“Filistin Devleti” ile “İsrâîl” arasındaki “ebedî savaş” devam etmekte, tarih şeridi ve kronolojisindeki yerini perçinlemekte.
Başta Alman yöneticiler olmak üzere bilumum batılı düvel yöneticileri, üç maymundan beter durumda; olup biteni duymaz ve görmezden gelen kör ve sağırları oynamakta, dilleri tutulmuş şekilde lâl olmuş konuşamamaktalar.
Âdetâ: Yediği herze nedeniyle şantaja uğramış bir erkek ya da kadın, ışık görmüş tavşan, hayalarından veya burnundan tutulmuş bir hayvan gibi hareketsiz ve çaresizler!
Hele hele söz konusu kör, sağır ve dilsizlerden biri olan Almanya başbakanı Scholz İsrâîl’in saldırılarını “İsrâîl kendini savunma hakkını kullanıyor!” diyerek izah etmekte.
Biz de aynı İsrâîl'in âcil olarak; kendilerini diri diri fırınlarda yakan, gaz odalarında boğan, toplama kamplarında ve yollarda öldüren ve yurtlarından süren Almanya üzerinde "2. Dünya Savaşı'ndan kalma" kendini savunma hakkını da kullanmasını bekliyoruz!
Bakalım o zaman, “onlar yenildiği için bizim de yenilmiş sayılmamıza sebep olan” sevgili Almanlar ne diyecekler?
Daha önce belirttiğim gibi, taraflardan birisi diğerine mutlak diz çökünceye ya da tarih sahnesinden yok oluncaya kadar; dura dinlene, mola vere vere, “insânî ara” ve “insânî duraksama” yapa yapa, … bu savaşı devam ettirecekler.
Drama ve korku türü “kanlı tiyatro”yu yöneten asiller de vekiller de buna bu şekilde karar verdi.
Savaşı durdurmak istiyor gibi yapıp kolları sıvayan sıvayana, görüşen görüşüne, konuşan konuşana, danışan danışana..
Şekli ne olursa olsun: Temel hedef, Filistin’i Filistinlisizleştirmek!
Filistin’i Filistinlisizleştirmenin ise iki yolu var:
1-Sürgün
2-Katliâm
İsrâîl, başka türlü rahat uyku uyuyamayacak; Filistinli ile barışmak isteyen kim ki?
Filistinliler’i sürmek ya da modern zamanın yeni model alçak terimine göre “etnik temizlik=katliâm=Geniş çaplı toplu cinayet” yapmak ve boşaltılan Filistin’in tamamına Yahûdîler’i yerleştirmek sûretiyle hedefe ulaşacaklar ve kerevete çıkacaklar!
Hedefe götürdükten sonra; her iki yol da (sürgün ve katliâm) Batı cephesi için mübah, sıkıntı yok!
Aslında ellerinden gelse ve başarabilecek olsalar, gönüllerinden geçen şey net: Hiçbirini teslim almadan Filistinliler’in tamamını katletmek!
Bu bağlamda:
Öncelikle gönüllü ya da gönülsüz sürgünü Filistinliler’e kabul ettirmek amacıyla; en hızlı şekilde Filistin’i “yaşanmaz” ve Filistinliler’in “yaşamak istemeyecekleri” bir yer hâline getirmek için “pilot uygulama sahası” olan Gazze santim santim tahrip edildi, Filistinliler direndiği sürece tahrip etmeye de devam edilecek!
Katledemedikleri Filistinliler’i; “Filistin’e bir daha dönemeyecekleri” şekilde, hiç bilmedikleri yere parça parça sürüp dağıtarak Millet olma özelliğini kaybettirmek, bulundukları her yerde azınlık olmasını ya da asimile olup yok olmasını sağlamak istiyorlar.
Sonuçta ya “ya benimsin ya toprağın; seni kimseye yâr etmem!” mantalitesiyle; Filistin’i tamamen tahrip edilmiş olarak öylece bırakmak ya da tamamen Filistin’de Yahûdî iskân etmek suretiyle, katledemedikleri için sürdükleri Filistinliler’in “dönmek istemeyecekleri” bir yer hâline getirmek istemekteler.
Filistinliler’i ya hiç bilmedikleri yere sürgün etme ya da bir kurban gibi adım adım sıkıştırdıkları Refah’ta “toplu katliâm için” bulundukları yerde tutma senaryosu peşindeler.
Çünkü; teslim olmayan, direnen ve sürgün de gitmeyenler için “Lâftan anlamayanın hakkı kötektir!” mantalitesiyle işin sonu katliâma vardırılacak, bunu yapmakta bir ân bile beis görmeyecek ve tereddüt etmeyecekler!
Çünkü; İsrâîl domuzları Filistinliler’i katlederken, savaşı durdurmak istiyormuş gibi yapanlar hâlâ toplantı yapıyor olacak!
Savaşı durdurmak istiyormuş gibi yapanlar son toplantıda; Filistinliler'inMısır'a alınmaması ama başka bir yere de gönderilmemesine, ihtiyaçlarının bulundukları yerde karşılanmasına karar vermişler.
Senyörler eğer İsrâîl’i durdurabilir ve ikna edebilirlerse!
Filistinliler’i süremeyeceklerse, bulundukları yerde tutmaya karar vermişler ki; Refah kapısının açılmasına ve Filistinliler’in Mısır’a geçmesine müsaade etmiyor, ettirmiyorlar!
Çünkü, Filistinliler’in Mısır’a girmesi demek; canlarını kurtarması ve kendilerine geldiklerinde İsrâîl’in başını tekrar ağrıtması demek!
Filistinliler’in Mısır’a alınmayıp da "İsrâîlliler'in avlak sahası"na döndürülmüş olan savaş bölgesinde tutulması; İsrâîlliler'in rüya ve hayallerinin boşa çıkmaması, emek ve masraflarının boşa gitmemesi demektir.
Bu şekliyle:
-Filistinliler'in kaçıp canını kurtarmasına da
-Aç açık kalıp kendi kendine ölmesine de müsaade edilmeyecek!
Böylece; İsrâîlliler'in çıktıkları “sürek avı”nda; her Filistinli başına konulmuş bir ücret mukabilinde ve bahisler eşliğinde, büyük bir aşk ve zevkle Filistinliler’i öldürebilmesi sağlanacak!
“Durduralım şu itleri=İsrâîlliler'i!”falan diyen yok: Avı, avlakta ve kâtilinin öldürme eylemi için hayatta tutmanın peşindeler!
Ne demişti bir Türk büyüğü: Bu Savaş Burada Bitmez!
Bu arada:
Hişşşşştt; laaaynn çevreciler, doğacılar ve hakçılar!
Ölen, yaralanan ve yurdundan edilen binlerce Filistinli kadın ve erkek, genç ve yaşlı, çocuk ve bebekler neyse de önemli bir sorun var:
Filistin’de binlerce ağaç yandı, onbinlerce kedi ve köpek öldü: Hâlâ kılınız kıpırdamıyor ve sesiniz çıkmıyor lan şerefsizler!
Yanan ağacın ve ölen kedi köpeğin, illâ sizin ırkınızdan ve cibilliyetinizden mi olması gerekiyor?
Maalesef maalesef!!
Üstad kalemine sağlık
:( maalesef...