Bir
akşam dağ başında sırt üstü uzanıp Allah’ın sonsuz kudret ve azametine şehadet
eden tepeleme yıldız yüklü gökyüzünü izleyerek, hayalen yıldızları gezdiğim, düşüncelere
dalıp alemi ve varlığın mahiyetini sorguladığım bir anda garip bir şekilde
kendimle yüz yüze geldim. İçimdeki ses bana; “semanın uzak yıldızlarında Allah’ın yaratıcı kudretini ve azametini
düşünüp, aklını ve kalbini uzak yıldızlara dağıtıp büyük yaratıcı kudrete dair kendi
içinde yerleştirilen binlerle delilleri göremeyen, kendi mucizevi varlığından
ve mahiyetinden bîhaber, kendini unutan Ey
Adnan sen kimsin?” diye sordu. Ben de şaşkınlık içinde cevap! olarak “Ben Adnan?!” diye cevapladım. Ancak
verdiğim cevap beni de tatmin etmemiş ve sen kimsin? Sorusunun ağırlığı altında ezilmiştim. Gayet basit
gibi görünen ama aslında cevaplanması çok zor bir soruyla karşı karşıyaydım. Sen
kimsin? sorusuna ismimden başka bir cevap verememenin acizliği içinde kalakalmıştım.
Bu defa içimdeki sese ben sordum, madem öyle bana BEN’i anlat dedim. BEN KİMİM?
İçimdeki
ses “O halde seni (BEN) benden dinle!” dedi ve devam etti; Sen
yaratılan bütün alemleri içine alan ancak bütün alemler içinde ayrı bir alem,hem kâinat hazinesi içinde en kıymettar cevher, hem bütün gizlenmiş hazinelerin
kaşifi hem de bütün şifrelenmiş hazine kapılarını açan cevher bir anahtarsın.
Sen
büyük yaratıcı kudretin kendisini sana tanıtmak, varlığını, birliğini, kudret
ve azametini bildirmek için senin eline verdiği göz, kulak, akıl, kalp, ruh, hayal
gibi yüzler maddi manevi teçhizatlar ve hissiyatları çift taraflı hassas bir
mizanda tartmak üzere kalibre edilmiş manevi farazi bir ölçü birimi, bir kıyas
aleti, bir pusulasın.
Kendini bilen Rabbini bilir kaidesince,kendini arayan Rabbini bulur. O halde
ey Ben! Rabbini bulmak, kendini bilmek istiyorsan semanın karanlıklı
derinliklerine, uzak yıldızların sönük ölgün ışıklarına nazar etmeyi bırak,kendine dön. Yaratıcı kudretin senin eline emanet olarak verdiği teçhizatlara
hissiyatlara, ölçülere bak.
Şayet
sana emanet olarak verilen cihazlar, teçhizatlar, kabiliyetler ve hissiyatları
emanet olarak kabul edip asli vazifeleri istikametinde ve senden istenildiği
şekilde kullanırsan acaib bir muamma olan BEN KİMİM? sorusunun cevabını bulacaksın.
Bu durumda büyük yaratıcı kudretin kasti iradesiyle yaratmış olduğu en şerefli
bir mahluku, en kıymetli bir cevheri, kıymetli antika bir sanat eseri olduğunu
görecek, bilecek ve böylece büyük bir makama layık olduğunu idrak edeceksin.
Eğer
ki sana emanet olarak verilen teçhizatlar, kabiliyetler ve hissiyatları emanet
olarak görmeyip bilakis sahiplenip kendi benliğine mal etmeye kalkışırsan,büyük yaratıcı kudrete asi olup savaş açarsan, firavun gibi bir nevi kendini
ilahlaştırırsan bu durumda kendi başındaki en büyük düşman en büyük belasın. O
halde sen hiçbir yerden bir bedel karşılığında satın almadığın azalarından
müteşekkil vücudun üzerinde BENİM diyerek sahiplik iddiasından vazgeç.
Alemlerin sahibi büyük yaratıcı kudret Allah
(c.c) kendisini kullarına tanıttırmak istiyor. Biliyoruz ki ortada bir sanat eseri varsa sanatkârın
olması zaruridir. Her bir sanat, sanatçısının mahareti, ilmi, ustalığı, kudreti
ve sair vasıflarından haber verir. Buradan hareketle birçok kanunlarla,renkler, süsler ve güzelliklerle donatılmış kusursuz bir sanat eseri olan şu kâinatta
gördüğümüz her biri ayrı birer sanat eseri olan canlı cansız bütün mahlûkat kendi
fıtri kabiliyetleri, hal ve tavırlarıyla ustasının, sanatkârının, sahibinin kudretinden,sıfat ve vasıflarından haber veriyorlar, anlatıyorlar. O halde büyük bir
mühendislik eseri olan, kanunlar mecmuasından müteşekkil şu kâinat bizlere sanatkârını
ustasını anlatıyor ve bizlere de sen kendi kendine var olmadın bir sahibin bir
yaratıcın var diyerek büyük yaratıcı kudreti bizlere anlatıyor, ihtar ediyor.
