Su faturamı yatırmak için Postaneye gittim.
Saat 13.00 idi.Postane,13.30’da açılıyordu.
Postanenin 13.30’da açılacağını bilmiyor muydum?
Biliyordum.
Peki niye yarım saat erken gittim?
Beklemek için…
Çünkü,beklemek,umut etmek demektir.
Postanenin önünde,Postanenin yarım saat sonra açılacağını umut ederek bekledim.
Yarım saat sonra görevli gelecek,Postaneyi açacak,ben de içeri girip faturamı yatıracak,üzerimden bir yük kalkacak ve rahatlayacaktım..
Umudun amacı budur zaten.Rahatlamak…
Yarım saat sonra umudum gerçekleşti.
Görevli hanım,Postaneye geldi,kapıyı açtı..
Görevlinin geliş anı umudumun,sevince dönüştüğü andı.
Bu yüzden,Postane açıkken gitmekle,kapalıyken gidip açılmasını beklemek arasında böyle görünmeyen ama çok anlamlı içsel bir fark var.
Beklemek umut olsa bile,bu küçücük umut neye yarar demeyiniz.
Büyük umutlarımızın gerçekleşmediği yerde,böyle gündelik küçük umutlarla hayata bağlanmak mümkün…
Örneğin,sinemaya bir saat erken gidin,sinemanın önünde filmin başlamasını bekleyin.
Birazdan başlayacak film ile,bir hayal dünyasında yolculuğa çıkacak olmanın umudunu yaşayın.
Nasıl ki bir film çekiminin öncesi varsa,o filmi seyretmenin de bir öncesi olmalı.
O filmin çekileceğini bilen oyuncular,nasıl ki çekim tarihini umutla,heyecanla bekliyorlarsa,biz de seyirci olarak aynı duyguları yaşamalıyız.Film ancak o zaman tamamlanmış olur..
Mesela,sevgilinizle Parkta buluşmak için sözleştiniz..
Buluşmaya ne kadar erken gidip,ne kadar çok beklerseniz,heyecanınız o kadar artacaktır.
Yanınıza bir battaniye,bir de yastık alın,buluşmaya bir gece önceden gidin,geceyi parkta geçirin.Göreceksiniz,ertesi gün buluşma anı muhteşem olacak…
Örneğin mesela,gelmeyeceğini bile bile yüzelli senedir güzel günler gelecek diye bekliyoruz…
Gelecek olsaydı,şimdiye kadar gelirdi.Ya biyere takıldı,gelmeyi unuttu..Ya da yolu şaşırdı başka biyere gitti.
Yine de bekliyoruz.Neden?
Çünkü beklemek,umuttur.
İnsan güzel günlersiz yaşayabilir ama umutsuz yaşayamaz..
Örneğin farzı mahal mesela,bazan evde sular kesilir.
Suların kesilmesi benim en mutlu olduğum zamanlardır.
Çünkü bekleyecek birşeyim vardır : Suların gelmesi..
Beklemekse umuttur..
Keşke günlerce gelmese,susuzluktan kırılsam da,umut daha uzun sürse derim ama 2-3 saat sonra gelir..
Olsun..
Küçük umutlar toplamıdır bizim hayatımız.Küçük küçük umut eder,küçük küçük yaşarız..
Kesilen sular genellikle 2-3 saat sonra gelir.Lakin gelen o su,giden sudan farklıdır artık.
Suların kesilmesi,suyun kıymetini anlamama sebep olur.
Suya eskisinden daha farklı bir gözle bakarım.
Kendimi ona yakın hissederim.Onu anlarım.
Sabahları yüzümü yıkarken suratıma çarptığım suyun yüzümü dostça okşayışı içimi kıvançla doldurur.
İçtiğim suyu içimde hissederim.
Ocaktaki yemeğin pişmesini beklemek de bir umuttur mesela..
Henüz pişirilmemiş her kurufasülye tanesinde potansiyel umut vardır.Umut değeri,besin değerinden hiç de az değildir..
Samuel Beckett’in “Godot’yu Beklerken” isimli klasik bir tiyatro oyunu var.
Oyun,ne beklediklerini bilmeden,sürekli bekleyen,bu ümitle hayatta kalan insanların,bekledikleri sırada konuştuklarını felan anlatır…
İşte hayat da budur..
Birşeyleri beklerken yaşadıklarımızdır…
Ya da,yaşayamadıklarımızdır…….