GECE VE GÜNDÜZ

Koca bir evren ya da kainat… Sonsuz büyüklükte, sonsuz adet varlığı içerisinde barındıran mükemmel ötesi, hayaller ötesi eşsiz güzellikte bir yapı… Ve kainatın incisi, 7 katlı, kolonsuz, direksiz gök kubbeli, etrafı burçlarla çevrili ve en mükemmel bir şekilde dizayn edilmiş dünya… Hikmetlerle ve sırlarla dolu kainat yapısının ve olağanüstü tasarımlı dünyanın karanlıkları varsa aydınlıkları da vardır. Aydınlık ve ışık varsa gölge de vardır. Gölge varsa sıcaklık ve soğukluk da vardır. Sıcaklık ve soğukluk varsa basınç ve basınç farkları vardır. Basınç varsa hareket vardır. Hareket varsa dengeleyici kuvvetler vardır, sistem vardır, düzen vardır. Kainat nizamı vardır. En nihayetinde işleyen bir denge vardır. Ahenk ve uyum vardır. Yani aslında her şey muhteşem ötesidir. Yıldızlar, gezegenler, galaksiler, samanyolu, kuyruklu yıldızlar, Güneş, Ay, karadelikler, elektromanyetik alanlar, meteorlar, nice nice cisimler, mekan içerisinde mekanlar, zaman içerisinde zamanlar, alem içerisinde alemler, geceler, gündüzler ve daha neler neler… Yaratan Rabbimize ne kadar şükretsek azdır.,

İmsak vaktinden akşam ezanına kadar geçen süreye gündüz diyebiliriz. Gündüz, Güneşin batması ile son bulur. Gündüzün hemen ardından meydana gelen aralığa da gece diyebiliriz. Akşam ezanından imsak vaktine kadar veya tan yeri ağarmasına kadar geçen süre akşam olarak tanımlanabilir. Geceler ve gündüzler hayatı kuşatan çok önemli bir nimet olarak ortaya çıkar. Gecelerin ve gündüzlerin meydana gelmesi elbette ki çok büyük hikmetleri bünyesinde barındırmaktadır. Geceler ve gündüzler zaman kavramının en önemli alt versiyonlarındandır. Gece ve gündüz, önemine binaen mübarek Kur’an’da 90 dan fazla ayette konu edilmektedir. Kur’an’da; zamana, gecelere ve gündüzlere yemin edilmesi, bu kavramlara yüksek manalar katmaktadır. Yüce Rabbimiz geceyi üstünü örtüp bürüyen bir elbise olarak, uykuyu dinlenme ve gündüzü de yayılarak veya dünya yüzeyine dağılarak çalışma zamanı olarak yaratmıştır. Gece ve gündüz muayyen bir zaman diliminde birbiri ardına akar gider. Gecelerin gizlenen yönü var, gündüzlerin açıkta olan ve görünür olan yönü vardır. Geceler bir sükûn halidir, gündüzler bir meşguliyet halidir. Akşamlar gündüzlerin sararması, sabahlar gecelerin yani karanlığın yarılmasıdır. Geceler ve gündüzler aynı zamanda bir rahmet deryasıdır.

“Allah, rahmetinden dolayı size geceyi ve gündüzü yarattı ki dinlenesiniz, lutfundan rızkınızı arayasınız ve bütün bunlara şükredesiniz.” (Kasas Suresi73. Ayet)

“İçinde dinlenesiniz diye geceyi, aydınlatsın diye gündüzü yaratan Allah’tır. Şüphesiz Allah insanlara karşı lutufkârdır, ama insanların çoğu şükretmez” (Mümin Suresi 61. Ayet)

“Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O kalplerde olanı çok iyi bilir.”(Hadid Suresi 6. Ayet)

“Ne güneşin aya yetişip çatması uygundur ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzüp gider. (Yasin Süresi 40. Ayet)

Hem maddi anlamda ve hem manevi anlamda geceler ve gündüzlerin derin manaları ve gerçeklikleri vardır. Bir insan en aydınlık olanda karanlıkları yaşayabilir. En karanlıklarda da en aydınlıkları ve en nurani iklimleri yaşayabilir. Geceler ve gündüzler, Hak rızası yolundaki bir insanda her daim ilahi nurun tecellisi ile şenlenir. Onun gecesi de gündüzü de aydınlıktır. Lakin Hak yolundan sapan bir insanın geceleri ve gündüzlerinde katran karanlığı tecelli eder. Onun gecesi de gündüzü de kasvetli bir körlük mahiyeti taşır. Her varlık yüce Rabbimizi mütemadiyen tesbih ederken o gaflet deryasında yüzer durur.

“Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Hadid Suresi 1. Ayet)

Her sistemin bir gecesi ve bir gündüzü vardır. Kainatın gecesi ve gündüzü vardır, galaksilerin gecesi ve gündüzü vardır, Samanyolu galaksimizin gecesi ve gündüzü vardır, dünyanın gecesi ve gündüzü vardır, galaksimizdeki diğer sistemlerin gecesi ve gündüzü vardır. Çünkü bir minval (eksen) üzerinde dönen, aynı anda kayan ve aynı anda helezonik hareket eden varlıkların ve ışık kaynaklarının yer ve konum değiştirmesi aydınlığın ve karanlığın yani gecelerin ve gündüzlerin oluşmasını sağlar. Buradan kuantum alemlerine daldığımızda da geceler ve gündüzler vardır. Evrenin benzer modellerini buralarda da aynen görmüş oluruz. Kuantum küçüklüklerinde de ışık kaynakları ve enerji kaynakları olmadan hayatın varlığı söz konusu değildir. O halde evrenin en büyük aydınlatıcılarından başlayarak en küçük aydınlatıcılarına kadar bir irdeleme yapmamız gerekir. En büyük aydınlatıcı olarak kuasarları biliyoruz lakin en küçük kuantum aydınlatıcıları keşif beklemektedir. Işık ve aydınlatma kaynaklarını bilirsek eğer işte o zaman tefekkür yolculuğumuz, sineleri mutmain edecek, göğüslerdeki imanı ziyadesiyle tahkim edecektir.