Kâinattaki
herbir şey kusursuz bir mühendislik eseri olarak bir araya getirilmiş ve sağlam
bir şekilde varlığını devam ettirebilmesi, bozulup dağılmaması bir kıyamete
sebep vermemesi için sayısız kanunlarla sımsıkı bir şekilde birbirine
bağlanmıştır. Her bir nesnenin güneşin ışıklarından renklerinden farklı
şekillerde istifade etmesi ve güneşin renklerini ayrı ayrı renk ve tonlarda
aksettirmesi gibi, kâinattaki canlı cansız herbir şey dahi Allah’ın isim ve
sıfatlarının tecellilerine farklı şekilde aynalık vazifesi görüyorlar. İşte
insan da Allah’ın kainattaki en büyük en parlak en güzel bir aynası olup aynı
güneş gibi Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisine mazhar olarak ayna
vazifesi görüyorlar.
Büyük
yaratıcı kudret, insana yaratıcısını tanıyabilmesi ve bilmesi için cihazlar ve
kabiliyetler verdiği gibi aynı zamanda kendisinin sahip olduğu isimleri, sıfatları
ve vasıflarının küçük bir tecellisini, numunelerini ve işaretlerini deruhte
eden içine alan BEN’lik hissiyatını da vermiştir. Her ne kadar insanın uhdesine
verilen sınırlı ölçüler ile sınırsız bir kudretin mutlak manada mahiyetini
anlaması bilmesi mümkün değilse de, farazi sınırlı ölçüler ile yapılan kıyaslar
vasıtasıyla sınırsız bir kudretin mahiyeti bir nebze anlaşılabilir.
Böylece
insan kendisine verilen kıyas ölçüsü BEN’lik
terazisiyle büyük yaratıcı kudreti tanıyacak ve bilecek. Mesela gözümü kim
yarattıysa ışığı ve gördüğüm herşeyi de O yarattı, kulağımı kim yarattıysa
sesleri de O yarattı diyecek. Ve ya kendi ilmiyle bir maksada binaen ölçüp
biçerek planlayarak yaptığı mühendislik işine bakarak “şayet ben bu evi, arabayı,uçağı, köprüyü vs. bir maksada binaen yaptıysam, her biri bir kanunla birbirine
bağlı olan ve içinde sonsuz ilimleri ihtiva eden, ayrıca birçok maslahat ve
hikmetlerle donatılan bu dünyanın ve kâinatın da bir mühendisinin, sanatçısının,yaratıcısının olması zaruridir diyecek. Şayet insan BEN’lik ölçü aletini bu
şekilde doğru istikamette kullanmaz ise, bu durumda her bir şeyi kendisine mal
ederek ben yaptım, sahibi benim diyerek emaneti sahiplenip asi olup dolaylı
olarak bir nevi firavun gibi ilahlık iddia etmiş olacaktır. Dolayısıyla da benlik,sahiplik iddiasında bulunan kimse bütün mahlûkata ayrı ayrı benlik, sahiplik
vermek zorunda kalacak ve mahlûkat adedince yaratıcıyı ilahları kabul etmek
zorunda kalacaktır.
Böylece
büyük yaratıcı kudretin sana verdiği ölçü aleti olan BEN’liği bilmek ile sende
tecelli eden Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerinin mana ve mahiyetini anlayacak
bilecek ve gerçek manada BEN KİMİM sorusunun hakiki cevabını bulacaksın. Demek
ki sen (BEN) senin eline verilen gizli büyük hazine odalarının hakikatın
kapısını açan şifreli bir anahtarsın. Bunu
bilip kabul ederek büyük yaratıcı kudrete “Allah’ım sen benim Rabbimsin, ben
ise senin aciz bir kulunum” diyerek kibirden gururdan benlikten sıyrılıp, Allah’a
hakiki kul olmayı kabul etmiş olacaksın.
"Allah her türlü noksan ve kusurdan
münezzehtir. Mutlak ilim ve hikmet sahibi, Alîm ve Hakîm olan ancak O’dur"