Yıldız Saray-ı şevket-ihtivâ ya da Yıldız Sarayı, sonunda
Millî Saraylar Başkanlığı tarafından restorasyonu tamamlanarak bugün itibariyle
açıldı. Beşiktaş ilçesinin Yıldız semtindeki bu güzide sarayımızın tarihçesine
gelin bir göz atalım.
Arazinin kullanımı açısından Muhteşem (I.) Süleyman zamanında başlayarak padişahların avlanma merkezi olmuştur. Saray arazisini ne derece kapsadığı kesin olarak bilinmese de "Civan Kapucıbaşı Bahçesi", "Kazancıoğlu Bahçesi" isimli bahçe ve koruluklar yüksek ihtimalle sarayın arazisindeydi. Bu bahçeler I. Ahmed döneminde ise padişah bahçelerine yani “hasbağçe”lerin arasına katıldı.
Konumu itibariyle eğimli ve yüksek bir araziye inşa edilmiş Yıldız Sarayı’nın ilk formatı kasır şeklinde olup bânisi III. Selim’dir. Annesi Mihrişah Sultan için yapılmış olup babası III. Mustafa adına da rokoko(Dönemin [18. yüzyıl] asalet ve aristokrasisinin zevkini yansıtmakta olup gösterişten uzak, sade ve zarif olarak nitelendirebileceğimiz mimarî üslup) tarzında çeşme inşa edilmiştir. Ardından II. Mahmud 1834-35 yıllarında burada köşk inşa ettirse de bu yapı günümüze ulaşamadı. Sultan Abdülmecid mevcut kasırları yıktırıp 1842’de annesi Bezmiâlem Valide Sultan için Kasr-ı Dilküşâ isimli yeni bir köşk yaptırmıştır ve bu köşk günümüzde de Valide Sultan Köşkü diye anılan yapıyı temsil ettiği sanılmaktadır. Sultan Abdülaziz, Yıldız Sarayı’na; Büyük Mâbeyin Köşkü, Çit Kasrı, Malta ve Çadır köşkleri inşa ettirilerek günümüzdeki hâlindeki yapılaşmayı başlatmıştır. Bu yapıların mimarları da, tanzimatın meşhur mimarları olan Balyan Ailesi’dir. II. Abdülhamid ise Dolmabahçe Sarayı’ndan amcası Sultan Abdülaziz’e yapılan feci darbeyi bizzat görmüş ve orada yaşamayı gerek psikolojik gerekse tahtının endişesinden dolayı taşınarak yönetim merkezini Yıldız Sarayı’na taşıyan ilk padişah olmuştur. Sigara tiryakisi olan padişah, doktorları tarafından temiz hava alması gerektiği hakkında telkinleri de dinleyerek etrafı ormanlık olan bu saraya geçmiştir. Kendisi yönetim merkezine; Küçük Mâbeyin Köşkü, harem binaları, Câriyeler Dairesi, Kızlarağası Köşkü, Şâle Köşkü, Yıldız Camii, eczahane, tamirhane, kilithane, çini atölyesi, kütüphane, şehzade köşkleri yapılmış ve tam manasıyla ziyaretçilerin gezeceği hâline kavuşmuştur.
Burada ayır bir parantez açmak istiyorum. II. Abdülhamid devrinde eklenen bazı yapılar bizzat padişahın kişisel zevklerini de yansıtmaktaydı ve onları detaylı yansıtabilmek için II. Abdülhamid’in bazı yaptırmış olduğu yapıları zikretmedim. Yukarıda zikretmediğim yapıların ilki padişahın kendisine ait tiyatrosudur. Tiyatro zevki bilindik bir gerçek olan padişah, burada yabancı gruplar tarafından Batı tiyatrosu ve operasının en son örnekleri sahnelendiği gibi ara sıra Türk tiyatrosunun dram ve orta oyunu temsilleri de verilmiştir. Burada oynanan bazı oyunlara ilişkin bilgiler, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki (eski nr. 8998) Yıldız Sarayı’nda Oynanan Opera ve Operetlerin Repertuvarı adlı yazma eserde bulunmaktadır. Millî Saraylar Başkanlığı’ndan ricam ve isteğim, bu oyunları belli günlerde (mesela sarayın ziyarete kapalı olduğu pazartesi günleri) aslına uygun şekilde sahneletilmesidir. Eminim ki bu hem biz tarihçileri hem de tiyatrosever ziyaretçileri ziyadesiyle memnun edecektir. Bu isteğimi kendilerine e-posta üzerinden bildirdim ve oldukça nazik bir cevap alarak tavsiyemin dikkate alınacağı belirtildi. Dilerim ki ilerleyen günlerde faaliyete geçirilir.
Bir başka zikredeceğimiz kısım olan Çit Kasrı, Sultan Abdülaziz döneminde yapıtırılıp 93 Harbi olarak bildiğimiz 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve 1897 Türk-Yunan Savaşı, bizzat bu kasrın en büyük salonunda kurulan karargâhtan idare edilmiştir.
