Sevgili okurlar; bu yazımı dikkatle okumanızı isterim.
Nedeni ise; bu yazının, Venezuela’daki yaşam ile ülkem deki yaşamın birbirine benzemeye başlayıp başlamayacağı hususunda görüşlerinizin oluşmasına yardımcı olacağı kanısındayım.
Bir Güney Amerika ülkesi olan Venezuela İspanyol kolonicilerinin yerleştikleri ilk bölgelerden biridir.
Resmi adı Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti’dir. Venezuela halkı kolonicilere karşı uzun süren bir bağımsızlık mücadelesi vermiştir.
Ancak ülke, 1522 yılından 1821 yılına kadar İspanyol yönetiminde kalmıştır. Ünlü komutan Simon Bolivar önderliğinde Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru, Büyük Kolombiya adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
Tam bağımsızlığını 1830 yılında kazanan Venezuela, o günden bugüne birçok siyasi krizle karşılaşmıştır. Askeri darbeler, ekonomik krizler, otokrasiler ve isyanlar ülkenin kaderi haline gelmiştir.
Bunun yanında ülke dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olmasına rağmen bugünkü diktatör sayesinde halk açlık ve sefalet içerisinde yaşamaktadır.
(Karakas’ta bulunan Türk Büyükelçiliği Calle Kemal Atatürk no: 6 Quinta Turquesa, Valle Arriba, 1061 Caracas, Venezuela adresindedir. Mustafa Kemal Atatürk Venezuela’da da tanınmaktadır.)
Gelelim asıl konuya:
Venezuela Dünyanın en zengin Petrol rezervine sahiptir.
Suudi Arabistan’ın bile 265 milyar varil petrol rezervi varken, Venezuela’nın 295 milyar varil petrol rezervi var.
O halde bu halkın Kanadalılar kadar müreffeh bir hayat yaşamaları gerekirken, iktidarı ele geçirmiş bulunan Diktatör Maduro sayesinde açlık, yoksulluk ve perişanlık içerisinde yaşamasına ne demek gerek!..
Çünkü Venezüella başkanlık sistemi ile yönetilmektedir.
Başkanlık sistemi böyle bir şey midir?
İnşallah bizdeki Başkanlık sistemi netice de Venezuela’dakine benzemez.
Hugo Chavez 1998 yılında Başkan seçilmişti.
Başkan, kendisine taraftar toplamak ve kendisini sevdirmek için yoksul, cahil ahaliyi seçmişti. Onlara gıda kolileri dağıtıyor, gariban mahallelere sağlık ocağı açıyor, devletin kaynaklarını istediği gibi kullanıyordu.
Cahil ve yoksul halk Hugo Chavez’i halkın kurtarıcısı olarak görmeye başlamışlardı.
Hugo iktidarının daha da sağlam zeminlere oturması için zaman kolluyordu. Zamanı geldi, Anayasayı değiştirip istediği hukuki değişiklikleri yaparak gücü eline geçirdi. Artık onun Başkanlıktan indirilmesi mümkün değildi. Bundan sonra, yoksul ve cahil halkın onu sevip sevmemelerinin de önemi yoktu.
Şimdi sıra karşısındaki muhalefete gelmişti.
Muhalefeti susturdu, iş dünyasına yaptığı baskı ile onları sustalı maymuna çevirdi. Basını kontrolü altına aldı. Baskı gittikçe artıyordu.
Ülkeden 1.5 milyon insan bu baskıya dayanamayarak kaçtı.
Kendisini alkışlatabilmek için twitir’den kendisini takip eden üç milyonuncu takipçisine ev hediye ediyordu.
Petrol geliri halkın refahına kullanılmıyor, kendisinin ve yandaşlarının kasalarına akmaya başlamıştı.
Yaptığı yanlış hareketler ve zulümler neticesinde Allah onun cezasını verecekti. Verdi de. Kansere yakalandı. Küba’ya sık sık giderek tedavi olmaya çalıştı.
Ancak, öleceğini bilmesine rağmen halkın refahını düşüneceğine kendisinden daha beter olan otobüs şoförü, lise mezunu Maduro’yu halefi seçti. Sendikacılıktan gelen Maduro Chavez’in sağ kolu olmuştu.
Bütçe dâhil, tüm yetkilerini başkan yardımcısı Maduro’ya devretmişti.
Üniversite mezunu olmayan biri devlete başkan olabilir mi?” diye eleştirildiğinde… Chavez “neden olmasın” diyordu.
