La Fontaine’in Ağustos böceği ile Karınca masalını bilirsiniz…
Karınca yaz boyu çalışıp yuvasına yiyecek taşır,Ağustos böceği de saz çalıp dalga geçer..
Kış gelince karıncanın kapısına dayanır,yiyecek ister,karınca da “Bütün yaz ben çalışırken,sen dalga geçtin,saz çaldın,şimdi de şarkı söyle” diyerek ağustos böceğini geri çevirir..
Elbette masallar ders çıkarmak içindir..
Bu masaldan çıkaracağımız ders de şudur :
“Vicdansız olmayacaksın.Kapına geleni geri çevirmeyeceksin…”
Karıncanın yaptığı,bence hainlik…
Yiyecek için kapısına gelen Ağustos böceğini geri çevirmesi tam bir zalimlik…
Herkesin yeteneği,hayatla mücadele yöntemi farklı farklı..
Belki de Ağustos böceği,kendisi için en doğrusu olduğunu düşündüğü bir yol çizdi,saz çalarak,müzik yaparak biyerlere gelmeye çalıştı ama olmadı..
Her zaman olacak,herkes başaracak diye birşey yok…
Ne olurdu sanki kapına geldiği zaman önüne iki tane çekirdek kabuğu,bi yaprak parçası veya bir karafatma ölüsü atıverseydin?..
Sazın,müziğin,Ağustos böceği gibi sanat hayvanlarının olmadığı bir alemde,dünyanın bütün yiyecekleri senin olsa ne olur?…
Acaba Karıncanın kapısına Ağustos böceği değil de,kendi türünden bir böcek,bir Karınca gelseydi onu da geri çevirir miydi?..
Hiç sanmıyorum..
Yani Karınca bu davranışıyla,aynı zamanda türcü bir davranış sergilemiş oluyor..
Bu,hiçbir şekilde affedilecek bir davranış değildir..
Hiçbir tür başka bir türden üstün değildir..
Türcülük,hayvanlık suçudur…
Orman,bütün türlerin birarada yaşadıkları,barış,dostluk ve kardeşlik içinde birbirlerini avladıkları bir yer olmalıdır…
…
Masalda hata var…
Ağustos böceğinin ömrü birkaç haftadır.Yazın sonunda ölür.Kışın karıncanın kapısına gitmesi mümkün değil..
O halde o kadar uzun yaşamasının bir tek sebebi olabilir :
Kısa bir ömrü olduğunu bilmiyordu…
Veya La Fontaine bilmiyordu…
La Fontaine’in bilmediğini sanmıyorum..
Masaldaki karıncanın karşısına koyacağı daha uygun başka hayvan bulamamıştır.
Masalı yazmadan önce ilk teklifi karıncaya götürmüştür:
“Yeni bir masal var kafamda,henüz yazmadım,masalın başrolü için seni düşünüyorum,masalımda yer almak ister misin?” diye sormuştur…
“Tabii ki isterim…” demiştir Karınca…”Hangi hayvan La Fontaine’nin masalında yer almak istemez ki?..Nasıl bir masal bu?..”
— Sizlerin üzerinizden bazı olumsuz insan karakterlerini eleştiren bir masal olacak…
— Şahane olur valla…
— Yalnız,masalda senin karşına hangi böceği koyacağıma henüz karar vermedim.Önce seninle bi konuşayım,masalda yer almayı kabul edersen,senin karşına koyacağım böceğe sonra karar veririm dedim..
— Kimler geçiyor aklından?.
— Bilmiyorum ki…Çekirge olabilir…
“Çekirge ile Karınca…”
Karınca yaz boyu çalışır,Çekirge oradan oraya zıplayıp dalgasını geçer,kış gelince karıncanın kapısına dayanır…
— Olabilir..
— Sonra Sinek geldi aklıma…
“Sinek ile Karınca..”
Karınca yaz boyu çalışır,Sinek oradan oraya uçup dalgasını geçer…
— Yok,ben bunu tutmadım.
— Benim de içime sinmedi…
Sonra hamam böceği var…
“Hamam böceği ile Karınca..”
Karınca yaz boyu çalışır,hamam böceği bütün gününü hamamda yıkanarak,dalga geçerek geçirir…
— Yok bunu da sevmedim.
— Ben de…
Kim olabilir?..Kim olabilir?..Kim olabilir?..
