İLMİN SERÜVENİ

Hakikatlerin veya gerçekliklerin kavranılması ve ortaya konulmasına ilim tanımlaması yapabiliriz. İlmin idrak edilmiş haline de (manevi faydaya tahvil edilmiş haline) irfan diyebiliriz. Malumdur ki ilim ikiye ayrılır. Sınırsız mahiyet taşıyan mutlak ilim ve sınırsız mutlak ilimden bir miktar tecelli ederek insanların kullanımına sunulan ve sonsuzluk karakteri taşıyan normal ilim. Mutlak ilim sınırsız, normal ilim sonsuzdur. İlmi faydalı ve faydasız ilim olarak da iki gruba ayırabiliriz. Önemine binaen Kur’anda ilim kökünden türeyen ve ilim ile ilişkili olan kelimelerin zikredilmesi sayısı 750 yi geçmektedir.

İnsanların ulaşmak istedikleri son hedefe ve son merhaleye sonsuzluk olarak bakabiliriz. İnsan ilminin çevrelendiği en üst ve en son sınırları da sonsuzluk olarak kabul edebiliriz. Bu nedenle insanlar için ilim sonsuzdur, gelişim ve teknoloji de sonsuzdur. Ulaşılması, araştırılması ve ifade edilmesi gereken her ne varsa hepsi sonsuzdur ve insan için daha ileri bir menzil yoktur. Sonsuzluk, ulaşılamaz olsa bile insanlar için son nokta manası taşımaktadır. Yüce Rabbimiz ilahi mutlak ilmiyle sonsuzluğun her yönünü kuşatmaktadır ve sonsuz nitelikli ve nicelikli normal ilmi insanlığın hizmetine sunmaktadır. İnsana verilen normal ilim öylesine büyük bir nimettir ki, bu ilim varlık ve yokluk sınırlarına (insan için ilmin son noktası) kadar ulaşabilmektedir.

Sonsuzluk, insan için ufukların son noktası olabilir lakin sonsuzluğun daha da ilerisi vardır. Nedir sonsuzdan daha ileri olan şey diye bir soruyu kendi kendimize sorabiliriz. Veya sonsuzluğu da kuşatan ve ondan da üstün olan şey nedir sorusunu sorabiliriz. Bunun cevabı elbette ki “sınırsız” oluştur. Sınırsız oluş, ilahın ilahlığını hem sonsuz ve hem sınırsız bir şekilde tarif eder. Sonsuzluk, sınırsız olma halinin alt versiyonudur. Sınırsız olma hali mutlak gerçekliğin ve mutlak ilmin bir ifadesidir. Sınırsız olma hali, Allah’ın mutlak ilmini, gücünü ve kudretini temsil eder. Sınırsız olma hali Esmaül Hüsna içeriği ile özdeştir. Esmaül Hüsna, sınırsız olma halini bize anlatmaya yardım eder ve mahiyeti hakkında bilgi verir. Sınırsız olma halini sadece ilahi esma ve sıfatlar en güzel bir biçimde ifade eder. Sınırsız olma durumunda hiçbir kıyas mümkün değildir. Sınırsız olma hali kıyaslar ve benzeşimler üstüdür. Manalar ve anlamlar üstüdür. Çünkü orası ilahi mutlak ilmin tezahür ettiği bir alandır. Eğer bir ilim adamı yüce Allah’ı anlatırken “Yüce Allah sonsuz kudret ve kuvvet sahibidir” derse elbette ki doğru söyler, lakin bu ifade yüce Allah’ı anlatmaya yetmez. Çünkü sonsuzluk kıyaslanabilen, ifade edilebilen bir şeydir. Lakin sınırsızlık çok daha başkadır. Referansı ve kıyası yoktur. Sınırı yoktur. Aklın ulaşabileceği ve mana verebileceği bir şey değildir. Bu nedenle Rabbimizin güç ve kudretini ortaya koyarken sonsuzluk kelimesi çok zayıf ve yetersiz kalmaktadır. Asıl olan ve doğru olan ifade; Rabbimizin SINIRSIZ GÜÇ VE KUDRET sahibi olduğudur.

