Hayat bize yapılmış bir sihirdir. Biz insanlar ise; bu kurmaca dünyanın içindeki büyülü kahramanlarız. Ali o gün oldukça üzgün evine gelmişti. Her zaman yaptığının aksine; o gün annesinin hazırladığı sofraya oturmadan resim defterini ve boyalarını almaya koyulmuştu. Resim defterinin beyaz sayfasını açtı. Üzerine bir çember çizdi. Yapmaları gereken bir iş olmazsa Ali, önce yemeğine yer, sonra ödevlerini bitirirdi. Annesi Sevinç ona sorduğunda küçük çocuk,”Bugün sınıfta kimsenin çözemediği problemi ben çözdüm.” demişti. Annesi de bu duyduklarının üzerine oğluna biraz tolerans göstermişti. Çemberin üzerine pamuk çizdi. Annesi baktı.
” Oğlum bu ne?”
” Bu bir dünya üzerindeki de pamuk. Sen dikiş dikerken kıyafetlerin pamuktan yapıldığını söylemiştin.”
“Neden böyle bir şey yaptın?”
” Bugün okulda arkadaşım Ahmet pantolonu yırtılmış. Annesi yırtığa yama dikmiş. Arkadaşlarım da onunla dalga geçtiler. Top oynuyorduk. En çok gölü Ahmet attı. O yüzden kavga çıktı.”
Annesi oğluna bir şey demese de, düşündü: Kimisi oyunda şanslıdır, kimi de hayatta.
Ali resim çizmeye devam etti. O kadar çok pamuk olmalıydı ki; belki fazla kıyafet kalır. Böylece de kimse pantolonsuz kalmazdı. Sonra yeşil topraklar, çiçekler, vadiler çizdi. Dağlar, uçurumlar yoktu. İnsanlar arasında da olmazdı belki. Burada hiç kış yoktu. Hava hep güneşliydi. Artık soğukta üşüyen çocuklar da yoktu. Resime ara verip yemeğini yedi. Arta kalanları da annesine bahçedeki köpeğe götürmesini söyledi. Annesi oğlunu yalnız bırakamadığında görevliyi çağırdı. Görevli yemekleri alıp gitti. Yapmaya devam etti. Kurak yerlere nehirler çizdi. Bir de yağmurlar yağdırdı. Artık kimse açlıktan ölmeyecekti.
“Pazar günü Ahmet’ i bize çağırabilir miyiz?”
“Tabi oğlum. Kahvaltıya çağırırız.”
Sonra dedesi telefonla aradı. Her sene yaptığı gibi bu sene doğum gününde toruna hediye alacaktı. Torunun ne istediğini sordu. Ali, dedesinden bir şey istememiş onun yerine montu olmayan bir çocuğa üşümesin diye mont almasını söylemişti. Dedesi torununun bu dileğine çok gururlanmıştı. Ali sonra kumbarasını açtı.
“Anne ben bunu istemiyorum. Biriktirdiğim paraları yoksul çocuklara verelim.”Annesi oğlunun bu dileğini yerine getirmek istedi. Ertesi gün okul tatildi. Ali sabah annesinden erken kalktı. Annesi ona kıyafetler hazırlamış, ama o bunun yerine annesinin pek giydirmediği daha gösterişsiz kıyafetlerini giymişti. Annesinin yanına gitmişti. Oğlu ne kadar da iyi kalpli ve akıllıydı. Oğlunun ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Giderken oyuncakçı dan bir akülü araba almışlardı çocuklara hediye etmek için. Bir de yemeleri için pasta. Binanın önüne gelmişlerdi. İçeri girdiklerinde Müdüre Hanım onu çocukların yanına götürdü. Arabayı gören çocuklar binmek için yarış haline girmişti. Çocuklara pastayı ikram ettiler. Ali’ ye kalmayınca bir çocuk pastasının yarısını Ali’ ye vermek istemişti. Ali bunu kabul etmek istemese de; çocuk boğazından geçmeyeceğini söylemiş, annesi almasını söyleyince almıştı. Annesi düşündü. Çocukların yüreği ne kadar saftı. Yine de oradan buruk ayrılmışlardı. Ali okulun en çalışkanıydı. Ertesi hafta babası iş yerinden terfi almıştı. Artık yetkisi vardı. Ahmet’ in babasını yanına işe almıştı. Bütün bunları oğlunun güzel yüreğine bağlamış, yeni bir kumbara almış, kumbaranın içini doldurup Ali’ ye hediye etmişti.