İKİ NEHİR

Tarih hiç olmadığı kadar hızla akmaya başladı. Büyük olaylar birbirini kovalar oldu. Kıyamete doğru gidişatın ayak sesleri duyulmaya başlandı. İnsanlığın iki ana eksenini teşkil eden Hak ve Batıl savaşı (ana savaş) ivme kazandı. Tüm tali eksenler kendi mecralarından hareketlenerek ana eksenlere doğru hızla koşmaya başladı. Bu eksenleri konumlandırdığımızda iki ana nehir önümüze gelir. İki ana ekseni temsil eden ve insanların hayat akışlarını sembolize eden iki nehir… Bunlar insanlığın istikametini ve gidişatını resmeder. Bu iki ana nehirden biri Hak olan taraf, diğeri Batıl olan taraftır. “Birinden nur akar, birinden kir akar” Birisi Hakkı temsil eden ve rahmet okyanusuna akan İSLAM nehri… Bu nehir rahmet okyanusundan ta cennet bahçelerine kadar ulaşır. Diğeri ise batılı temsil eden ve gazap okyanusuna akan KÜFÜR nehri… Bu nehir de ta gazap okyanusundan cehennem çukurlarına kadar ulaşır. Bir de menfaatlere ve vaziyetlere göre şekil alan ve iki tarafta da görüntü verebilen ARAF diyarı vardır. Bu diyarda, ekseni ve istikameti değişken olan Araf dereleri vardır. Bunlar da kah o tarafa akar, kah bu tarafa akar. İslam nehri, Allah’ın hükmünü icra etmeye çalışır ve hidayet kapılarına doğru hareket eder. Küfür nehri ise Allah’ın hükmüne muhalefet yaparak tersi yönde hareket eder.

“Bu böyledir. Çünkü Allah Hakkın ta kendisidir, onu bırakıp da taptıkları ise batıldır. Şüphesiz Allah yücedir, büyüktür.” (Lokmân Suresi 30. Ayet)

Hak ekseni doğrultusunda akan İslam nehri, insanlığın kurtuluşunu ve selametini ifade eder. Bu nehirden beslenenler ve buradan su içenler felaha ulaşır, her yönü ile sağlık ve selamete kavuşur, şifa bulur. Bu nehir fıtrat kanunlarına göre akar. Nehrin akışı, nurani bir akıştır, saf ve temiz bir akıştır. Billur ve latif bir akıştır. Burada fani hayat sonrasının dahi iksiri vardır. Ebedi mutlu hayatın ilacı vardır. Batıl ekseni doğrultusunda akan küfür nehri ise, insanlığın zilletini ve felaketini ifade eder. Bu nehir temiz olmayan kan taşır, irin taşır, köpük taşır, cerahat taşır, pis atık taşır. Buradan beslenenler ebedi azaba kavuşur, her zaman hastalıklı olur ve hiçbir zaman selamete ulaşamaz. Çünkü bu nehir fıtrat kanunlarına aykırı olarak akar. Bu nehir, cehenneme benzinle dahi kıyaslanamayacak derecede etkili bir yakıt ihtiva eder ve bu yakıtın ateşi ebediyen devam eder.

“İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlara gelince, Rableri onlara, inanmaları sebebiyle yol gösterir; nimetlerle dolu cennetlerde onların bulundukları yerin altından ırmaklar akar.” (Yunus Suresi 9. Ayet)

“…Kafir olanlar için küfretmekte oldukları şeyler sebebiyle kızgın sudan bir içki ve pek açıklı bir azap vardır.”(Yunus Suresi 4. Ayet)