Kırkayak olabilir…
“Kırkayak ile karınca… “
Karınca yaz boyu çalışır…
Yahu sen de ne çalışkan hayvanmışsın…Herkes dalgasını geçiyor,bi sen çalışıyorsun…Emeklilik ne zaman?
— Var biraz daha…
Sonra da Ağustos böceğine gitmiştir La Fontaine..
Belki Ağustos böceği önce masalda yer almak istememiştir. “Masalda beni kötü göstermişsin.” demiştir..
Ama yine de bunu kariyer fırsatı olarak görmüştür.İyi bir masal olursa,çok okunursa,başka masallarda da yer alabileceğini,şöhret ve yiyecek kazanabileceğini düşünmüştür..
Gerçi daha önce başka bir masalda yer almıştır ama o masal çok beğenilmemiştir…
“Ağustos böceği ile Su aygırı” isimli,komedi-aksiyon türü bir masaldır..
“Tabii ki masalınızda yer almak isterim..” der La Fontaine’e…”Sizin gibi bir masalcının masalında yer almak benim için onurdur..”
Ayrıca beni masalınıza layık gördüğünüz için teşekkür ederim.Siz isteseniz,en az bir milyon çeşit böcek sizin masalınızda yer almak için önünüzde sıraya girerler…”
— Valla,doğrusunu söylemek gerekirse,senden önce Çekirgeye gittim…
— Gerçekten mi?
— Evet.
— Olsun..
— Oldu zaten…
Oturduk,proje üzerinde konuşuyoruz,sürekli kıpır kıpır..Ordan oraya,ordan oraya zıplayıp duruyor…
“Arkadaş bi rahat dur,dikkatimi dağıtıyorsun” dedim,tamam dedi,biraz sonra yine başladı ordan oraya zıplamaya…
Bak dedim eğer böyle yapacaksan ben kalkar giderim!…
Özür diledi,oturdu yerine,ben yeniden projeyi anlatmaya başladım; tak bi daha zıpladı…
Bir zıpladı,iki zıpladı,üçüncüde dayanamadım kalktım çıktım yanından…
— Terbiyesize bak!..
— Sonra yolumun üzerinde diye,bir de Cırcır böceğiyle konuşayım dedim..
Ama ne mümkün?.Konuşturmuyor ki..Cır cır cır cır cır cır başımın etini yedi.
Yok masalda benim adım önde olacak..Yok ben karıncanın kapısına gitmem..Yok kitabın satışından telif isterim…
Öyle yapınca ben de vazgeçtim..
Ordan çıkınca sen aklıma geldin.Cırcır böceğiyle birbirinize benziyorsunuz ya?..
— Benzetirler bizi..Bazan aynı böcek sanırlar..
— Aynı böcek değilsiniz değil mi?
— Yok değiliz,annelerimiz ayrı…
Ama usta ben sana bişey soracağım,
Ben kışa kadar yaşamıyorum ki..Kışın karıncanın kapısına kim gidecek?…
— Sen orasını merak etme…Ben,sen ölmeden önce senin olduğun kısımları yazar bitiririm,kışın da senin yerine,sana benzeyen bi kış böceği buluruz,o gider karıncanın kapısına..
O kısmı geniş plan yazarım,Ağustos böceği diye yazarım ben orayı,sen olmadığını kimse anlamaz…
…
Bu masal göya bir ahlak masalı…
Karınca çalışıyor,ağustos böceği tembellik yapıyor,bu masal da çalışkanlığı övüyor,tembelliği yeriyor..
“Ben çalıştım,sen çalışmadın,şimdi de kapıma gelmiş benden yiyecek istiyorsun.Yok sana yiyecek!. Açlıktan geber!.Bana ne!…”
Ahlak bu mudur?…
Hani nerede bağışlayıcılık?.
Nerede hoşgörü?..
Nerede yardımlaşma,dayanışma,vicdan,merhamet?…
“Yaa?.Demek ben yaz boyu çalışıp yuvama yiyecek taşırken,sen saz çaldın,şimdi de kapıma gelmiş benden yiyecek dileniyorsun?.
Enayi mi var senin karşında?.
Hadeee…Başka kapıya!..Kapa kapıyı,soğuk giriyo içeri!..”
Valla,bu masaldan ders alan çocuk,büyüyünce öz kardeşini bile tanımaz..
— Bilader nasılsın?..
— İyidir abi,ne var ne yok?
— Bilader ben lafı uzatmadan hemen konuya gireyim.Benim vaziyetler pek iyi değil..
— Hayırdır,ne oldu?
— Çalışmıyorum,işten çıktım.
