HERKES CENNET İSTİYOR

Herkes sağlıklı, güzel, rahat bir hayat yaşamak için çalışıyor. Anne babalar çocuklarının dünyalarını güzel ve rahat yaşamaları için şefkat ederek kendi rahatlarını, hatta her şeylerini feda ediyorlar. Herkes bol para, makam, mevki, şöhret, güzel bir ev, güzel bir araba kısaca konforlu lüks bir hayat istiyor. Bunları elde etmek için de çocuk yaşlardan itibaren günde en az sekiz saatten az olmamak kaydıyla çalışıyor emek harcıyorlar.  Uykular bölünüyor, rahatlar terk ediliyor. Gelecek endişesi ve kaygılardan kaynaklı stres, öfke, ruhi ve bedeni hastalıklar her geçen gün artıyor. Kazandıkça hırs artıyor, kazanamama ve kaybetme korkusu uykuları bölüyor. Çocuk yaşlardan itibaren ömrün en güzel yaklaşık yirmibeş senesi okul sıralarında dünyevi menfaatleri elde etmek için harcanıyor.

 

Evladı elli senelik dünya hayatını rahat yaşasın diye özel hocalar tutuluyor, yabancı dil kursları, dershaneler, kurslar vs. her türlü imkan seferber ediliyor. Ömrün yaklaşık ortalama yirmi beş senesi okullarda ve kurslarda harcanıyor. Anne ve babalar çocuklarının ortalama altmış ya da yetmiş senelik ömürlerinin (kimsenin garantisi olmamakla birlikte) öğrencilikle geçen ortalama yirmibeş yıldan sonra geri kalan ömürlerini daha rahat yaşasın diye elde ki bütün imkanlarını seferber ediyorlar.  

 

Buna karşılık sabah namazı için uyanan anne ve baba evladına güya şefkat ediyor ve evladının uykusunun bölünmesine kıyamıyor ve sabah namaza uyandırmıyor. İnandığı iman ettiğini iddia ettiği Allah’ı,peygamberi ve Kur’anı evlatlarına anlatmak ve tanıtmak konusunda dünya hayatına karşı gösterdiği aynı gayret ciddiyet, şevk ve hassasiyeti maalesef göstermiyor. Dolayısıyla aileden ve okuldan dini ve milli değerlere yönelik yeterli eğitimi alamayan çocuklar, gençler diğer dış etkenlerden beslenerek kendi aslına ve özüne yabancılaşıyor.

 

Oysaki evladına şefkat eden bir anne ve babanın ahiret hayatı hesabı ve azabına karşı evladını uyarması ve ibadetlerini yapması konusunda örnek olup evladını teşvik etmesi gerekmez mi? Aksi takdirde Allah’a olan inanç ve imanının samimiyetini sorgulaması gerekmez mi?

 

Din, kültür ve tarih fukarası hazırcı ve ezberci toplumsal olayları takip etmeyen, başkalarının dertleriyle dertlenmeyen, bencil, vurdumduymaz, okumayan, sorumluluk almaktan uzak, sosyal medya tutkunu, çalışmadan kolay para kazanma ve şehvet peşinde koşan maalesef geleceğimizin mirasyedilerini kendi ellerimizle yetiştirip milletin ve devletin başına bela olarak bırakıyoruz.

 

Bununla birlikte herkes kendi evladının dünyevi makamıyla övünüyor seviniyor ve öldükten sonra da cennet istiyor. Namaz varmı? “hayır” oruç varmı? “hayır” Allahın emir ve yasalarına dikkat ediyormu? “hayır ama kalbim temiz, hem ayrıca benim dedem hacıydı, ninem baş örtülüydü vs.” gibi akla ziyan, züğürt tesellisi kabilinden kendisinin de inanmadığı cevaplar veriliyor. 

 

Ahiret hayatı rahatı için bir bedel ödemek gerektiği maalesef hiç akla gelmiyor. Oysaki dünya nimetlerini bizlere ikram eden bu kâinatın sahibi, tıpkı dünya nimetlerine ödediğimiz bedel gibi ahiret hayatını da rahat ve güzel yaşamak ve cenneti vermek için de bizden bir bedel istiyor. Üstelik cennet gibi bir nimet için,dünya nimetlerine ödediğimiz bedelden çok daha az ve çok daha zahmetsiz bir fiyat istiyor. Rahmet zahmette, zahmet ise rahattadır. Hiç kimse zahmetini çekmediği hayatın rahatını yaşayamaz. Öyleyse ahirette rahat etmek isteyen dünyada küçük bir zahmete katlanmalı ya da tembellik döşeğinde ahiret zahmetini göze almalı. Ahiret, cennet, cehennem inancı olan hangi anne baba evladının ahirette perişan olmasını, zahmete maruz kalmasını ister.  Elbette imanlı ve inançlı hiç kimse, hiç bir anne baba istemez.

