yapmadan AZAMİ FAYDAYA ERİŞMEK İÇİN EN BÜYÜK HAZİNEYİ ihsan eylemiştir. Bu büyük hazine, tüm ilimleri kuşatan, tüm davranışlarımızı yönlendiren ve insana en büyük faydayı sağlayan mübarek Kur’an’dır. Faydaya tahvil olmayan tüm hazine ve zenginlikler ise geçicicidir, elden kayıcıdır ve tamamen bir kandırmacadan ibarettir.

“Bu bir mübarek kitaptır ki onu sana, insanlar âyetleri üzerinde iyice düşünsünler, akıl iz‘an sahipleri ondan dersler, öğütler alsınlar diye indirdik.” (Sad Suresi 29. Ayet)

Yüce Allah insanı öylesine güzel dizayn etmiş ki, ona lisan maharetiyle konuşma, yazma ve kendini ifade etme kabiliyeti vermiştir. Bu sayede hem toplumsal iletişim, hem insanın Allah ile olan iletişimi ve hem de kelamların en büyüğü olan (ilahi kelam) Kur’an’ın anlaşılması sağlanmış olmaktadır. İnsanların aklı ve kalbi arasındaki bütün etkileşimleri içerisine alacak şekilde duyguları, düşünceleri, yargıları, hisleri, hükümleri ve emirleri ifade etmek üzere ağız, dil ve ses üzerinden kelimeler ve cümleler halinde biçimlenmesi ile yaratılan sisteme lisan diyebiliriz. Yani, insanlar arasındaki iletişime, anlaşabilmeye, irtibat sağlayabilmeye imkan sağlayan beyan ya da ifade sisteminin adına lisan denilmektedir. İşte insanı faydaya ulaştıracak olan, çok boyutlu, karmaşık ve nice hikmetleri bünyesinde barındıran lisan da insana lütfedilmiştir. Bu haliyle lisan, söz olarak, kelam olarak, beyan olarak, yazı olarak, kitap olarak, işaret olarak ve daha nice iletişim yöntemi olarak insana verilen en büyük emanetlerden birisidir. Bu nedenle insan, azami faydaya ulaşmak için; kelamların, ifadelerin ve sözlerin en güzel olanını telaffuz etmeli, okumalı, anlamalı ve uygulamalıdır. Yani en büyük hazine olarak insanlara emanet edilen Kur’an’ın her şeyini (lafzını ve hükmünü) tüm benliğiyle yaşamalıdır. Zaten insan fıtratı da ilahi kelamlara ve nidalara muhtaç halde yaratılmıştır. Tüm lisanlar ve ifade kabiliyetleri Kur’an’la tam uyumludur. Ayrıca tüm zamanlara hitap eden ve evrensel mahiyet taşıyan Kur’an’ın lafzında da nice şifreler ve sırlar vardır. Onu okuyan farkında olmasa bile ona nice hikmetli kapılar açılmış olur.

“Rahmân Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti.” (Rahman Suresi 1- 4. Ayetler)

Madem her şeyi ile olağanüstü bir mükemmellikte yaratılan bir kainat vardır, onun işleyişini ortaya koyan nizamat vardır, kainatın incisi dünya üzerinde en mükemmel bir yaratılışa sahip olan insan vardır, insana lütfedilen lisan ve beyan kabiliyeti vardır o halde mutlaka; sözlerin, beyanların ve hükümlerin de en güzeli ve en mükemmeli olan bir de kitap vardır. Bu da elbette ki Kur’andır. Bütün mevcudata merhamet eden, insanı yaratan ve ona ifade edebilmeyi yani beyanı nimet olarak lütfeden Rahman, insana kelamların en güzeli olan Kur’an’ı da büyük bir nimet ve en büyük emanet olarak lütfetmiştir. Tüm mevcudatın ve insan hayatının muhteviyatı, ilahi kelam olan mübarek Kur’an’da özetlenmiştir. Yani bütün mutlak hakikatler Kur’an’da beyan edilmiştir. Bu nedenle onu, gönül ve hal lisanı dahil her türlü lisanla okumak, anlamak ve hükmünü icra etmek insanın en asli görevidir. İnsanın dili, sözü ve beyanı, Kur’an’ın dili, sözü ve beyanı ile örtüştüğünde insan asli görevini icra etmeye başlar. Böylece en ileri derecedeki faydaya kavuşmuş olur. Çünkü Kur’an’ın lafzında, dilinde, sözünde ve hükmünde insanı selamete ulaştıracak her şey mevcut bulunmaktadır.