— Yapma ya?..Ne iş yapıyordun sen?
— Bilmiyor musun,Kadıköyde bi türkü bar’da saz çalıyordum.
— Doğru ya..Seni dinlemeye gelecektim ama hiç vaktim olmadı,bu yaz boyu çok çalıştım..
Mesele nedir?
— Valla,çalıştığım yer kapandı.Başka biyerde de iş bulamadım.Birikimleri de yedik.Senden biraz borç isteyecektim..
— Kusura bakma veremem!.
— Ne demek veremem?.Kardeş değil miyiz biz?.
— Ben kardeş mardeş anlamam.Ben yaz boyu çalıştım,sen türkü barda saz çaldın,o zaman şimdi de şarkı söyle!..
— Ne diyorsun oğlum sen?.
— Valla kusura bakma abi,benim ahlak anlayışım böyle.
— Oğlum bak üç gündür doğru dürüst yemek yemedim,açlıktan ayakta zor duruyorum,durum çok kötü..
— Geber,bana ne!..Git ramazan çadırında yemek ye..Ben yaz boyu çalıştım,sen türkü barda saz çaldın,şimdi de türkü söyle.
— Ulan sen ne vicdansız adamsın!
— Ben vicdan micdan anlamam.Ben yaz boyu çalıştım,kuruş vermem!
— Bak Tuncer,döverim seni!..Borç istiyorum lan!..Evdekiler de kötü durumda,çocuklar bakımsızlıktan hasta oldular.
— Bana ne!..O çocukları yaparken bana mı sordun?..Ben yaz boyu çalıştım,sen de çalışsaydın.
— Oğlum mekan kapandı diyorum,anlamıyor musun?.Taksimde bi yerle görüşüyoruz,eğer olursa,iki aya kalmaz öderim borcumu..
— Yapamam abi,veremem.Benim ahlak anlayışıma ters.
Ben yaz boyu çalışırken,sen saz çaldın.
— Oğlum manyak mısın sen?.O benim işim.
— Olsun.Ben yaz boyu çalışırken yapmayacaktın en azından…
…
Ben olsam,bu masalı şöyle yazardım :
— Tak tak!
— Kim o??
— Ağustos ben…Ağustos böceği..
— Allah Allah?..Ağustos böceğinin kışın ortasında benim kapımda ne işi var?.Yaz böceği değil miydi bu,yaz sonunda ölmesi gerekmiyor muydu?…Unuttu herhalde…
Bi dakka,bi dakka açıyorum..(Kapıyı açar)
Oooo,Ağustos böceği?…
Hangi rüzgar attı seni bizim fakirhanenin önüne?..
— Selamün aleyküm…
— Aleyküm selam,aleyküm selam..Gel gel,gir içeri…Bi müsade et,şu kapıyı kapatayım…
Amma kış yaptı bu sene ha?..Uzun da sürecek gibi sanki.İyi ki bütün yaz çalışıp,yiyecek doldurdum evi..
Hoşgeldin?..
— Hoşbulduk,sağol…Nasılsın?.
— İyiyim iyiyim..Yüzün gözün mosmor olmuş soğuktan,hemen sobanın yanına git,ısın iyice..
— Sağol..
— Çay yapmıştım…Altını şimdi kapattım,soğumamıştır,vereyim mi bi bardak?
— Boşver,zahmet etme..
— Aşkolsun,ne zahmeti?…Bana bak,karnın aç mı?
— Yok..
— Oğlum,yok deme,doğru söyle..Ev tıkabasa yiyecek dolu.Biliyosun bu yaz boyu çok çalıştım,evi yiyecekle doldurdum..
— Valla çok takdir ediyorum sizi,çok çalışkan hayvanlarsınız.
— Sağol..Bizim yaradılışımız böyle.Çalışmadan iki dakka duramayız biz..
Aman iyi ki öyle…Hayvan,çalışırken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyor..
Bir de olur olmaz şeyleri kafana takıp düşünmüyorsun..
— Biz niye sizin gibi çalışkan değiliz?..Neden bitürlü biyerde dikiş tutturamıyoruz,niye böyleyiz anlamıyorum.
— Kendini suçlama,vardır senin de bi misyonun.Hiç bir canlı bu dünyaya boşuna gelmez.Sadece var olması bile bir ihtiyacın sonucudur.Üzme kendini,senin varlığın yeter!
— Sağol…Evde yalnızsın?
— Yalnızım yalnızım.Çocuklar yuvadalar.Bizimki de bi arkadaşına gitti.
