Kainatı her yönü ile inceleyen ilim dalına kozmoloji dendiğini bildiğimize göre bu ilmi tüm ilimler içerisinde en zor, en muamma, en girift ve en gizemli ilim dalı olarak kabul edebiliriz. Çünkü kainat en karmaşık, en bilinmeyen ve en öngörülemeyen sonsuz büyük bir varlıktır. Kainat dediğimizde, iç içe varlıklar topluluğu ve sistemler manzumesi akla gelir. Tüm mevcudat, kainat yurdu içerisinde neşvünema bulmaktadır. Onu tek bir varlık olarak da düşünebiliriz ve onu aynı zamanda sonsuz adet varlığın bileşeni olarak da düşünebiliriz. Onu sonsuz büyük olarak kabul ettiğimiz gibi aynı şekilde onu sonsuz değişken boyutlu olarak da tahayyül edebiliriz. O öyle bir varlık ki her şeyi ile olağanüstü, hayaller ötesi, hesap ve dengeler ötesi, ilimlerin suskun kaldığı mükemmeliyetler üstü, idrak ve izanların erişemeyeceği, sonsuz hayranlığa ve güzelliğe layık bir varlıktır. O, bu haliyle Rabbimizin kudret ve azametini tüm güzelliğiyle, heybetiyle ve görkemiyle bize göstermektedir.
Kozmolojinin ve teorik fiziğin en zor konularından biri kainatın genişliği konusudur. Evrensel genişleme; iki cisim arasındaki mesafenin zamana bağlı bir şekilde artması olarak tanımlanabilir. Genişlemeyi, kainatın içerisinde bir ölçek değişimi olarak da kabul edebiliriz. Bu konunun daha iyi anlaşılması için sağlam düşünce temellerine ihtiyaç vardır. Bunun için öncelikle hatırlamamız gereken bazı kavramlar vardır. Onlar bilinmeden yapılan tüm yorumlar havada kalır. Bu kavramlardan biri elbette ki sonsuzluk kavramıdır. Madem kainat sonsuz genişliklidir diyoruz o zaman sonsuzluk nedir sorusunu da bilmemiz gerekir. En kısa bir tanım yapacak olursak; varlık ve yokluk sınırlarının çakıştığı noktaya sonsuzluk tanımlaması yapabiliriz. Kainatı oluşturan varlıklar aleminin, vücut bulmadan önce yani yok hükmünde iken yüce Allah’ın dilemesi ve “OL” şeklindeki nidasından önceki halini zamana bağlı bir başlangıç sınırı olarak kabul edebiliriz. İlahi tasavvurun tezahür etmesi yani varlıklar aleminin vücut bulması halini de bir sınır olarak kabul edebiliriz. İşte bu iki sınırın çakıştığı nokta sonsuzluk sınırları olarak telakki edilir. Varlık ve yokluk sınırlarının sıfır ortak paydasında çakıştığı noktaya sonsuzluk denmesinin sayısız hikmetleri vardır. Bu noktaya var olma ve yok olma noktası da diyebiliriz. İşte bu nedenlerden dolayı kainatın sonsuzdan daha fazla genişlemesi mümkün değildir. Onun genişleme sınırları sonsuz olma vasfı ile çevrelenmiştir. Sonsuz olma vasfının sınırsız olmadığını ve sonsuzluğun sonlu bir kavram olduğunu mutlaka bilmeliyiz. Haliyle kainat da sonsuza kadar geniş olan lakin sonu olan bir varlıktır. Sonsuzluk, varlık ve yokluğun kesiştiği bir nokta olmakla beraber aynı zamanda yüce yaratıcının SINIRSIZ olma temel vasfının sonsuzda biri bile olmayan bir alt kümesi olarak kabul edilmelidir.