II. Abdülhamid’in usta bir marangoz olduğu bilgisini vererek saraydaki marangozhanenin de II. Abdülhamid’in çalıştığı yer olduğu bilgisini ekleyelim. Hatta bazı araştırmacılara göre padişah olmasaydı, marangozluk mesleğinden çok rahat aşırı zengin bir servete sahip olabilirdi.
Eczahane ise bağdâdî tekniğinde inşa edilmiştir. Saraya ait özel ilaçların yapıldığı bu köşk, önündeki kaskatlardan güvercinler su içtiği için “güvercinlik” adıyla anılmaktadır.
Yine sarayda örneklerine İtalya ve Fransa’da çok rastlanan neo-klasik tarzda birçok işleme, süs ve detay bulunmaktadır.
II. Abdülhamid, saraydan dışarıya çok çıkmayan bir padişahtı. Bu sebeptendir ki yaşadığı saraya adeta kendi dünyasını kurmuştur. Tiyatro örneğinden sonra türlü türlü bitkileri ve bunlarla ilgilenmeyi çok seven padişah, şehzadelik yıllarının geçtiği Maslak Kasrı’nda yaptığı gibi Yıldız Sarayı’nda da envai çeşit bitki ve çiçeğin yetiştirilmesiyle ilgilenmiştir. Bununla da yetinmeyen padişah, kendisine ait hayvanat bahçesi kurarak çeşitli vahşi hayvanları burada beslemiştir.
Amcasına yapıldığı gibi kendisine karşı darbeden paranoya seviyesine yakın derecede korkan II. Abdülhamid, I. Ordu’nun ünlü II. Tümeni’ni (Orhaniye ve Ertuğrul kışlaları) de güvenlik maksadıyla olmalıdır ki sarayın yakınına yerleştirmiştir.
Devletin idare edildiği bu sarayda, sarayın doğrudan veya dolaylı hizmetlerine bakanlarla birlikte 12.000’e varan devasa bir nüfusa sahip olduğu düşünülmektedir. Kıyaslamanız için belirtmek isterim ki Fatih Sultan (II.) Mehmed döneminde Topkapı Sarayı, çalışanlar ve hanedan mensuplarıya birlikte tahmini 1.500 civarında nüfusa sahip olduğunu söyleyebiliriz.
II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle yönetim merkezi tekrar Dolmabahçe Sarayı’na taşınsa da zaman zaman V. Mehmed Reşad, ve VI. Mehmed Vahdeddin, burada ikamet etmişlerdir. Hatta VI. Mehmed, 15 Mayıs 1919 tarihinde 3. Kolordu müfettişi sıfatıyla Samsun’a hareketinden önce Mustafa Kemal Paşa ile Küçük Mâbeyn’de yani Yıldız Sarayı’nda görüşmüştür.
Cumhuriyet'in ilanı sonrasında Yıldız Sarayı, bir süre sessizliğe büründü. Kütüphanesinde saklanan paha biçilmez eserler, Atatürk'ün emriyle İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ne taşındı. Taşınabilir diğer eserler ise, sarayın diğer bölümlerine dağıtıldı. 1924 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin emrine verilen Yıldız Sarayı, Harp Akademileri'ne ev sahipliği yaptı. Takvimler 1926 yılına geldiğinde ise Yıldız Sarayı’nın “Şale” olarak bilinen Merasim Köşkü, 26 Eylül 1926 ve 12 Eylül 1927 tarihleri arasında 339 gün boyunca kumarhane olarak olarak faaliyet göstermiştir. Mario Serra tarafından açılarak resmî adı “Yıldız Belediye Gazinosu” olmuştur. Murat Bardakçı’nın naklettiğine göre ilk kumarı dönemin İçişleri Bakanı Cemil Bey(Uybadın) oynatmıştır. Cemil Bey, ruletin tekerleğini çevirince dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Muhiddin Bey(Muhittin Üstündağ) bir fiş alıp 24 numaraya koysa da “12” sayısının kazanmasıyla kendisi de saraydaki kumarın ilk kaybeden oldu.
Bu açılıştan dönemin hükümetinin çok da hoşuna gittiği söylenemez. Kaldı ki sadece hükümet değil Reisicumhur Mustafa Kemal de bir hayli rahatsız olacak ki Milliyet Gazetesi’nin 12/01/1952 tarihindeki sayısının 7. sayfası olan “Atatürk’ün Yaveri Kılıç Ali Anlatıyor” kısmına göre İsmet Paşa’ya, Dahiliye Vekili Cemil Bey hakkında epey sert sözler sarfetmiştir. Türlü türlü facia olaylar yaşanan bu “gazino” açılışının yıldönümünü kutlayamadan iflas ederek 12 Eylül 1927’de İstanbul Savcısı Nazif Bey tarafından bir daha aynı işlevde işletilmeyecek şekilde mühürlendi.
1977 yılında Kültür Bakanlığı'na devredilerek restorasyon çalışmalarına başlandı ve bu çalışmalar uzunca bir bekleyişin ardından son buldu. Naçizane tavsiyem, olağandışı yüksek nemin olduğu bu sıcak yaz ayını atlattıktan sonra bu tarihî mabedi en kısa sürede ziyaret etmenizdir. Unutmadan ekleyelim, yanınızda mutlaka işin ehli bir tarihçi bulundurmayı ihmal etmeyiniz.