— Ben fazla rahatsız etmeyeyim,senin de işin gücün vardır..Şey için gelmiştim ben..
— Hayırdır?
— Ben senden yiyecek istemeye geldim..
— Yiyecek?
— Evet..Şu kışı bi geçireyim,yazın çalışır öderim…N’oldu,niye güldün?
— Çalışır öderim dedin ya,ona güldüm..Sen çalışmazsın.Sen durmadan saz çalıp şarkı söylersin..
Saz çalmayı nerden öğrendin?
— Kendi kendime öğrendim.
— Valla bravo.Baya da iyi çalıyorsun.Keşke benim de böyle bir yeteneğim olsa,bişey çalabilsem..
— Ne diyorsun?..
— Yiyecek konusunda mı?
— Evet.
— Sen onu kafana takma.Lafı bile olmaz..
— İnan çok mahcubum,çok utanıyorum şu an..
— Aşkolsun,asıl ben seni utandırdığım için utandım şimdi..
İnan,geçen gün seni düşündüm.Şimdi bu sevimli serseri yine kışın ortasında yiyecek bulamamış,açlıktan kıvranıyordur dedim.
Vallahi evini bilsem,koli yapıp getirecektim..
— Gerçekten mi?
— Ne demek gerçekten mi?..Komşun aç,sen tok,olmaz.Boğazımızdan geçmez..
Sen hiç merak etme,ben sana bütün yiyeceklerden karışık bir koli hazırlarım şimdi..
— Valla bitirdin beni..
— Nasıl bitirdim?
— Bana böyle davranacağını hiç beklemiyordum.
— O da ne demek?.Başka türlüsü mümkün mü?.Ne bekliyordun ki?
— Beni kapıdan kovarsın diyordum..Bir de ders alayım diye “Ben yaz boyu çalışırken,sen saz çaldın,şimdi de şarkı söyle” falan dersin diye düşündüm..
— Hadi ordan..Sen beni tanımamışın.Ben öyle bi hayvan mıyım?..
Hangi hayvan,kışın soğuğunda çaresiz bir şekilde kapısına yardım istemeye gelen bir hayvana bunları söyleyebilir?..
Hayvan olan,hayvanlığından utanır..
— Ama söylesen de haklı olurdun.Sen yaz boyu hep çalıştın,ben saz çaldım..
— Ee,noolmuş?.Saz çalmasını bilsem,belki ben de saz çalardım.Ben bi tek çalışmayı bilirim,onu yaptım.Herkes bildiği işi yapmalı.
— Sağol,Allah razı olsun..Bu iyiliğini hiç unutmam.
— Ama sen de biraz gayret et.
Ben bugün varım yarın yokum.Herkes benim gibi olmayabilir.
Saz çalma demiyorum.Çal ama bütün hayatını saz çalarak geçirme.Hobi olarak yap..
— Haklısın…Bana o kadar olgun,o kadar anlayışlı davrandın,beni öyle utandırdın,öyle bir ders verdin ki,bu dersi ömrüm boyunca,unutmayacağım..
Bu utancı bir daha yaşamamak için çok çalışıp,bir daha böyle bir duruma düşmeyeceğim..
Eğer düşündüğüm şeyi yapsaydın,yani,saz çaldın,şimdi de şarkı söyle falan deyip beni kapından kovsaydın,bu kadar etkili olmazdı…
— Hadi hadi saçmalama..Ben şimdi sana çorba ısıtacağım.Çok güzel çorba yaptım,kara sinek çorbası..Taneli taneli..İç de,için ısınsın.Eve gidene kadar tutar seni…
Sen çorbanı bitirene kadar da,senin için güzel bir yiyecek paketi hazırlarım…
Bak söz ver bana,herhangi bir sıkıntın olursa…Sadece yiyecek değil,her konuda…
Ne zaman istersen kapımızı çalabilirsin,elimizden geleni yaparız..
— Sağol..
–Bişey lazım olmadığında da gel..Oturur sohbet ederiz…
Şu koca dünyada biz birbirimize destek olmayacaksak,kim destek olacak?.Toplasan sayımız nedir ki zaten?
— Bizim sayımız seksenbeş trilyon civarı.
— Biz de yaklaşık yüzelli trilyon varız.
— Baya varmışız…
— Ama ona rağmen,bazan öyle oluyor ki kendimi çok yalnız hissediyorum..
— Bana da oluyo bazen…
…
Yani diyeceğim…
Ahlak dersi vereceksen,böyle vereceksin..
Saygıyla süsleyip,nezaketle servis edeceksin..
Anlayışını,hoşgörüsünü,merhametini ve empatisini koymayı ihmal etmeyeceksin…
Ayrıca,bu masalın değişik versiyonlarını da yazardım..
Sadece çocuklar değil,her kesimden insan ders çıkarsın diye..
Mesela,
AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE NANKÖR KARINCA
“Karınca,yaz boyu çalışıp,Ağustos böceğinin yuvasına yiyecek taşır..
Ağustos böceği de,saz çalıp şarkı söyleyerek,yaz sonunda yapılacak olan “Ağustos böcekleriarası şarkı yarışmasına” hazırlanır..
Kış gelir,karınca,Ağustos böceğinin kapısına dayanıp yiyecek ister.
Ağustos böceği,karıncaya yiyecek vermez.”Ben yaz boyu saz çalıp,şarkı söylerken,sen,benim yuvama yiyecek taşıdın.Madem öyle şimdi de git kendi yuvana yiyecek taşı.” diyerek Karıncayı tersler.
— Ne diyorsun sen?.Senin evine yiyecekleri taşıyan benim.Benim taşıdığım yiyecekleri mi bana vermiyorsun??
— Yok yiyecek miyecek,hepsini yedim,bitti.
— Yalan söyleme,burdan görüyorum,orda raflarda duruyo hepsi.
— Onlar yiyecek değil.
— Ne peki?
— “Yemiyecek”
— Saçmalama.Ver ordan bana iki kap bişey.
— Veremem,sattım hepsini.Borcum vardı,hepsini verdim,birazdan gelip alacaklar.
— Nankörsün sen nankör!.Hem yalancı hem nankör!.Seni artık sevmiyorum sevmiyorum sevmiyorum!!…
Karınca ağlaya ağlaya oradan uzaklaşır..
Ağustos böceği kapıyı kapatırken,içerden,banyodan,bornoza sarılmış,saçları ıslak bir halde başka bir karınca gelir.
— Kimdi o hayatım?
— Hiç kimse…Rüzgardı..Rüzgar açtı kapıyı..Bir rüzgardı geldi geçti..
— Öyle mi?
— Öğle değil,akşam..Hadi üşütme,içeri gidelim de,sana gitarla senin için yaptığım besteyi çalayım.
— Saz çalmıyor muydun sen?
— Gitara geçtim…
…
Bu versiyonda çok net bir şekilde görüldüğü üzere,nankörlük üzerine bir ders var.
Nankörlük yapmamalıyız…
…
AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KAPİTALİST KARINCA
“Karınca,Ağustos böceğine,yaz boyu,kendi yuvasına yiyecek taşırtır..
Aralarında yaptıklar anlaşmaya göre,Karınca,Ağustos böceğinin topladığı yiyecekleri satacak,Ağustos böceğinin hakkını kışın verecektir.
Kış gelir,Ağustos böceği,emeğinin karşılığını almak için Karıncanın kapısına gider.
Kapıyı çalar çalar,kimse açmaz..
Karınca evde yoktur..
O sırada arkadan,garajın ordan bir araba sesi duyulur.
Ağustos böceği garajın oraya koşar ama geç kalmıştır.
Karınca,Ağustos böceğinin yaz boyu topladığı yiyecekleri bir kamyonete yüklemiş,kaçıp gitmektedir..
Ağustos böceği,hızla uzaklaşan kamyonetin arkasından bakarken,aynı zamanda bu masalın dersi olan şu sözleri söyler :
— Bu bana ders olsun.Önce garaja bakmalıydım….”
..
AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA İLE KARINCANIN KIZ KARDEŞİ
“Karınca,yazboyu çalışır,yuvasına yiyecek taşır,Ağustos böceği saz çalıp şarkı söyler.
Kış gelir,Ağustos böceği,karıncanın kız kardeşine gider..
— Ya,senden bi ricam var..
— Nedir?
— Kış geldi,heryer karla kaplı,dışarda yiyecek bulmak mümkün değil,bu kışı yiyeceksiz nasıl geçireceğimi bilmiyorum.Benim için abine gidip yiyecek isteyebilir misin?.
Abin bu yaz boyu çok çalıştı,evi yiyecek doludur,benim için vereceği yiyecek ona dokunmaz.
Benim için yapabilir misin bunu?.
— Sen niye gidip istemiyorsun?