Tarihin seyrindeki tüm kadim savaşlar hep bu iki eksen üzerinde cereyan etmiştir. Tüm ekonomik ve siyasi savaşların arka planında dahi hep bu iki tarafın mücadelesi söz konusudur. Bugün için bile her şey çok karmaşık gözükse dahi değişen bir şey söz konusu değildir. Kısa ve uzun vadeli tüm proje ve planların ana nedeni bu iki eksenin mücadelesidir. Küfür nehrinin etrafında hayat bulanların ibretlik akıbetinden ders almayanlar bugün de ne yazık ki daha da fazla azgınlığa, delalete ve karanlığa dalmışlardır. Irkçı kavimler, Ad kavmi, Lut kavmi, Semud kavmi, Firavunlar, Ebu Cehiller, Şaronlar ve daha niceleri bu dünyadan gelip geçti ve bu ölümlü dünya kimseye yar olmadı. Bir sineğe dahi hükmü geçmeyen Nemrut gibiler rezil kepaze olarak aşağılanarak yok olup gitti. Nice ibretlik ve sonu hazin olan vakalar tarihin karanlık sayfalarında yer aldı. Günümüzde ise Haçlılar, Siyonistler, Haçlı Siyonist (Evanjelist) yapılar, Lawrens karakterler, katil sürüleri, güç ve kuvvet kullanan zalimler, sömürgenler, karşılıksız para basarak dünyayı kasıp kavuran finansal teröristler, kripto mahluklar, teknolojiyi kötü yönde kullanan baronlar, çocuklardan dahi korkan ve bu masumlara kurşun sıkacak kadar alçalan vahşet filoları, faiz lobileri, gıda teröristleri, fani olmayı hazmedemeyip ölümsüz olmak isteyen ve bu uğurda vampirlik de dahil her türlü pis yolu deneyen mahluklar, kendini asırlardır gizleyen fakat artık açık açık konuşarak siyonizme hizmeti gaye edinen karanlık ve derin büyük aileler, silah baronları, uyuşturucu şebekeleri ve daha birçok kişi, kurum, devlet ve yapılanmalar batıl tarafın yeni temsilcileridir. Bu nedenle küfür nehrine akan ırmaklar ve dereler dolup taşmaktadır. Buradan yayılan pis kokular insanlığı rahatsız etmekte ve havayı kirletmektedir.

Hak ve Batıl savaşı varsa elbette ki bu savaşın ana karargahları vardır. Uğruna mücadele edilen ve kutsiyet arz eden topraklar vardır. Kutsal beldeler, Mezopotamya havzası ve Anadolu toprakları Kürrei Arz’daki kadim savaşların ana merkezidir. Zaten Peygamberler tarihi de hep bu bölgelerde icra olunmuştur. Bu topraklar aynı zamanda kıyamet savaşlarının tecelli etmeye başladığı veya tecelli edeceği beldeler olarak ortaya çıkmaktadır. Mesela en aşırı ırkçı millet olan siyonistlerin Büyük İsrail emeli vardır ve bunun için “Vaat Edilmiş Topraklar” şeklinde hayalleri söz konusudur. Yüzyıllardır bunun için yapılan hazırlıkları vardır. Bu hazırlıkları yaparken tüm batıl eksenler, batıl ırmaklar, batıl dereler ve batıl akımlar ya da batıl akışlar kumanda edilerek onların ana gayesine ve küfrün ana mecrasına yönlendirilmiştir. Böylece küfrün tek millet olarak ortaya çıkması sağlanmıştır. Bunun en güzel örneklerine zaten hemen her gün canlı olarak şahit olmaktayız. Bu hedefler için onlara her şey meşru gelmektedir. Sınırsız zalimlik, sapıklık, sapkınlık, kahpelik, canilik, canavarlık, eşkıyalık, haydutluk, haramilik, vampirlik, sinsilik, iğrençlik, alçaklık ve insanlıktan çıkarak tamamen başka mahluklara dönüşmüşlük hep bu gaye için icra edilmektedir.
Eskiden savaşlar meydanlarda yapılırdı. Güçlü ve uyanık olan kazanırdı. Düşmanlar da belli idi, dostlar da belli idi. İç düşman tehlikesi yoktu. İçten kuşatma yoktu. Mertçe savaşmak vardı. Lakin günümüzdeki savaşların seyri çok değişti. Mertlik bozuldu. İç düşmanla da savaşmak mecburiyeti hasıl oldu. Lakin kalleşliği karakter edinen iç düşmanı tanımak zorlaştı. İşin içerisine Araf derelerinden beslenen arabesk kimlikli piyon zümreler dahil oldu. Hak ekseni, küfre karşı hem iç ve hem de dış düşmanla savaşmak zorunda kaldı. Bu nedenle çağımızda düşman kavramı da güç kavramı da şekil değiştirdi. Konvansiyonel savaşlar etkisini kaybetmeye başladı. Tank, top, tüfek, uçak ikinci plana itildi. Savaş konseptleri de değişti. Haliyle dengeler değişmeye başladı. İşte tam bu noktada kadim devlet akılları da ön almaya başladı. Uyduruk devletler gasp ettiklerini elden çıkarmaya başladı. Meydan muharebeleri, şimdi sanal muharebelere dönüşecek… Şimdilerde oynanan lanetli ırkçılık oyunlarını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Batılın bitmek bilmeyen oyunları devam etmektedir.