“Gökleri ve yeri, örneksiz yaratan O’dur. Bir şeyin olmasına karar verdi mi onun için sadece “Ol!” der, o şey oluşur.” (Bakara Suresi 117. Ayet)
Evrenin ya da kainatın genişlemesi dendiğinde ne anlamalıyız? Genişleme ile patlamanın (Big Bang teorisi) bir ilgisi var mıdır? Bu genişleme zamana bağlı bir genişleme midir? Kainatın genişlemesinden kastedilen şey, kendi içerisindeki genişlemenin sonsuza kadar uzanabilmesi midir? Elbette ki bu soruların ve benzerlerinin bir cevabı vardır. Her şeyden önce kainatın azami bir genişlikte olduğunu, sonsuzluktan daha fazla genişleyemeyeceğini ve asıl genişlemenin kendi içerisinde adeta sonsuza kadar zumlanmış elastik gibi bir genişleme olduğunu bilmemiz gerekir. Uzayıp, kısalabilen, derinlere inildikçe daha çok derinlere inilebilen, uzay içerisinde nice iç içe uzaylara erişebilen, teorik mümkünatlı ve mukayeseli her ölçeğe cevap verebilen, varlık ve yokluk arasındaki her mesafeye hükmedebilen bir genişlik… Mesela, atomun içerisinden sonsuz genişlikli bir uzay elde etmek mümkündür. Aynı şekilde tüm kuantum alemlerinden de geniş uzaylara ulaşabiliriz. En büyük kozmik alemlere kadar da ulaşabiliriz… Çünkü kainat sonsuz adet alt birimlerden oluşan bir modeller manzumesidir. Neresinden gidersen git sonsuza kadar genişlikte yolun vardır. Her açtığın kapıdan sonsuz adet kapı açılır. Mekansal ve zamansal tezahürlerin bütün toleransları da dahil, her türlü hareket serbestisi doğrultusunda tezahür eden bir genişlik… Yani sonsuz küçüklüğe kadar ve oradan da sonsuz büyüklüğe kadar her türlü sonsuz zumlamanın yapılabildiği bir genişlik… Yokluktan var olana doğru bir seyahat yapıldığında var oluşun ve genişlemelerin tüm aşamaları, tüm varyasyonları, tüm iç içe sistemleri, izafi mesafeler ve benzeri tüm hakikatler rahatlıkla anlaşılabilirdir.
“Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz genişletmekteyiz. Yeri de biz döşedik; güzel de yaptık! Her şeyden çift çift yarattık, inceden inceye düşünesiniz diye.” (Zariyat Suresi 47- 49. Ayetler)
Kainatın kendi içerisindeki genişlemeyi ve genişleme hızını anlayabilmek için mutlak surette kütle hız ilişkilerine bakmakta fayda vardır. Malumdur ki kütle küçüldükçe hız artar ve sonsuz küçük bir kütleye ulaşıldığında hız sonsuz büyük bir mertebeye ulaşır. Bu nedenle her genişlemeden elde edilen uzaylarda kütle azalmakta hız büyümektedir. Kainattaki her şeyin hareket halinde olduğunu ve bu hareketlerin evrensel nitelikli ana başlıkları taşıdıklarını da aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu hakikatler ekseninde denilebilir ki, kainatın genişleme teorisi ile maddenin sonsuz küçük bir parçacığa kadar bölünmesinde tam bir korelasyon vardır. Bu iki hakikat tam da örtüşmektedir. İşte bu durum, kurulan düşünce sisteminin doğruluğunu da ortaya koymaktadır.
