KUTLU ELÇİNİN KUTSAL SEYAHAT MEKANLARI

Yüce Peygamber mahzun bir halde iken Hak Taala onu eşi benzeri görülmemiş bir şekilde huzuruna çağırmıştır. Büyük melekler de dahil olmak üzere kimseye nasip olmayan bir şekilde kutlu elçi Rabbine yakın olmuştur. Kainat kainat olalı böyle bir seyahate şahit olmamıştı. Kutlu elçi en uzaklara, en son sınırlara gitti, gördü, temaşa etti, Rabbi ile görüştü, alemleri seyran eyledi, nice hikmetlere ram oldu ve çok büyük hediyelerle ümmetine döndü…

Kutlu seyahat varsa elbette ki kutlu mekanlar da vardır. Nedir bu kutlu mekanlar diye bir soruyu kendi kendimize sorabiliriz. Bu nedenle Miracı anlamak için kutlu mekanları ve kavramları da anlamak gerekmektedir. Bazı anahtar kavramlar vardır ki, bunlar birçok şeyi anlamamıza ve bir mana verebilmemize yardım eder. İşte varlıkların son sınırları hakkında bizi aydınlatan bu kavramlar; Sidretül Münteha, Kabe Kavseyn, ve Sidre Ağacı. Bu kavramları bilmeden ne kutlu seyahatin manasını, ne varlıklar aleminin hikmetini ve ne de varlık alemlerinin son sınırları hakkındaki mülahazaları anlayabiliriz. Bu seyahatin manasını anlamak için hem pozitif ilimler acısından ve hem manevi ilimler acısından mutlaka bir irdeleme yapmamız gerekmektedir.

Ağaç, Kürrei Arzın en güzel varlıklarından birisidir. Kökleri, gövdesi, dalları, budakları, yaprakları ve tüm özellikleri ile insanı etkileyen harikulade canlı bir varlıktır. Ağaç denince, su, toprak, ışık, sıcaklık, karbondioksit, oksijen, fotosentez, mineral besin gibi birçok şey akla gelmektedir. Ağaç denince, yeşillik, iç ve dış kabuk, zar, meyve, meyve kabuğu ve zarları, meyve özü, meyve çekirdeği gibi nice girift bileşenler söz konusudur. Yani ağaç, gerçek bir dost ve yar olarak güzelliğin ve bereketin sembolü büyük bir nimettir. Adeta fıtratı temsil eden bir görüntüsü ve mahiyeti vardır. Ağaç öyle bir varlıktır ki, hakkında ne yazarsan yaz yeridir. Hakkında ne söz söylersen söyle yeridir. Ona ne mana yüklersen yükle onu tarif etmek zordur. Ağaç, nice hikmeti bünyesinde barındırır. Yüce Rabbimiz onu her yönü ile sevimli, güzel, estetik, nazik, narin, cömert ve latif görünen karakterde yaratmıştır. Ağaç gerçekten de üstün tasarımı ile her türlü övgüye layıktır. Ağacın maddi bir tasavvuru olduğu gibi manevi bir tasavvuru da vardır. Varlıkların hayatı ile özdeş olan bir yönü de vardır. Ağaca “hayat ağacı” da denilmesi bu yüzdendir. Ona daha birçok isim verilmekte ve çok çeşitli manalar yüklenmektedir. O halde varlıklar aleminin hayatını temsil eden bir ağaç arayışı veya irdelemesi yapmamız gerekmektedir. İşte şimdi ‘Ağaçların ağacı nedir’ sorusuna cevap bulmalıyız.

Sidretül Münteha, maddi varlıkların, manevi varlıkların ve ara varlıkların yani tüm mevcudatın hayat bulduğu alanın son sınırı olarak düşünülebilir. Ona, son noktada bulunan ağaç denmektedir. Bu nedenle Sidretül Münteha, ilahi hikmetlerin ve sırların mazhar olduğu büyük bir ağaç veya yüksek bir makam olarak tanımlanmaktadır. O, her yönü ile ulu bir ağaçtır. Bundan ötesi ise mutlak gayb kapsamındadır. Bundan ötesi ilimler de mutlak ilim kapsamındadır.

Sidretül Münteha, ilimlerin ve bilgilerin nihayete erdiği, sonsuz bir alanı kaplayan mekanların son noktası, varlık ile yokluğun çakıştığı bir yerdir ve ilahi tecellilerin varlıklar alemi üzerinde tezahür ettiği son nokta olarak da düşünülebilir. Bu sınır, sonsuzluğun dahi nihayete erdiği bir alan olarak tahayyül edilebilir. Yani bu sınır sonsuzluk ismi altındaki sonlu bir alan ile sınırsız tüm kapsayıcı ve kuşatıcı alanın çakıştığı bir yer olarak da kabul edilebilir. Sonsuz alanı elbette ki anlamamız zordur lakin en azından onu sembollerle tarif edebiliriz. Sınırsız alanı ise asla anlayamayız, kıyaslayamayız ve asla tarif edemeyiz. Burası hakikat ile mutlak hakikatin sınırıdır. Bu alan hakkındaki tüm öğretici bilgiler, yüce Allah’ı anlamamıza yardım eden esma, isim ve sıfatlarla kuşatılmıştır. O halde Sidretül Münteha sonsuzlukla sınırsızlığın çakıştığı bir yer olarak da düşünülebilir. Neticede Sidretül Münteha çok yüksek bir makam ve son sınırlarda eşi benzeri olmayan kutlu bir ağaç gibidir. Orası hayretler üstü bir alemdir. Mübarek Kur’anın deyimi ile orası en yüksek bir ufuktur. Bu tarifsiz ufuktan tüm alemlere ancak Peygamber Efendimiz (sav) bakma şerefine nail olmuştur. Yüce Allah’ın en sevgili kulu, kutlu yolculuğunda ‘NELER GÖRDÜ NELER’…

“Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü. Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında. Me’vâ cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır. O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı. Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.” Necm Süresi 11- 18. Ayetler)

Madem Sidretül Münteha bir ağaca (sidre) benzetilmektedir, elbette ki bunun sayısız birçok hikmeti de olmalıdır. Çünkü ağaç dediğimizde şekil ve biçim unsuru, cisim, yaratılış, diriliş, kainat nizamının işleyişi, dallar, yapraklar, meyveler akla gelmektedir. Yani Sidretül Müntaha aynı zamanda rububiyet ve uluhiyet ağacıdır. Uluhiyet, tevhidin tüm içeriğini ve manasını kapsar ve mutlak ilahlığı temsil eder. Böylece uluhiyet, Allah’ın, kâinattaki tasarruf ve hâkimiyeti ile her şeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesi anlamını taşır. Rububiyet ile daha çok kainatın işleyişi ve bu işleyişteki sistem, yazılım, kural, tedbir, nizam, uyum, tanzim, terbiye ve idare söz konusudur. Ulu ağacın uluhiyet tarafında tüm mevcudatın boyun eğmesi, ibadeti, zikri ve tesbihatı söz konusudur. Rububiyet tarafında ise yüce yaratıcımızın fiillerinin tecelli etmesi veya tüm fiillerin icra edilmesi söz konusudur. Buradan yola çıkarak birçok yorum yapabiliriz. Varlıkları temsil eden bu mübarek hayat ağacı, maddeden manaya veya her türlü yükselişlerin ve her yönü ile kutlu yönelişlerin adresi olarak kabul edilmelidir. Orası seyahatlerin son noktasıdır.

Kabe Kavseyn, Allah’a yakın olmanın en son hali, makamı veya davranış biçimi olarak tariflenebilir. Kabe Kavseyn elbette ki bildiklerimizin çok ötesinde manalar taşıyan ve insan idrakini aşan ulvi mutlak bir hakikattir. Tüm tariflerin izafi bir mahiyet taşıyabildiğini mutlaka bilmemiz gerekmektedir. Çünkü böylesi kavramlar aklın, kalbin, kelimelerin, sözlerin, hal ve lisanların izah edebileceği kavramlar değildir. Kabe Kavsey kavramına da bu gözle bakılmalıdır. Kabe Kavseyn, kutlu misafirin mevcudat ve mahlukat sınırını geçerek Allah’a nasıl en yakın olduğunu anlatan bir kavram olarak algılanmalıdır. Peygamberimizin (sav) Allah’a çok yaklaştığı muayyen orta mesafe olarak da adlandırılmaktadır. Bu acıdan bakıldığında yüce Allah’a en yakın olmanın, en son yönelişin ve en son eğilmenin haline veya hareket tarzına da Kabe Kavseyn denilebilmektedir.

“Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu. (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar yahut daha az oldu. Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.” (Necm Suresi 8-10 Ayetler)

Kabe Kavseyn makamına kadar ulaşabilen misafire sidre ağacından bir meyve hediye edilmiştir. Her ağaç gibi sidre ağacının da kendine layık bir meyvesi vardır. Sidre ağacının özünü taşıyan bu meye tüm mevcudat aleminin en büyük meyvesidir. Bu meyveden istifade edemeyenin şifa bulması, kurtuluşa ermesi, huzur bulması mümkün değildir. Yüce Allah, kutlu ağacın kutlu meyvesine ulaşabilmenin yolunu en sevgili kuluna Kabe Kavseyn makamında vahyetmiştir. İşte namaz kutlu meyveye ulaşmanın yolu kabul edilmiş ve ümmete büyük bir ikram olarak
takdim edilmiştir. Namaz sidre meyvesi ile özdeş bir hale bürünmüştür. Kim dosdoğru ve hakkı ile namazını kılarsa sidre ağacının özünü temsil meyvesini de hak etmiş olacaktır.

Maddi varlıklar aynı anda iç içe sistemler ve nizamlar kapsamında dönme, kayma ve helezonik hareket yaparken aynı zamanda onların bir duruş şekilleri de söz konusudur. Yani maddi varlıklar bu hareketleri yaparken aynı zamanda kıyamda (ayaktaymış gibi) görünür, rükûda (eğilmiş gibi) görünür, secdede (yere kapanmış gibi) görünür. Aynı şekilde manevi varlıklar alemi de bildiğimiz, bilemediğimiz nice hikmetli hareket şekilleri ile ilahi nizama ayak uydurur. Yani tüm mevcudat, namazın bütün hareket şekillerini icra eder. Çünkü namaz varlık aleminin hareketlerinin bir özeti gibidir. O halde namaz evrensel ulvi bir davranıştır. Hayati öneme haiz olan hal ve hareketleri, ibadet ve tesbihatları bünyesinde toplar. Bu nedenle sidre ağacının meyvesi ile özdeşleşen namaza çok üstün ve derin manalar yüklememiz gerekmektedir.

Mahzun bir halden sevinçli bir hal üzere seyrüsefer ederek müjdelerle dönen kutlu elçiye salatü selam olsun. Sidre ağacının gölgesine sığınarak kutlu meyvesinden istifade edenlere ne mutlu… Onlara da selam olsun.

Ali Dama

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.