Ezelden ebede kadar yaratılan ve yaratılacak olan her ne varsa hepsi ile alakalı tüm ilimlerin özeti Kur’an’dadır. Tüm ilimlerin anahtarı Kur’an’dadır. Tüm akli ve kalbi ilimler Kur’an’dadır. Madde ve mana alemlerindeki her şey Kur’an’da özetlenmiştir. Fizik, kimya, matematik, biyoloji, her türlü teknoloji, uzay bilimleri, kuantum ilimleri, mikro ve makro ilimler, kozmik ilimler, sosyal ilimler, dini ilimler, fıkıh, kelam, akaid ve tevhid inancı ile ilgili tüm ilimler Kur’an’dadır. Gayb aleminin ilmi sadece Kur’an’dadır. Ara varlıklar alemi, hayal alemi, rüya alemi, maddi ve manevi karakter taşımayan tüm alemlere ait bilgilerin özeti Kur’an’dadır. Geçmişten ve gelecekten haber veren yegane kaynak Kur’an’dır. Tüm mevcudatın sırlarını, hikmetlerini ve gerçekliklerini bünyesinde barından en büyük hazine Kur’an’dır. O, tüm yazılanların üstündedir. O, bütün kelamların ve beyanların üzerindedir. O, sözlerin en güzel olanıdır. Kur’an, anlamların ve manaların çok ilerisidir. Hiçbir ilim, hiçbir hayal ve hiçbir tahayyül ona erişemez. O, aklı ve kalbi mutmain kılan, sinelere ve gönüllere huzur ve ferahlık sağlayan bir kelamdır. O her yönüyle yüce bir nida, eşsiz bir rehberdir.

Kur’an apaçık ve kolay anlaşılabilirliği ile insana en yakın olan kelamdır. O her bilgi ve her ilim seviyesinde insanlara hitap edebilen tek kelamdır. Hangi bilgi ve ilim seviyesinde olursa olsun, insanlar arasında ayrım yapmaksızın herkese en açık şekilde hitap eden ve tüm insanları faydaya ulaştıracak olan hazineleri sunan tek kitaptır. O, herkesin faydalanabileceği ve nasiplenebileceği sonsuz bir deryadır. Onun ziyası ve nuru tüm alemleri aydınlatmaktadır. O, bir kılavuzdur. O rahmeti, hidayeti, şifayı ve müjdeleri haber vermektedir. O, Allah’ın insanlara apaçık bir öğüdüdür. O, Allah’ın korumasında ve muhafazasındadır. Kimse onu değiştiremez. Kimse bir harfinin dahi benzerini yazamaz. O, ilahi kutsal bir kelamdır, kelamullahtır. Onun sözleri, insan kelamına, şair ve kahin sözüne benzemez.

“Elif Lâm Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra da her şeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır” (Hud Suresi 1. Ayet)

