‘Kafesinin içinde’ uyuşuk uyuşuk yatan aslanın kulağına eğilip şöyle söyledim:
“Arkadaş! Sen aslansın! Güçlü bir yaratıksın. Yerin ormanlar. Oraların kralısın. Özgürce gezip dolaşmak, avlanmak; dilediğinde güneşe karşı çimenlerde yatıp yuvarlanmak, ulu ağaçların gölgesinde keyif çatmak senin en doğal hakkın.
Sen bunlara layıksın. Bu hayvanat bahçesinde hayatını köreltiyorlar.
Kendine gel! Hak ettiğin yaşam için kükre!”
Ama ne yazık ki, uslu durmaya alış(tırıl)mıştı. Dünyayı kafesinden ibaret kabul et(tiril)mişti.
Miyavladı bana!
“Yani sen de çok hayalperestsin. Söylediklerin saçma. Özlemlerin lüks. Gerçekçi ol biraz!
Bana bakıcım yemeğimi versin, suyumu getirsin, kafesimin temizliğini yapsın, geceleri dişi arkadaşımla rahat bıraksın yeter.
Hem söylediklerin mantıklı olsa; bakıcım düşünmez miydi bunları?
Açmaz mıydı kafesimin kapısını? Hadi oradan! Git işine! Öğle uykusundayım, rahatsız etme!’’
diye karşılık verdi.
Üzücüydü elbette böyle düşünmesi.
Bir aslanın ‘miyav’ demesi…
Farkında olduğunuz gibi, ona fısıldadıklarımın hiçbiri, lüks ya da olağan dışı hayaller değil; bir aslan olması dolayısıyla, en tabii yaşam biçimiydi.
Hem, bu bir teori de değil! Ormanlarda böyle ‘aslanca’ yaşayan binlerce aslan mevcut.
Fakat onu böyle düşündüğü için ayıplamıyorum.
Aslanca yaşamanın nasıl bir şey olduğunu, belki de hiç bilmediği – görmediği – tadını almadığı için; kendisine söylediklerimi abartılı, olağandışı istekler olarak değerlendirmesini normal (!) karşılıyorum.
Diğer taraftan, söz konusu olan bir aslan değil de, insan olduğunda da benzer şeylerle karşılaşmak gayet mümkün.
Çalıştığı iş yerinde asgari ücret ya da bir parça daha fazlasını alıp; bununla ev kirasını, elektrik, su, telefon, doğalgaz faturalarını; yiyecek, giyecek vb masraflarını karşılamaya çalışarak, ‘yokluk ve varlık arasında ömür tüketen’ birçok insana da;
‘Arkadaş! Sen insansın. Güçlü bir yaratıksın. Yeryüzünün efendisisin. Gelecek korkusu duymayacağın bir gelire, bununla birlikte içini zevkle döşeyeceğin bir eve, ayağını yerden keseceğin bir arabaya sahip olmak; gezip eğlenmek, güzel giyinmek, iyi beslenmek, değişik zamanlarda farklı farklı ülkelere seyahat etmek, modern dünyanın imkanlarından yararlanmak senin en tabi hakkın’ dediğimizde çok daha farklı tepkilerle karşılaşmıyoruz!
Ne yazık ki, ‘İnsanca Yaşamak’ kavramının içerdiği şeyler de; bugün milyarlarca kişi için lüks, olağan dışı sayılıyor!
Her insanın doğal olarak sahip olması gereken birçok şey; ayrıcalıklı – azınlıktaki bir kesimin dışında kalanlar için ‘hayal’ olarak addediliyor.
İnsanlar doğal özelliklerini kaybetmiş; yeryüzü bir İnsanat Bahçesi’ne dönüş(türül)müş vaziyette!
Kendilerine efendi rolü kapmış söz konusu azınlık; artık gerçek değerini yitirmiş, işportaya düşmüş, maymuna dönüş(türül)erek kafese sokulmuş insanlara, adeta kabuklu fıstık atarak eğlenir olmuşlar!
Bu durumun da, türlü illüzyonlarla ‘olağan’ bir şeymiş gibi algılanmasını, düzenlerinin böyle sürüp gitmesini sağlamışlar!
Çarkın içerisinde ufalanan, ‘damdan düşmüş biri’ olarak, tekraren kulağınıza fısıldıyorum. Siz bunu ‘çığlık’ kabul edin…
‘İnsanca Yaşamak’ herkesin de en doğal hakkı!
Başka hiçbir şarta ihtiyaç duymaksızın, yani sadece ‘insan varlığımızdan dolayı’ sahibi olduğumuz bir hak.
Ancak; sadece kitaplarda yazılı ya da kısır söylemlerde kalan ‘çalınmış – gasp edilmiş’ bir hak!
Bu hakkı, bir süreçte – miyavlamayı bırakıp kükrediğimizde – mutlaka geri alacağız!
Çünkü biz hayvanlardan farklıyız.
Çünkü aklımızdan geçenlerin, sonsuza kadar engellenebilmesi – kafese kapatılması – mümkün değil…