 

Herkes cennet istiyor, lakin fani dünya hayatı için çalıştığımız sekiz saate mukabil bir günün yirmi dörtte biri kadar ahiretimiz için zaman ayırmıyoruz. Sekiz saat dünya hayatı için çalışan insan elbette bir saatini ebedi hayatına ayırsa çok zaman ayırmış sayılmaz.

 

Herkes cennet istiyor, ama ahiret hayatına gösterilen tembellikten dolayı da kimse ölmek istemiyor. Oysa ki en sevdiklerimiz diğer tarafa gittiler. Kalan sevdiklerimiz de birer birer gidiyorlar. Şayet sevdiklerimizden ayrı düşmek istemiyorsak, ne zaman olacağı belli olmayan ahiret yolculuğuna hazırlanmalıyız. Kabir terminaline bizi yolculayacak olan "iyi bilirdik" diyen yalancı şahitlerin kimseye hiç bir faydası olmayacak. Zira Allah herkesi herkesten daha iyi biliyor. Herkes "kötü bilirdik" diye şahitlik etse Allah iyi biliyorsa önemi yok, herkes "iyi bilirdik" diye şahitlik etse Allah kötü biliyorsa o şahıs için hiçbir faydası yok.

 

Zalimin cenneti, müminin zindanı hükmünde olan ve bizim irademiz dışında istemeden geldiğimiz bu dünya bir gün biz istesek te istemesek te kapanacak ve haydi defol buradan diyerek bizi dünyadan kovacak. Madem öyle, dünya bizi kovmadan biz izzetimizle yola hazır bir vaziyette bekleme salonunda bekliyor gibi olmalıyız ki yola çıkması kolay olsun.

 

Nefis ve şeytanların işbirliği ile tembelliğin bağladığı elimiz ayağımız bizi ahirete çalışmaktan alıkoyuyor. Çok uyuyup, çok yiyor ve çok konuşuyoruz. Lüzumsuz iş ve sözlerle ruhumuzu kirletip, beynimizi bulandırıp kendi ışığımızı söndürüp,yeteneklerimizi köreltiyoruz. Madem öyle elmas cevherimizi kömüre değişmekten kurtarıp kendimizi karanlıklardan kurtarmalıyız.

 

Herkes cennet istiyor,ancak cennet te cennete layık olan insanları istiyor. Kömür cehenneme, elmas ise cennete yaraşır. O halde kalp, ruh ve vicdanları karartıp kömür haline getiren günahlardan kaçmayı en büyük bir vazife bilip,emre itaat etmeyi vazife edinmeliyiz.

 

Herkes cennet istiyorancak kimse ölmek istemiyor. Bütün ruhlar ebedi yaşamak istiyor. Bütün ruhların fıtri olarak ebedi yaşama arzuları bir ebedi alemin varlığına şehadet ediyor.Şayet ebedi bir âlem olmasaydı bile bütün âlemleri yaratan Allah bütün insanların arzusu olan ebedi hayatı yine var edecekti. Zira isteme arzusunu veren Allah, elbette istediklerimizi de hiç şüphesiz verecektir. Her şeyi çift yaratan Allah ahireti de cennet ve cehennemden bir çift olarak yarattı. Herkesi ebedi âlemde cennet ve cehenneme namzet kıldı ve kömür ruhlu olanları cehenneme, elmas ruhlu olanları ise cennete layık kıldı.  

 

Herkes cennet istiyor, lakin cennet herkesi istemiyor. Ruhundaki günah kirleriyle cennet gibi bir mekanı kirletecek durumda olan insanların evvela cehennem hamamının kurnalarında yıkanıp temizlenmesi ve günah kirlerinden arınması lazım ki, temizlerin mekanı olan cennete girmeye layık bir hale gelsin. Malum her lekeyi sabun çıkaramayacağı gibi, günah kirini dahi (tövbe istiğfar ile temizlenmedikçe) ancak cehennem ateşi temizler. 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ali Şahin 16 Temmuz 2024 11:02

    Eline, kalemine, yüreğine sağlık...