“iktidar halkındır, elitler-seçkinler istemesede otobüs şoförü başkan olur” diyordu.
Chavez öldü, otobüs şoförü Maduro geçici olarak başkan oldu.
Nisan 2013’te yeniden başkanlık seçimi yapıldı, başkanlık imkanlarını sonuna kadar kullanan Maduro, yüzde 50.6 oyla kıl payı kazandı. Rakibi yüzde 49.1 almıştı.
Seçimde şaibe olduğunu, oyların çalındığını elbette herkes biliyordu ama itirazlardan netice alınamadı. Çünkü seçim kurulu, yargı, komple Maduro’nun kontrolündeydi. Toplum kabak gibi ikiye bölündü.
Protesto gösterileri başlayınca, halka ateş açıldı.
Harvard mezunu muhalefet lideri tutuklandı.
Bizzat başkan Maduro tarafından “kendisinin başkanlığını kabul etmeyenlere konuşma yasağı” getiren yasa teklifi kabul edildi…
Muhalefete kanunen konuşma yasağı getirildi.
Başkanlık yetkilerini daha da arttıran yasalar çıkarttı.
Mesela, petrol ve madenler konusunda meclise sormadan karar verme yetkisini kendisine aldı!
Yandaş medya oluşturdu, şu anda Maduro haricinde hiçbir şey yazmıyorlar, televizyonlarda devamlı Maduro konuşuyor.
Muhalif medyayı susturdu, yayınlarını beğenmediği televizyon kanallarını kablolu kanaldan çıkardı.
20 milyon kişiye 120 bin ton gıda kolisi dağıttı.
Temel ihtiyaç maddeleri karaborsaya düşmeye başlayınca, başkanlık bünyesinde komisyon kurdu, kıtlığın sebebinin araştırılmasını istedi. Yandaş komisyon araştırdı. Buldukları sebebe gülmemek mümkün değil?
“Halkımızın yüzde 95’i günde dört – beş öğün yemek yiyor, bu nedenle tüketim maddelerinde sıkıntı yaşanıyor” sonucunu buldular.
Kıtlığın sebebi halkın çok yemesiymiş! Yiyecek bulamayan halk nasıl 4-5 öğün yemek yiyor, düşünmek gerek.
Başkanın sorumluluğu, kusuru yokmuş!
Başkan ve yanındaki uşakları mükemmel sofralarda tıka basa yerlerken, israf ederlerken onların kusuru yok, aç olan halkın yemesi suç.
2015 te parlamento seçimi yapıldı. Maduro her türlü hileyi yaptı, ama hezimete uğramaktan kurtulamadı.
Muhalefet ezici çoğunlukla kazandı. Muhalefet parlamentoyu kazandı ama… Başkan hala Maduro’ydu. Ordu, polis, yargı, onun elindeydi. Hükümeti hala o kuruyordu.
Meclis çoğunluğunu ele geçiren muhalefet, 2019 da yapılması gereken başkanlık seçimlerinin öne çekilmesi için, erken seçim talebinde bulundu. Başkan reddetti!
Bunun üzerine, erken seçime gidilmesi konusunda referandum yapılması için anayasal süreç başlatıldı.
Anayasaya göre, referanduma gidilmesi için seçmenin yüzde 20’sinden imza toplandı. Nafile…
Başkanın emrindeki seçim kurulu, imzaları kabul etmedi, referandum falan yapamazsınız dedi, kesti attı!
Muhalefet bir başka yol aradı, meclisten, Maduro’nun başkanlıktan azledilmesini talep eden karar çıkarıldı.
Tüm üyeleri Maduro tarafından seçilen Anayasa Mahkemesi bu kararı reddetti.
Meclisin azil talebinin anayasaya aykırı olduğu açıklandı!
Bunlar yetmezmiş gibi, Aragua eyaletinin valisini, kendisine başkan yardımcısı yaptı. Bu herif “uyuşturucu baronu” olarak tanınıyor!
Eğer Maduro da Chavez gibi ölürse, 2019’a kadar ülkeyi bu arkadaş yönetecek.
Netice?
Şu anda Venezuela’da enflasyon yüzde 700 olmuş. Bu sene yüzde 16 bin’e çıkması bekleniyormuş. Alışverişlerde kredi kartı geçmiyormuş. Hükümet devalüasyonla eriyen banknotları tedavülden kaldırıp, yerine yenilerini sürmek istemiş, para bulamamış! Asgari ücrete güya yüzde 50 zam yapılmış, 40 bin bolivar olmuş. 40 bin bolivar ne ediyor biliyor musunuz, 15 dolar ediyor. Et, un, şeker, pirinç, süt karaborsa satılıyor. Ekonomik kriz gittikçe büyüyor. Öğretmen maaşı 65 dolar, asgari ücret 35-40 dolar.