Madem normal ilim, sonsuzluk karakteri taşıyor o zaman tarihin seyrinde ilmin seviyesinin ve faydasının irdelenmesi gerekir. Yani insanın ilim düzeyi hesaba çekilmelidir. İnsan ilminin zaman akışındaki serüveni ortaya konulmalıdır. İnsan sonsuzluk deryasından ne kadar ilim buldu, ne kadarını kullanabiliyor, varlıklar alemini ne kadar biliyor, cisimler alemini ne kadar tanıyor, fıtrat kanunlarına ne kadar vakıftır, koca evreni nasıl tahayyül ediyor, kuantum alemlerinden haberi var mıdır, manevi varlıklar alemini ve bu alemdeki hayatın gerçekliklerini ne kadar biliyor gibi yüzlerce soru sorabiliriz. İlmin amacı, insanı doğru yola iletmek, insana fayda ve refah sağlamak olduğuna göre insan davranışları acısından durum böyle midir diye sormak gerekir. Faydasız ilmin sonuçları nedir bilmemiz gerekir. Hz Adem’den günümüze ilim ve teknoloji gelişti de insan için değişen ne oldu diye sormamız gerekir.

Yüce yaratıcımız başka emanetlerle beraber (vahiy, sünnet, irade, akıl, kalb vs.) insanlığa sonsuz genişlikli ilmin kapılarını açtı. Lakin insan bu büyük ilme layık olamadı. Çünkü hala evrenin mahiyetini çözemedi. Kainat nizamının kodlarını anlayamadı. Evrensel dengeleri anlayıp kavrayamadı. Hala evrenin boşluklarını dolduran varlıklardan habersizdir. Hala bitkiler aleminin ve hayvanlar aleminin; ne nitelikleri, ne niceliklerini ve ne de hikmetlerini çözemedi. İnsan, hala okyanuslardaki hayatlardan habersizdir. Yerlerde ve göklerde olup bitenden habersizdir. İnsan mikro alemlerden, iç içe olan sistemlerden habersizdir. Hala atomun içerisindeki uzayları keşfedemedi. Hala kuantum alemlerinin sadece küçük bir kısmından haberdar olabilmiştir. İnsan hala çevresine, tabiata, iklimlere mukayyet olamadı. İnsanın ilmi hala teorilerde, felsefelerde boğulmaktadır. İnsan hala oyalanma peşindedir, hala tiyatro çevirmektedir. İnsan, hala maddenin sonsuza kadar bölündüğünü idrak edemedi, hala anti madde ile ilgili bilgilere yeterince sahip olamadı. Her şey enerji kaynaklı olduğu halde (çeşitli aktivasyonlarda) hala enerji sorununu çözemedi. İlim ve teknoloji denen kutsanmış gibi sayılan çağda enerji sorununun çözülememesi insanlığın en büyük ayıplarından birisidir.

Kainat nizamında görevli olan manevi varlıkların görev ve fonksiyonları ile ilgili neden hiçbir araştırma yok. Bütün evrensel hareketlerin (dönme, kayma, helezonik hareket) ve bu hareketleri sağlayan enerjilerin kaynağı neden araştırılmaz. Melekler Alemi, Arş, Kürsi, Burçlar, Sidretül Münteha, Yedi Kat Gök, cennet, cehennem, nur, su gibi kavramlar neden yeterince bilinmez. İnsan gibi sorumluluk taşıyan Cinler Alemi hakkında neden az bir bilgi vardır. İnsanın en büyük düşmanı olan şeytan neden gerektiği şekilde bilinmez. İnsanoğlu en büyük düşmanını tanımaz mı? Ve en önemlisi insan YARATILIŞ GAYESİNİ neden tüm yönleriyle ve boyutları ile bilmez? İnsan, tüm ilimlerin gerçekliğini temsil eden iman hakikatlerine neden uzak durmaktadır? Ve daha milyonlarca soru…

