İSLAMİ CEMAATLERİ SEVELİM

İstiyorum ki, bizim tavrımız ne ise sizin de tavrınız da öyle olsun. Tüm müminleri ve müslüman kardeşlerimizi seviyoruz biz.

 

Bütün mümin kardeşlerimizi, Allah’a ve Resulüne iman eden kardeşlerimizi sevelim.

Onların bir hatası olduğu zaman da hatalarıyla beraber sevelim onları…

 

Çünkü sevapları var, Allah’ın rızasına muvafık olarak yaptıkları bazı şeyler var.

Peki, “Hata yapıyor? ...

 

” Doğru, hata yapıyor, ama bizler de yapıyoruz. O halde ne diyeceğiz onun hakkında? Sağda solda konuşmak yerine, elimizi açıp,

 

“Ya Rabbi, bu mümin kardeşlerimi ıslah et, beni de ıslah et, onların hatalarını aff u mağfiret et.” Diye dua etmemiz lazım. O zaman melekler senin için ne diyecekler? “Ya Rabbi ona da aynısını ver.”

 

Ben dua edince, melekler ne diyecek benim için?

Diyecekler ki, “Sana da öyle olsun. Seni de Allah aff u mağfiret etsin. Seni de Allah ıslah etsin.” İşte, melekler böyle dua edecekler, meleklerin dualarına mazhar olacaksınız.

 

Orada burada müslümanlar hakkında konuşuyorsun, ne fayda gördün bu konuşmalardan? Hiç…

Günahtan başka bir şey yok! Ama o gıybetin yerine, o boş konuşmanın yerine, eğer dediğimiz gibi yaparsak meleklerin dualarına mazhar olacağız.

 

Sen, o arkadaşından daha fazla sevap kazanmış oluyorsun. Daha kârlı oluyorsun, menfaatli oluyorsun. Çünkü sen ona dua ediyorsun, melekler de sana dua ediyorlar. Böyle güzel bir menfaat var.

 

Onun için diyorum ki, bizler müslüman kardeşlerimizle iyi geçineceğiz. Herkes bunu bilsin, böyle olacağız, böyle olmaya çalışacağız.

 

Kesinlikle hiçbir cemaatin aleyhinde konuşmayalım. Doğru değildir bu. Bizler yapmamaya özen gösteriyoruz , siz de yapmayın. Bin onlara dua ediyoruz , siz de dua edin. Birbirimize dua edelim. Menfaatli olan şeyleri yapalım.

 

Nefsin terbiye edilmesi

İnsan nefsi, kendisini hür ve serbest ister, kendisine hiç karışanı olmadan, dilediği tarzda hareket etmeyi fıtrî olarak arzular.

 

Mahiyetindeki âcizlik ve zayıflığı, kusur ve hatâları hiçbir vakit görmeye yanaşmaz. Hadsiz nimetlerle beslenip yaşatıldığını, terbiye olunduğunu asla düşünmek istemez. Üstelik, servet ve iktidarı da varsa, gaflet içinde, ilâhî nimetleri, gâsıbâne ve hırsızcasına hayvan gibi tutar.

 

Ådeta demirden bir vücudu, ölümsüz bir hayatı varmış, gibi bütün varlığıyla dünyaya sarılır, birçok kötü ahlâk ve günahlar içinde yuvarlanıp gider.

 

İşte Ramazan-ı şerîf’te tutulan oruç, en zengininden en fakirine, en gafilinden en mütemerridine kadar herkese, nefsinin gerçek mahiyetini gösterir.

 

Hiç kimsenin kendi nefsine mâlik olmadığını; Allah’ın izni ve emri olmadan hiçbir şey yapılamayacağını hatırlatır. Oruç sayesinde nefsin ne derece zayıf ve âciz olduğu, demirden sanılan vücudun ise, ne kadar çürük ve dayanıksız bulunduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar.

 

Nefsinin gerçek mahiyetini bu şekilde görüp idrâk eden insan, artık başıboşluğu, serseriliği, nefsine itimat ve gururu bir tarafa bırakarak hakikî vazifesi olan şükür ve kulluk görevini omuzlarına yüklenip; kötü ahlâktan, günah ve sefahatlerden vazgeçer.
 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ahmet Çetin 05 Ağustos 2024 14:26

    Merhaba yazınızı okudum çok doğru sözcükler kullanmış siniz.. umarım ummedi müslüman kullar , yeni nesil bu sözcüklere göre bir yaşam vakti yasaya bilir ..