Gece yatmak üzereyim,pijamalarımı bir türlü bulamıyorum….
Sabahları kalkarım,pijamalarımı üzerimden sıyırıp,odanın ortasına bırakır,kıyafetlerimi giyer,odadan çıkarım,karım da pijamalarımı yerden alır,katlar,bir yere koyar..
O “bir yer” her gün değişir..
Bazan katlar,başucuma yastığın yanına koyar,bazan ayakucuna koyar,bazan yatak odasındaki sandalyenin üzerine koyar,bazan kapının arkasına asar,bazan altını başka bir yere,üstünü başka bir yere koyar,bazan da götürür balkona koyar..”Niye böyle yapıyorsun?”diye sorunca da “Senin için” der.”Pijamalarını ararken hareket etmiş,spor yapmış olursun…”
Yine arıyorum pijamalarımı,bulamıyorum..
Aslında pijamasız da yatabilirim,hava soğuk değil ama pijamalı yatmayı seviyorum..Pijama bana üniforma gibi geliyor..Altlı-üstlü,çizgili pijamalarımı giyiyorum,yatıyorum,daha ciddi,daha seviyeli,daha resmi rüyalar görüyorum..Pijama giymeden yatsam,çıplak bir yerime rüzgar vursa,olmadık rüyalar görürüm,bana yakışmaz..
Ben rüyamda bile ciddi olmayı severim…
Pijamalarımı bulamayınca,mutfakta bulaşık yıkayan karıma seslendim,
— Hayriye,pijamalarımı bulamıyorum!…
–Ne dedin,duyamadım???…
Böyle olur genellikle..
Seslenirim,ilk seferinde anlamaz “Ne dedin,duyamadım” diye cevap verir.Ben de bunu bildiğim için,nasıl olsa ilk seferinde anlamayacak diye,yüksek sesle bağırıp ses tellerimi yormam.İlk sesleniş “Birazdan sana daha yüksek sesle seslenip bir şey soracağım,hazır ol” anlamına gelir..
— Pijamalarımı bulamıyorum!..
— Nereye koyduysan,oraya bak..
“Nereye koyduysan oraya bak” çok anlamlı bir sözdür ama koyan sen değilsen bakmak da boşunadır…
Gardrobun üst bölmesindeki katlanmış yatakların,battaniyelerin arasına baktım,bulamadım pijamalarımı ama başka bir şey buldum..
Bir defter….
Bildiğimiz bakkal defteri…
Bölmenin dibinde,yatakların altında…
Defteri aldım,kapağını çevirdim,ilk sayfada şöyle yazıyor:
“HAYRİYENİN GÜNLÜĞÜ…”
Allah Allah?….
Hayriye kim?.Karım…
Bu nedir?.Günlük…
Yani?..
Karım günlük tutuyor…
Hiç olmayacak bir şey varsa o da,elliiki yaşında,hayatı dört duvar arasında geçen bir ev kadınının günlük tutmasıdır…
Ne tutuyor?..Neyi tutuyor?..Nasıl tutuyor?..Tutacak ne var?..Ne yazıyor,ne anlatıyor?…
Çevirdim sayfayı,üste tarih atmış :
” 27 Eylül 2015…”
“Bu sabah saat yedibuçukta kalktım,Burhan’ın kahvaltısını hazırladım,dükkana gönderdim,sonra masayı topladım,akşamdan kalan bulaşıkları yıkadım,çamaşır yıkadım,temizlik yaptım,yemek yaptım,akşam oldu,Burhan geldi,yemek yedik,televizyon seyrettik,yattık….”
Hepsi bu kadar…
İkinci sayfayı çevirdim :
” 28 Eylül 2015…”
“Bu sabah yedibuçukta kalktım,Burhan’ın kahvaltısını hazırladım,dükkana gönderdim,sonra masayı topladım,akşamdan kalan bulaşıkları yıkadım,çamaşır yıkadım,temizlik yaptım,yemek yaptım,akşam oldu,Burhan geldi,yemek yedik,televizyon seyrettik,yattık….”
“29 Eylül 2015..”
“Bu sabah yedibuçukta kalktım,Burhan’ın kahvaltısını hazırladım,dükkana gönderdim,sonra masayı topladım,akşamdan kalan bulaşıkları yıkadım,çamaşır yıkadım…..”