“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden; geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, halk da emir de (yaratma ve yönetme) yalnız O’na aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir.” (Araf Suresi 54. Ayet)

Dopdolu bir uzay… Bu kadar çok muhteşem varlığın neşvünema bulduğu bir yerde (evrende) her türlü ihtişamın da var olacağı aşikar olan bir durumdur. Mükemmel varlıklarla süslenen uzayın, kandillerle, fenerlerle, lambalarla, bin bir çeşit nurani ışık ile, kuvvetli ışıklar ile, ziya ile ve harikalar üstü dekor yansımaları ile aydınlanması da elbette ki sistemi tamamlayan bir başka güzellik demektir. Uzayın her bir elemanı adeta bir ışık kaynağı gibi hareket eder. Mesela yüz milyarlarca yıldız ve Güneş çok önemli ışık yayan veya yansıtan kaynaklardır. Kolonsuz ve direksiz bir uzayda asılı duran kuasarlar da müthiş güzel bir şekilde bu uzay dekorasyonunun bir parçası olarak adeta büyük bir fener, büyük bir lamba ve büyük bir kandil görevi üstlenmektedir. Kuasarlar, kainatta adeta kuvvetli bir ışık gösterisi yapmakta, nur ziyafeti çekmekte, koca evreni aydınlatmakta ve nurlandırmaktadır. Çünkü kuasarlar karadelik ile birlikte kainat sistemini tamamlayan çok önemli yapısal elemanlardır. Kuasar demek, evrenin her köşesinde bulunabilecek aşırı yoğun parlak olan ve bir kütleye sahip olan olağanüstü bir gök cismi demektir. Kuasar demek, çok yoğun bir enerji ve kıyaslar üstü çok büyük miktarda ışık demektir. Yani Güneş ışığından yüzlerce trilyon kereler daha yoğun ve güçlü bir ışık… Kuasarlar, on milyarlarca ışık yılı uzakta olmalarına rağmen yaymış oldukları muazzam bir enerji söz konusudur. Onlar kainatın en parlak cisimleri olarak temayüz ederler. Bu parlaklık sayesinde çok çok uzak olmalarına rağmen uzay içerisindeki kıyaslama ve ölçümlerde önemli görevler üstlenmektedirler. Merkezinde, çok büyük enerjilerin kaynağı olan karadeliği barındıran kuasarlar bu hali ile adeta kainatı aydınlatan ana elemanlardır. Yani en büyük gecelerin ve en büyük gündüzlerin arka planında kuasarların etkinliği vardır.
En kesif karanlıkların, karadeliklerin ve en ışıksız ortamların var olduğu uçsuz bucaksız devasa bir sistemde elbette ki bir aydınlatıcı ve harikalar üstü bir sistemi görmemize yarayan bir ziya, bir nur, bir ışık lazımdır. Yani her karanlığın bir aydınlığı vardır. Her gecenin bir gündüzü vardır. Kıyas mantığından yola çıkarsak eğer diyebiliriz ki; karanlık yoksa aydınlığı nasıl anlayacağız? Ya da aydınlık yoksa karanlığı nasıl bulacağız? Elbette ki Rabbimiz bütün bu sistemi sonsuz sayıdaki hikmetle yaratmış ve donatmıştır. Eksiksiz, kusursuz ve hayal ötesi bir yapı… Dünyanın hayat damarlarına can suyu veren en büyük nimetlerinden biri olan Güneş’in dahi çok uzağından ve milyarlarca ışık yılı ötelerinden gelen ve tüm evreni hem süsleyen ve hem de ışıklandıran kuasarları biraz olsun anlamak için en azından mevcut bilgi düzeyi ile aklımızı ve izanımızı zorlayarak fıtratın mutlak hakikatlerine doğru yelken açmamız gerekmez mi? Neticede bir billur, bir inci, nur, ziya, en yoğun bir ışık, en sonra da tam bir konsantrasyon dahilinde tüm benliğimizle tefekkür iklimine dalalım ve bütün bu hikmetlerin derinliklerine doğru yol almış olalım. Çok parlayan, en çok parıldayan, tüm kainatın her bölgesine, her köşesine kadar yayılabilen bir ışık, aydınlatan bir nur, nur içinde nur olarak tezahür eden kainat feneri niteliğindeki kuasarları temaşa edelim, tahayyül edelim, tefekkür edelim. Sonra aynı düşüncelerle kendi galaksimizdeki Güneşi düşünelim. Sonra bunların hareketlerinin sonucu oluşan geceleri ve gündüzleri düşünelim.

Gözünü hakikatlere kapayan kimseler zifiri gece karanlığını yaşar. Onlar gerçek zavallılardır. En büyük aydınlık kaynağı sayılan Kur’an’ın ve Peygamberimizin (sav) nurundan istifade edenler ise hep aydınlığı yaşar. İster gece olsun ister gündüz…. Onlar gerçek bahtiyarlardır. Öylesine aydınlık olan geceler var ki (Kadir gecesi gibi) neredeyse bir ömre bedeldir. Gecelerde ve gündüzlerde Hak için yollara düşenlere ve Rabbimize koşanlara selam olsun.

Ali Dama

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.