Yeryüzünün en medeni toplumlarından biri sayılan Osmanlı imparatorluğu (72 milleti 6 asır bir arada tutan adaletli devlet) batılı temsil eden zalim ırkçıların saldırısına uğrayarak parçalanmıştır. Şimdilerde de batıl güruh, gaflet ve delalet içerisindeki iç dinamikleri harekete geçirerek yeni oyunlar peşinde koşmaktadır. Vatan ve tüm İslam beldelerinin parçalara ayrılması istenmektedir. Oysa yüce Rabbimiz bu konudaki tüm ölçüleri ortaya koymuştur. O’nun Resulü de bu hükümleri açık açık izah etmiştir. Kim lanetli ırkçılığı öne sürüp bozgunculuk ve fitnecilik yaparsa o raydan çıkmış demektir. Batıla hizmetkar olan zalim ırkçıların hastalıklı halleri cihanın ve yurdun havasını kirletmektedir.

“Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Hem de sizi şubeler ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz ki, Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileride olanınızdır” (Hucurât Sûresi 13. Ayet)

“Bütün mü’minler kardeştir; öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakının ki O’nun rahmetine erişesiniz.” (Hucurât Sûresi, 10. Ayet)

“Ey İnsanlar!.. Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız Ondan en çok korkanınızdır.” (Veda Hutbesi Irkçılık Bölümü)

“Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen bizden değildir. ” (Ebu Davud, Edeb, 111 – 112)

Hak eksenini temsil eden İslam nehrinin aktığı tüm maddi ve manevi coğrafyada Allah’a sonsuz tevekkül vardır. Kardeşlik vardır. Birlik ve beraberlik vardır. Fıtrat ekseninde insan ayrımı yoktur. Paylaşma ve bölüşme vardır. Buralarda yüce Mevla’ya tam teslimiyet iklimi hakimdir. Ölümden korku yoktur. Toprağa düşen her şehit, yeniden dirilecek tohumların habercisidir. Lakin batıl ekseni temsil eden küfür nehrinin aktığı tüm bataklık coğrafyasında şeytana tam teslimiyet vardır. Buralardan dünyaya fitnecilik ve bozgunculuk yayılmaktadır. Lakin ölüm korkusu onları mahvetmektedir. Bu öyle bir korku ki, onların bütün ayarlarını bozmaktadır. Korkunun verdiği sersemlik akıllarını yok etmektedir. Onların insani melekelerini tahrip etmekte ve normal bir insan olmaktan alıkoymaktadır.

“Kâfirlerin kalplerine korku salacağız. Çünkü onlar, hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeyi O’na ortak koştular. Onların varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin durağı ne kötüdür!” (Ali İmran Suresi 151. Ayet)

Batılın tüm askerleri ile onların dahili ve harici sefalet ehli zavallı piyonları ne yapsalar boş… Ne yöntem denerlerse denesinler onlar asla başarılı olamayacaktır. Çünkü Hak Taala nurunu tamamlayacaktır. İslam milleti ve onun öncüleri mutlaka galip gelecektir. Hak davanın öncülerine ve korkusuz kahramanlarına selam olsun. Canını, malını ve her şeyini her şartta ortaya koyanlara selam olsun…

Ali Dama

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.