Elektrikler, sular kesiliyor. Halk gittikçe yoksulluğa ve sefalete doğru sürükleniyormuş.
Ekmek için bile kuyruk varmış, marketler saldırıya uğruyor, yağmalanıyormuş. Hal böyleyken, zengin daha da zengin oluyormuş. Eczane rafları boşalmış, ilaç sıkıntısı çekiliyor, sağlık sistemi çökmüş. Ameliyat malzemesi kalmamış. Yeni doğan bebek ölümleri rekor seviyeye ulaşmış. Bebek bezleri, petler karaborsaya düşmüş.
İthalat bıçak gibi kesilmiş, alt tarafı diş macunu almak isteyen, normal fiyatının yüz misli ödemek zorunda kalıyormuş. Günde 18 saate varan elektrik kesintileri yapılıyor, yeterli elektrik üretilemediği için, kamu kurumları haftada beş gün tatil ediliyor, sadece pazartesi ve Salı çalışıyor, özel sektör haftalık izin gününü üçe çıkarmış.
Şehirlerde günde sekiz saat su kesintisi yapılıyormuş.
Fuhuş patlamış. Suç patlamış, her dakika bir cinayet işlenir hale gelmiş. Sokaklarda yol kesmek, soygun yapmak, adam kaçırıp fidye istemek nerede ise yasal hale gelmiş.
Gasp öyle hale gelmiş ki, insanlar cep telefonları ile sokağa çıkmaktan korkar hale gelmişler, evlerinde konuşmayı tercih ediyorlarmış. Sosyal hayat durmuş. Sinema yok, tiyatro yok, konser yok, hava kararınca korkusundan herkes evine koşuyor, binaların girişlerinde kilitli kapılar, evlerin girişinde, koridorlarda kilitli kapılar, 10.cu ve 20.ci katın pencereleri bile demirli evlerine girip, kapılarını kilitleyerek oturur duruma gelmişler.
Akşam olunca sokaklar sessiz.
Karayolları, limanlar ve havalimanları ordu kontrolünde tutuluyor.
Açlık çekenler tarafından basılan bir çiftlikte büyük baş bir hayvanın sopalarla öldürülmeye çalışılmasının görüntüleri de ülkede büyük yankı uyandırdı. Öldürülen sığırdan bir parça et alabilmek için çakallar gibi halk sığıra saldırıyor ve bir parça et kaparak ailelerinin kursağına et girmesi için çabalıyorlar.
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ise dünyanın en zengin ham petrol rezervlerinin bulunduğu ülkesinin insani faciaya sürüklendiğine dair haberlerin uydurma olduğunu söylüyor.
Halen gerçekleri göremeyen Maduro, kendisini ve yandaşlarını düşünmekte halkın perişanlığı umurunda olmamaktadır.
Halk yiyecek bulabilmek için marketlere saldırmakta, hırsızlık, fuhuş gittikçe artmaktadır.
Muhalefet bütün gücü ile uğraşmakta Maduro’yu devirebilmek için, ancak Başkan hala Başkanlığı’na devam etmektedir.
Sevgili okurlar, bilemiyorum, bu yazı sizlere bir şeyler anlatabildi mi?
Demokrasisi olmayan ülkelerin akıbetleri bu olmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün temelini sağlam olarak attığı, 10 yılda yoksul halkı refaha ulaştırdığı ülkemizin bugün geldiği durum normal midir?
Amaç nedir?
Yapılmak istenen nedir?
Tek adama bu denli büyük haklar verildiği zaman, ülkenin geleceğinin ne hale geleceğini düşünmek zorundayız!.
İşte bu nedenle 24 Haziran seçimleri çok önemli.
İnşallah ülkemizde Venezuela gibi bir başkanlık sistemi söz konusu olmaz.
Şunu da herkesin çok iyi bilmesi gerek, Türk halkı Venezuela halkına benzemez, çoğunluk Mustafa Kemal’in askerleridir. Bunu da kimse yabana atmasın. Adımlarını ona göre atsın.
Allah hakkımızda hayırlı olanı versin.
09.06.2018
Zekeriya Tümer
[email protected]m