GündemHaber Girişi : 27 Aralık 2022 13:50

Mehmet Âkif Ersoy’un 86. Yıldönümü – Hayatı

Mehmet Âkif Ersoy’un 86. Yıldönümü – Hayatı

İstiklâl Marşımızın yazarı, vatan şairimiz Mehmet Âkif Ersoy ’un aramızdan ayrılışının 86. yıl dönümünü saygı ve rahmetle anıyoruz…

Mehmet Âkif Ersoy Kimdir?

Mehmet Âkif Ersoy, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ulusal marşı olan İstiklâl Marşı’nın yazarıdır.

“Vatan Şairi” ve “Millî Şair” unvanları ile anılır.

İstiklâl Marşı’nın yanı sıra Çanakkale DestanıBülbül ve 1911-1933 yılları arasında yayımladığı

yedi şiir kitabındaki şiirleri bir araya getiren Safahat, en önemli eserlerindendir. 

II. Meşrutiyet döneminden itibaren Sırat-ı Müstakim (daha sonraki adıyla Sebilü’r-Reşad) dergisinin başyazarlığını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında milletvekili olarak 1. TBMM’de yer almıştır.

Hayatı

Doğumu ve çocukluk yılları

Mehmet Âkif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında İstanbul’da, Fatih ilçesinin Karagümrük semtinde Sarıgüzel Mahallesi’nde dünyaya geldi.

Nüfusa kaydı doğumundan sonra babasının imamlık yaptığı ve ilk çocukluk yıllarını geçirdiği Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yapıldığı için nüfus kağıdında Âkif’in doğum yeri Bayramiç olarak görünür.

Annesi Buhara’dan Anadolu’ya göç etmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım (1836-1926); Arnavut kökenli babası ise Kosova’nın İpek kenti doğumlu, 

Fatih Camii medresesi hocalarından İpekli Tahir Efendi’dir (1826-1888).

Mehmet Tahir Efendi, ona ebcet hesabıyla doğum tarihini belirten “Ragîf” adını verdi (hicri 1290).

Babasının ölümüne kadar Ragîf adını kullansa da bu isim yaygın olmadığı için

arkadaşları ve annesi ona “Âkif” ismiyle seslendi, zamanla bu ismi benimsedi.

Çocukluğunun büyük bölümü annesinin Fatih, Sarıgüzel’deki evinde geçti. Kendisinden küçük, Nuriye adında bir de kız kardeşi vardır.

1913’te yazdığı,

“Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk”

mısrasıyla başlayan ve kavmiyetçiliği eleştirdiği şiirinin sonunda

“Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavud’um… / Başka bir şey diyemem… işte perişan yurdum!..

mısralarıyla bizzat şiirinde kendisini Arnavut olarak tanıtmıştır.

Öğrenim yılları

İlköğrenimine Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebinde o zamanların âdeti gereği 4 yıl, 4 ay, 4 günlük iken başladı.

Üç yıl sonra iptidai (ilkokul) bölümüne geçti ve babasından Arapça öğrenmeye başladı. Ortaöğrenimine 1882 yılında Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başladı.

Bir yandan da Fatih Camii’nde Farsça derslerini takip etti.

Dil derslerine büyük ilgi duyan Mehmet Âkif, rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızcada hep birinci oldu.

Bu okulda onu en çok etkileyen kişi,

dönemin “hürriyetperver” aydınlarından birisi olan Türkçe öğretmeni Hersekli Hoca Kadri Efendi idi.

Rüştiyeyi bitirdikten sonra annesi medrese öğrenimi görmesini istemekteydi.

ancak babasının desteği sonucu 1885’te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi’ne kaydoldu.

1888’de okulun yüksek kısmına devam etmekteyken babasını kaybetmesi

ve ertesi yıl büyük Fatih yangınında evlerinin yanması aileyi yoksulluğa düşürdü.

Babasının öğrencisi Mustafa Sıtkı aynı arsa üzerine küçük bir ev yaptı, aile bu eve yerleşti.

O yıllarda yeni açılan ve ilk sivil veteriner yüksekokulu olan 

Ziraat ve Baytar Mektebine (Tarım ve Veterinerlik Okulu) kaydoldu.

Dört yıllık bir okul olan Baytar Mektebi’nde bakteriyoloji öğretmeni Rıfat Hüsamettin Paşa,

Akif’in pozitif bilim sevgisi kazanmasında etkili oldu.

Okul yıllarında spora büyük ilgi gösterdi; mahalle arkadaşı Kıyıcı Osman Pehlivan’dan güreş öğrendi;

başta güreş ve yüzücülük olmak üzere uzun yürüyüş, koşma ve gülle atma yarışlarına katıldı.

Şiire olan ilgisi okulun son iki yılında yoğunlaştı. Mektebin baytarlık bölümünü 1893 yılında birincilikle bitirdi.

Kaynak

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.


Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.


Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?


Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.


Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.


Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.


O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arsa değer belki başım.


Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy