Bu önemli eser, yıllar sonra Virginia’da eski bir sandıkta keşfedildi ve Ömer’in hikayesi yeniden gün yüzüne çıktı.
Ömer Bin Said, 1790 civarında Senegal’in Futa Toro bölgesinde doğdu. Futa Toro, o dönemde İslam’ın etkili olduğu bir bölgeydi ve burada Ömer, genç yaşta İslam ilimleriyle tanıştı. Eğitimine büyük bir önem veren Ömer, Arapça, İslam hukuku, hadis ve tefsir gibi konularda derinlemesine bilgi sahibi oldu. Ailesi, onun bu alandaki eğitimini destekleyerek, kendisinin iyi bir alim olarak yetişmesini sağladı.
Ancak Ömer’in huzurlu hayatı, 1807 yılında köle tüccarlarının bölgeyi işgaliyle sona erdi. 1807’de, Fransızlar tarafından ele geçirilen Ömer, zorla Atlantik Okyanusu’nu geçip Amerika’ya götürüldü ve burada köle olarak satıldı. Amerika’ya getirilen Afrikalı kölelerin çoğu gibi, Ömer de zor bir yaşam mücadelesi vermek zorunda kaldı. Ancak, Ömer’in bu süreçteki direnişi ve İslam’a olan bağlılığı oldukça dikkat çekiciydi.
Ömer Bin Said, Amerika’daki kölelik koşullarında bile inancından ve kimliğinden ödün vermedi. Köle olarak çalıştırıldığı dönemde, kendi müslüman kimliğini ve kültürünü korumak için çaba gösterdi. Arapça yazdığı kısa bir otobiyografi, onun bu direnişini ve kölelik koşullarındaki inancını nasıl muhafaza ettiğini belgeleyen önemli bir eser olarak tarihteki yerini aldı. Bu otobiyografi, onun hem kişisel mücadelesini hem de daha geniş bir bağlamda Afrikalı Müslüman kölelerin yaşadığı zorlukları anlatıyor.
Bu önemli eser, yıllar sonra Virginia’da eski bir sandıkta keşfedildi ve Ömer’in hikayesi yeniden gün yüzüne çıktı. Ömer Bin Said’in yazdığı metinler, Amerika’daki kölelik dönemine dair önemli bir bakış açısı sunuyor. Bu belgeler, kölelik altında yaşayan Afrikalı Müslümanların sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal ve kültürel direnişlerini de gözler önüne seriyor.
Ömer Bin Said’in hayatı, kölelik dönemi Amerikan tarihinin daha az bilinen, ancak oldukça etkileyici bir yönünü temsil ediyor. Onun hikayesi, kölelik koşullarındaki Afrikalı Müslümanların yaşadığı zorlukları, kimliklerine olan bağlılıklarını ve dirençlerini anlamak için önemli bir kaynak oluşturuyor. Ömer’in yaşamı, sadece kişisel bir direniş değil, aynı zamanda bir inanç ve kültür mücadelesinin sembolüdür. Onun hikayesi, tarihin derinliklerinde kaybolmuş olan Afrikalı Müslümanların seslerini günümüze taşıyan unutulmaz bir hatıra olarak kalacaktır.