İlmin, pratiğe ve fiiliyata geçmiş, somut nitelik kazanmış ve sahaya yansımış haline teknoloji denilebildiğini ve teknolojinin insana çok büyük faydalar sağlayabildiğini bilmeyen yoktur. İnsan elbette ki maddi ilim seviyesi ile ve teknolojik seviye ile övünebilir. Lakin madalyonun öbür yüzüne de bakmak gerekir. Günümüzün genel bir fotoğrafına bakmak gerekir. Mesela diyebiliriz ki, madem ileri teknoloji çağındayız, milyarlarca insan neredeyse iki yıldır bir gram virüsle neden başa çıkamamaktadır? Bütün sosyal yapıları, ekonomik sistemleri, dini ve kültürel etkinlikleri yoğun şekilde etkileyen bu virüs neden bertaraf edilememektedir? Bu nasıl bir ilimdir, bu nasıl bir teknolojidir? Bu nasıl bir acziyettir böyle… Teknoloji baronları nerededir? Neden her kafadan ayrı ayrı sesler yükselmektedir?

Teknoloji ve uygarlık çağı sapkınlık ve sapıklık çağı mıdır? İnsan ilmi, insanlığın karşıtlığı mıdır? Mesela, fıtratın tüm yalın gerçekliğine rağmen neden hala evrim ve mutasyon oyunları oynanmaktadır. İlim adına evrim dayatanların evrimin evreleri hakkında tek bir denge denklemi yazabileni çıkmış mıdır? Evrimcilerin bir haklılık payı varsa; maymun odaklı ileri yapısal dönüşümler ve geri yapısal dönüşümler veya tekamüller neden devam etmemektedir? Eğer ilim ve teknoloji insanın eşrefi mahluk olduğunu hala anlayamamışsa bu ne biçim ilimdir, bu ne biçim teknolojidir? İlim ve teknoloji geliştikçe insanlık neden vahim cehalet peşinde koşmaktadır? Bu nasıl bir zavallılıktır. Lut kavminin helak olduğu cinsiyet oyunları neden tüm dünyayı istila etmeye başlamıştır. Bu mudur ilim, bu mudur teknoloji? Teknoloji çağı, medeni uygarlık çağı demek sapıklıkmıdır? İletişim teknolojileri, gen teknolojileri, nükleer teknolojiler, bilgi teknolojileri, finansal teknolojiler, uzay teknolojileri, tarımsal ve biyolojik teknolojiler, ileri yazılım teknolojileri ve benzeri teknolojilerle temayüz edenler neden bir çeşit tanrıcılık oyunu oynamak istemektedir? Neden insanlığa fayda öne çıkmamaktadır? İlmin sonsuzda biri gibi ulaşabildikleri düşük seviyelerle ne yapmak istemektedirler? Acaba insan, ilim deyince hakikatlerden yoksun katranlara bezenmiş bir cehaleti mi anlamaktadır? İnsanın karakterine, özgürlüğüne, biyolojisine, fizyolojisine, ahlakına, maddi ve manevi benliğine istikbaline gelen tehditler çağdaş ilim ve teknolojiden mi sayılmaktadır?

“Arzularını tanrı yerine koyan, Allah’ın bilgisine rağmen (sapmayı tercih ettiği için) kendini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi bir tasavvur et! Allah’tan sonra onu kim yola getirecek? Düşünmüyor musunuz?” (Casiye Süresi 23. Ayet)

İnsan, ilimden gerçek manada nasiplenemedi. Hayatın en büyük gerçekliği olan KULLUĞUNU idrak edemedi. İlim ve teknoloji, çağdaş uygar yobazların ağzında sakız oldu. Okumuş cahiller ortalığı istila etti. İlmi, kötü filme ve şeytani tiyatroya çevirdiler. Her türlü istismar olağanlaştı. İnsan cehaleti, insanı insana mahkum etti, muhtaç hale getirdi, kulu kula köle yaptı. İnsan, insanı gaye yerine koydu. İnsan hayatı zatların iki dudağı arasına hapsedildi. Zatlara istisnasız bir teslimiyet hasıl oldu. Nice vahametler ortaya çıktı. İstismarcılara, sahtekarlara, sapıklara ve sapkınlara meydan açıldı. İlim ve teknoloji çağı sanılan çağ, tam bir cahiliye çağına dönüştü. İlmin onuru büyük yara aldı. İlmi temsil eden madalyonun öteki yüzünde çok büyük bir travma oluştu. İnsan, hüsrana uğradı, ziyan oldu, kendine yazık etti…

“Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr Suresi)

Ali Dama

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.