Kur’an, fıtratın ve yaratılışın sırlarını ve hikmetlerini anlatan mübarek bir kelamdır. Manevi varlıklar ve maddi varlıklar hakkındaki en güzel ve en doğru olan bilgiler Kur’an’dadır. Varlığı ve yokluğu en güzel izah eden Kur’an’dır. Var olmaya ve yok olmaya ancak Kur’an sayesinde bir mana verilebilir. Varlıklar arasındaki tüm komşuluklar, etkileşimler, fonksiyonlar ve ilişkiler Kur’an’da izah edilmektedir. Kainat nizamının niteliği ve niceliği ancak Kur’an sayesinde öğrenilebilir. Kainattaki tüm hareket şekillerinin tarifi Kur’an’dadır. Yörüngeleri, ışıkları, ışınları, ziyaları Kur’an bize öğretmektedir. Sistem içerisinde sistemlerin ve döngülerin varlığını Kur’an bize öğretmektedir. Sonsuz sayıdaki varlığın kusursuzca nasıl dengede durduğunu Kur’an bize izah etmektedir. Zaman ve mekan gerçekliği, ölümler, doğumlar, geceler, gündüzler, gölgeler, görüntüler, biçimler, olağanüstü sanatsal tezahürler, hayallerin idrak etmekte zorlandığı hikmetler, sırlar, gizemler ancak Kur’an’da vurgulanmaktadır. Enerjinin ve nurun tarifleri ve kaynakları en güzel bir şekilde Kur’an’da belirtilmektedir. Suyun hem maddi ve hem bir manevi varlık olduğu, nasıl bir döngülerde bulunduğunu, toprağın hikmetlerini, bulutların yürümesini, rüzgarların esmesini, yağmurların yağmasını, tohumların nasıl filizlendiğini, nebatatın ve hayvanatın nasıl hayat sürdüğünü, insanın nasıl yaratıldığını Kur’an bize öğretmektedir. Kur’an, Kürrei Arzı ve direksiz Gök Kubbeyi en veciz şekilde izah etmektedir. Arşın içerisindeki Kürsi’den, Kürsi’nin etrafındaki muhteşem burçlardan bizi haberdar eden Kur’an’dır. Varlık aleminin son sınırının Sidretül Münteha olduğunu bize bildiren Kur’an’dır. Kur’an bitmek tükenmek bilmeyen bir ummandır. En büyük hazinedir. En kesif, en latif ve en narin ifadeler sadece Kur’an’da vardır.
O öyle bir kelamdır ki, Allah tarafından Cebrail vasıtası ile kutlu bir elçi Peygamber Efendimize (sav), ondan da tüm insanlığa ulaştırılmıştır. Kur’an’ın uygulanış biçiminin öğrenilmesi için ihtiyaç duyulan davranış şekilleri alemlerin sultanı Peygamber Efendimiz (sav) tarafından canlı ve uygulamalı olarak tefsir edilmiştir. Böylece mübarek Kur’an’ı okuyabilmek, anlayabilmek ve onun uygulanış biçimini öğreten Sünnet ekseninde en güzel bir model olarak insan hayatına tatbik edip kulluğumuzu icra ederek Allah’ın rızasına kavuşabilme fırsatı ortaya çıkmıştır. İşte en büyük hazine ve insana sağlanan en büyük fayda…

“Ey Ehli kitap! Resulümüz kitapta bulunup da gizlemekte olduğunuz birçok şeyi size açıklamak üzere geldi; birçoğunu da açığa vurmuyor. Şüphe yok ki size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi. Allah, kendisinin izniyle rızasını arayanları o kitapla kurtuluş yollarına erdirir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir.” (Maide Suresi 15 ve 16. Ayetler)

Kur’an yüce Rabbimizin sınırsız olan vasıflarını, esmayı, mutlak güç ve kudretin sadece O’nda olduğunu, yüce Rabbimizin benzersiz olduğunu, tek olduğunu, kıyaslar üstü olduğunu, zamandan ve mekandan münezzeh olduğunu, olan her ne varsa ve tüm olacak olanların bilgisinin Rabbimizde olduğunu, her şeyin mutlak hakimi olan Rabbimizin bize bizden yakın olduğunu izah etmekte ve tevhidin içeriğini belirten uluhiyetin tüm yönlerini bize anlatmaktadır.

“Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki, o müminler için bir şifa, bir rahmettir; zalimlerin ise sadece ziyanını arttırır.” (İsra Suresi 82. Ayet)

Kurtuluş reçetesi mübarek Kur’an’nın ahkamını icra eden, onu hayatına tatbik eden ve hükmü ile hareket edenler en büyük hazinenin sahipleridir. Kim yüce Peygamberimizin (sav) hayatını örnek hayat kabul ederek Kur’an yoluna sabitlenirse çok büyük maddi ve manevi zenginliğe ve servete ulaşır. Bu öyle bir sermayedir ki, eşrefi mahluk olan insanın iki cihanda da mutlu olmasını sağlar. Madem Ramazan demek Kur’an iklimi demektir, o halde yüce kelamın lafzına, lisanına, manasına, hikmetine ve hükmüne daha fazla ram olalım, yoluna revan olalım, onunla can olalım, candan olalım ve her hal ile hemhal olalım…

Ali Dama

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.