Var olan varlıklar ve cisimler arasında, reaksiyonlar, halden hale dönüşümler, değişimler, etkileşimler, birleşmeler ve ayrışmalar söz konusudur. Genişlemeyi de bu kategoride değerlendirmemiz gerekmektedir. Sonsuz genişlikli evrenin yaratılış sırasına göre biçimlenmesi için değişik tepkimelerden söz etmek mümkün görülmektedir. Yerlerin ve göklerin ayrışması gibi. Tüm varlıkların kökeninde neşvünema bulan enerjilerin çeşitli aktivasyonlarda ortaya çıkması ve tezahür etmesi gibi. O halde bu oluşumlar sırasında muhtelif patlamaların veya çok daha başka şekillerdeki oluşumların ihtimal dahilinde olduğunu bilmiş olmalıyız. Tüm bunların yoktan var olduktan sonra meydana geldiğini özellikle bilmemiz gerekmektedir. Yani kainatın ilk ortaya çıkışında, ilk yaratılışında patlama türü hadiselerin meydana gelmesi mümkün görülmemektedir. Kainatın nizamata kavuşması, tasnif edilmesi, görev ve fonksiyonların ortaya çıkması aşamasındaki yaratılış evrelerinde ihtimal dahilinde olanlar ile ilk yaratılışı birbirine karıştırmamamız gerekmektedir. Yani tüm patlama ve benzer teoriler zaman ve mekanın yaratılmasından sonra tezahür etmeye başlamıştır. Yoktan varoluşa geçiş sırasında iddia edilen patlamaların bir gerçekliğinin olması zor görülmektedir. Zaten buna da gerek yoktur. Çünkü varoluştaki yaratılışta, sonsuz boyut, sonsuz bileşen, maddi olgular, manevi olgular, mana ile etkileşimler ve esmanın muayyen seviyelerde yansımaları ve tezahürleri vardır. Yaratılışın nurani ve ruhani olan tarafları da vardır. Tüm bunları patlama teorileriyle izah edebilmemiz mümkün görülmemektedir. Patlama teorilerini bir genişleme fikrinden ziyade nizamatın kurulmasına yardımcı etkiler olarak değerlendirmekte fayda vardır. Çünkü kainat ilk yaratıldığında zaten sonsuz genişlikli olarak yaratılmıştır. Bunun daha ilerisi ve gerisi yoktur. Genişlemeyi, kendi iç düzleminde bir cismin uzaması yani ölçeklendirilerek alt birimlere, uzaylara ve sistemlere ayrılması olarak görmeyen düşüncelere itibar edilmemelidir.
“İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” (Enbiya Suresi 30. Ayet)
En büyük yalanların ve yanlışların ilim alanında söylendiği su götürmez bir hadisedir. Tüm bunlar, ilim alanındaki acziyetin ifadeleri olarak ortaya çıkmaktadır. Tıpkı evrim dedikoduları gibi evrenin genişlemesi ile ilgili uydurulan karanlık madde ve karanlık enerji gibi kavramların bilime kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Bu sözde kavramlar üzerinden mutlak hakikatlere ulaşma şansımız hiç yoktur. Bu nedenle saf, özgür ve özgün orijinal düşüncelere ihtiyaç vardır. Kainat genişliyor dediğimizde bunun tüm alt yapısının ortaya konulması gerekmektedir. Zira hem bilimselliğin ve hem bilinmez karanlıkların bir arada olması mümkün değildir.
Kainat her haliyle dengededir. Her haliyle bir bütündür. En ücra köşesindeki bir hadise tüm kainat ile ilintilidir. Hiçbir şey birbirinden sorumsuz ve kopuk değildir. Tüm varlıklarda kesintisiz komşuluk ilişkisi vardır. Hiçbir şey birbirinden bağımsız ve müstakil değildir. Her bir varlık diğer bir varlıkla kaimdir. Yani kainatta mutlak bir nizam ve intizam vardır. Bu nedenle mevcut kainata yeni eklentiler, ilaveler ve değişimler düşünmek fıtrat gerçekliği ile bağdaşmaz. Sadece var olanların zamana bağlı rollerinde değişkenlikler söz konusu olabilir. Bu nedenle var olan bir düzen için yeni mekânsal genişlemeler var demenin evrensel genişleme kavramına uymadığını söylememiz gerekmektedir. Çünkü reaksiyon ve etkileşim halinde bir denge bulmak, nizam kurmak ve bunun sürdürülebilir olduğunu kabul etmek imkan dahilinde değildir.
Elbette ki yüce yaratıcımız neyi dilerse istediği gibi yaratır, istediği gibi düzene sokabilir. Onun tasarrufu sınırsızdır. Yüce Allah bize ilim nimetini verdiği gibi onun tüm disiplinlerini de bize ikram eylemiştir. Bu nedenle tüm maddi ve manevi ilimlerin her biri birbiri ile örtüştüğünü bilmemiz gerekir. Sonsuz küçük bir parçacık olan maddenin ana nüvesinden sonsuz büyük genişlikli olan evrenin son ufuklarına kadar her şey birbirine şahitlik etmektedir. Aklın yolu, ilmin yolu, Hak ve hakikatin yolu birdir. Her şey tevhidi işaret etmektedir… Eksiksiz, kusursuz ve benzersiz bir şekilde yaratan, yaşatan, nizam kuran ve yok eden yüce Allah’ın şanı ne yücedir…
Ali Dama