“30 Eylül 2015..”
“Bu sabah yedibuçukta kalktım,Burhan’ın kahvaltısını hazırladım,dükkana gönderdim,sonra masayı topladım……”
“1 Ekim 2015…”
“Bu sabah yedibuçukta kalktım,Burhan’ın kahvaltısını hazırladım…..”
“2 Ekim 2015..”
“Bu sabah yedibuçukta kalktım….”
Hep böyle…
Bütün defter baştan sona hep aynı…
Ne bekliyordum ki?..
Hayatı dört duvar arasında geçmiş bir ev kadını,bir de ben : Beş duvar…
Nasıl utandım anlatamam..
Ben,bir kadınla evlenmemişim,resmen,bir insanı esir almışım,kendime köle yapmışım..
Sayfalar boyu hep aynı şeyler..Hiç dışarı çıkarmamışım,hiç,bir yere götürüp değişik birşey yaşatmamışım karıma..
Gittim yanına,
— Hayriye,biz seninle en son ne zaman dışarı çıktık?
— Valla hatırlamıyorum ki Burhan…Bi darbe olduydu hani,askeri darbe..Kaç yılındaydı o?..
— 1980 darbesini mi diyorsun?..
— O muydu,1960 yılındaki miydi,tam hatırlamıyorum..
— Saçmalama,o tarihte hayatta bile değildik…
— O zaman 1980’di…Ben sana sormuştum “Beni niye hiç dışarı çıkarmıyorsun,niye bir yere gezmeye götürmüyorsun” diye,sen de bana “Sokağa çıkma yasağı var ” demiştin,ben de bişey demedim sonra…
— Ben seni 1980 yılından beri hiç dışarı çıkarmadım mı?..Gezmeye,eğlenmeye götürmedim mi?..
— Olsun Burhan..Ben iyiyim böyle..Dertler benim,mutluluk senin olsun…
— Anlamadım??
– Yok,az önce yemek yaparken bu şarkıyı söylüyordum,sen gelince yarım kalmıştı,bitireyim dedim..
— Allah benim belamı versin Hayriye!..
Ne yapmışım sana böyle?..
Sen benim kölem değil,karımsın..
Artık esir hayatın bitti..Dükkanı satıyorum,birikmiş paramız da var,hemen tatile çıkıyoruz..
Sen nereye istersen…
Kendimi sana affettirebilmek için bundan sonra ben senin kölen olacağım.Nereye gitmek istersen,ne yapmak istersen,oraya gideceğiz,onu yapacağız…
Dediğimi de yaptım..
Tatile çıktık..
Varımı yoğumu karımı mutlu etmek,kendimi affettirebilmek için harcadım..
Sonra eve döndük..
Aradan bir hafta geçti,yine aynı yerde karımın günlüğünü buldum…
İlk sayfaya şöyle yazmış :
” Planım tuttu…Günlüğümü Burhan’ın bulabileceği bir yere koydum.Günlüğü buldu,okudu,kendisini suçladı…Yaptığım pek hoş bir şey gibi görünmese de,sonucu benim açımdan çok iyi oldu…
Şimdi bu yazdıklarımı Burhan görmesin diye yırtıp atacağım,yanlış anlama sevgili günlük,görüşürüz,hoşçakal….”
Benim zavallı sevgili karım…
Meğer numara yapmış,beni tuzağa düşürmüş..
Dinletemediği derdini,bir de yazarak,duygu sömürüsü yaparak anlatmış.Yaptığı üçkağıdı da,günlüğüne yazmış,o sırada kapı mı çalındı,odaya ben mi girdim,ne olduysa,aceleyle kapatmış,sonra da unutmuş…
Hiç kızmadım..
Kızmaya hakkım mı var ki kızayım?..
Ne talihsiz bir kadınmış ki,benim gibi bir hıyara düşmüş..
Ama çok kararlıyım..
Bundan sonra onu karım olarak,kadın olarak değil,insan olarak göreceğim..
Öyle de yapmam gerekir zaten..Çünkü,ilkönce insanız…
Şimdilik yazacaklarım bu kadar sevgili günlük,görüşürüz,hoşçakal…….