YALANI MEŞRULAŞTIRMAK-2-
Beşeri yazılı kurallar; II. Cumhuriyetin nitelikleri faslı Madde 2 – “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir”
Laiklik: “devletin, vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Kısaca laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır”
Laik devlet; “resmî bir dini bulunmayan ve yasaların belli bir dine göre şekillendirilmediği devlettir.
Laiklik ile ilgili bu tanımlar (kaynak: Türkçe sözlük) ülkemizde laiklik uygulamaları açısından kendine yer bulabilmiş midir?
Örneğin; Ülkemizde Din Kurumu “Diyanet İşleri Başkanlığı” eski Türkiye’de Başbakan veya Devlet Bakanına bağlı bir kurum iken yeni Türkiye’de yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kurum olarak faaliyetini sürdürmekte, başkanı dahil mensupları devlet memuru, bu kuruma bağlı bütün donatılar devlet malı olduğu gerçeğinden hareket ettiğimizde devlet otoritesinin din üzerinde hegemonyasını görürüz ki; bu durum; laiklik tanımına tamamen aykırıdır. “Türkiye Laiktir Laik Kalacak” sloganı atanlar bu gerçeği biliyor olmasına rağmen buradan beslendiklerinden “laiklik” yalanını meşru kabul ederler.
Hukuk devletinde olması gereken; dayanağı, işleyişi, görev yetki ve sorumlulukları, yönetim bicimi, kimlerin yönetici olabileceği gibi konuları içeren hukuki mevzuat (anayasa ve kanun) geliştirilmek sureti ile din kurumunun mali ve sosyal özerkliğinin sağlanması, din eğitim ve öğretim faaliyetleri dahil her türlü din hizmetleri bu kurum marifeti ile yapılması laik sistemin gereğidir. Farklı din ve inanışlara mensup insanların bir arada (devlet) huzur ve güven içinde yaşamaları için “laiklik” birilerinin iki dudağı arasında olamayacak kadar önemli bir sistemdir.
82 Anayasası Madde 66 – “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” Bu yasa maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı örneğin bir Alman, bir Arap ve/veya bir Zenci kişinin “ben Türk’üm” deme ihtiacı; yalanı meşrulaştırmak değil midir ?
“TÜRK” bir ırkın adıdır öyle ise farklı ırklara mensup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kişilerinin “ben Almanım, ben Arabım, ben Zenciyim ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım demesi doğru bir yaklaşım değil midir?
Bilindiği üzere gerek görev değişikliği talebi ve/veya ihtiyaç veya çalışanın anlık ruh hali nedenleri ile gerçekte hasta olmayıp şahsi menfaati için alınan ve/veya idarecilerince alınması tavsiye edilen doktor raporu, heyet raporu gibi “raporlar” yalanı meşrulaştırmanın aracı değil midir?
Düşünebilme yeteneği hala aktif olan herkesin bu “yalanı meşrulaştırma” örneklerini günlük 10 dakika düşünmeye çalıştığında örneklerin çoğalacağını görebilir.
Devam edecek