Kendimi arıyorum... ama bulmak mı? Hayır, orada gizlenmiş bir direnç var, bulmak istememekten öte bir his, sanki kendimden kaçmak daha güvenli. Beni kayboluşun içinde sürükleyen bir akıntıdayım, yalnızca arar gibi yaparak zamanın rüzgarına bırakılmış bir yaprak misali, savruluyorum. Aslında bulabilirdim, biliyorum. Fakat kendimi gerçekten bulursam yüzleşmem gereken bir ben var. Şu an yaşadığım, anlamlı bir eylem değil, sadece oyalanış. Sanki içimdeki boşlukta süzülen bir ben, varla yok arasında kalmış bir yanılsamanın esiriyim. Görmemem gereken bir hakikatin çevresinde dolaşıyor, farkına varırsam parçalanacak tüm o kurduğum gizli senaryoları göz ardı ediyorum. Kendimi sakladığım o sis perdesi bana bir güvence sağlıyor, bulmaya kalksam onca katman, onca hayal yıkılacak.
Bulmak istememenin içindeki rahatlık var, tembellik değil yalnızca, bir çeşit sükunet. Beni bulmak neye sebep olurdu, hangi derin yaralarımı yeniden kanatırdı? Belki kendimden kaçmam bu yüzden: bulursam kendimi yüzleşeceklerimden kaçmak zor olacak. Zamanı hesapsızca harcıyor, topu sürekli dışarı atıyor ve oyunu uzatıyorum, hep erteliyorum. Zamanın geçmesiyle sorunların üstünden aşacağımı, bir bilinç kazandıracağını düşünüyor gibiyim. Fakat yine biliyorum; zamanı böyle boşa savururken, harcadığım aslında kendimim. Bu oyalayış, bir kendini kandırma sanatı, zamansızlığı yaratmak için zamana oynamak... Kendimi bulur gibi yapıp duruyorum, fakat asıl amacım sadece zamana yenik düşmeden onu boşluğa çekmek. Kayboluşta rahatlık buluyorum belki, ama bir yandan zamansızlık korkusu sarıyor beni; çünkü bilincin farkında olmamak kolay bir kaçış ama yine de insan kendini kandıramıyor.
Çelişki bir sarmal gibi sardıkça, o zamansızlık içinde biriken bu boşluk daha ağır geliyor. Zamanın içinde geçip giden her an, farkında olmadan beni yitiriyor. Ama zamanı durdurmak, onu yok saymak korkutur; bir insan düşüncelerine esir kaldığında, zamanın akışını fark etmeyi bırakır, anlamsızlık bir uçuruma dönüşür. Ve günlerin geçişini beklerken, bir yandan da bitişini kabullenememek... Paradoks değil mi bu? Herkes sonsuzluğu ister ama aynı zamanda tükenmez gibi hissettiği zamanı hoyratça tüketir. Ömür tükenir, geriye bir şey kalmaz.
Kendimi bir bulsam... Düşündüğüm her şeyi alt üst edecek cümlelerim var, dilimde söyleyemediğim tüm o gerçekler birer birer dökülmeye hazır. Ulan Sebo, ne ara kaybettin kendini böyle! O kadar işledik, o kadar düşünceyle dolandık, peki şimdi neredesin? Kendimi bilmeden arıyor gibi yapıyorum. Kendimi bulmanın açacağı yolları biliyorum ve belki bu yüzden kayboluşta huzur buluyorum.