— Bana vermez,beni tersler..”Ben yaz boyu çalıştım,sen saz çalıp dalga geçtin,şimdi de şarkı söyle.” der.
— Nerden biliyorsun öyle diyeceğini?
— Der der,kusura bakma ama abin gıcık karıncanın teki…Sen,saçını mı kestirdin??
— Evet..Güzel olmuş mu?
— Bayıldım..Çok güzel olmuş..Çok yakışmış sana..
— Farkettiğine sevindim.
— Nasıl farketmem?..Sendeki her değişiklik,beni de değiştiriyor.Seni sevmek beni daha iyi bir Ağustos böceği yapıyor..Bi tanemsin sen benim..
— Senin şu tatlı dilin yok mu?…Tamam,gidip isterim ama ya vermezse?
— Verir verir.Abin seni çok sever.Sen onun ailesinden kalan tek karıncasın,kıyamaz sana.
— Aslında seksenaltı kişiydi bizim ailemiz,geçen yaz önüne bakmadan yürüyen insan hayvanın biri üzerimize bastı,bütün sülaleyi telef etti,abimle ben yaralı kurtulduk..
— Tanrı seni benim için bağışladı…Gel bakayım buraya..
— Yap-maaa!
— Hadi git,abin evdedir şimdi.İstersen,yiyeceği benim için istediğini söyleme.
— Kimin için diycem?
— Ne bileyim,uydur bişey.
— Ben yalan söyleyemem.
— Yalan söyle demedim,uydur dedim.
— Aynı şey değil mi?
— Değil..Bişey uydurursun,uyarsa senindir,uymazsa zaten senin olmamıştır..
— Nasıl yani?
— Hadi git,geç kalma…
Anlaşıldığı gibi,Ağustos böceği,karıncanın kız kardeşiyle aşk yaşamaktadır.
Bu,farklı türler arasında görülmüş şey değildir ama yeni başlatılan “Türler arası değişim programı” çerçevesinde,farklı türler birbirleriyle görüşebilmekte,birbirlerine aşık olabilmektedir.
Bunda da amaç yeni türler ortaya çıkarıp,tabiattaki çeşitliliği ve zenginliği arttırmaktır.
Ağustos böceği ile Karıncanın ilişkisinden doğacak yavrular,ne sadece karınca gibi çalışmayı düşünecek,ne de sadece Ağustos böceği gibi tembellik edecektir.
Hem çalışacak hem de yeri geldiğinde saz çalıp eğlenecektir..
Bu ikisinin yavrusu “Ağustoslu karınca böceği” veya “Karustos böceği” ismiyle,yeni bir tür olarak doğadaki yerini alacaktır..
Karıncanın kızkardeşi,Ağustos böceği için yiyecek istemek üzere abisinin evine gider.
— Abi nasılsın?
— Hoşgeldin..İyiyim,sen nasılsın?
— Bakıyorum evi yiyecekle doldurmuşsun..
— Karnın açsa git mutfakta bişeyler hazırla kendine..
— Yok aç değilim…Abi?..
— Efendim?
— Ben senden biraz yiyecek istiyorum..
— Kızım,dedim ya,git hazırla kendine ye diye?
— Yok öyle değil,daha fazla..Kışı geçirecek kadar falan istiyorum.
— Kızım sen ne diyorsun?.Zaten beraber kalıyoruz,acıktığın zaman….
Ağustos böceği için istiyorsun değil mi??
— Evet…
— Vermem!..Ona günahımı vermem!..Ben yaz boyu kıçımdan ter damlaya damlaya çalışıp yuvama yiyecek taşırken,o şerefsiz saz çalıp dalga geçti!..Şimdi de şarkı söylesin!
— Ağbiiii!?
— Kızım o hayvandan sana koca olmaz,vazgeç bu sevdadan.Ben sana daha iyilerini bulurum..Aşağı koloniden bi karınca,seninle ciddi ciddi ilgileniyor.Babası dün bana seni sordu.
— İlgilenmiyorum abi,sağol..
— Hemen kestirip atma.Çocuk o koloninin kraliçe karıncalarından birinin de yeğeniymiş.Rahat edersin..
— İstemiyorum..
— Çok mu seviyorsun o şerefsizi?
— Çok seviyorum..
— Ne buluyorsun şu Ağustos böceği denen züppede,anlamıyorum..
— Aşk bu ağbi!..Sen de aşık oldun,nasıl bişey olduğunu benden iyi bilirsin.
— Evet ama ben bir Ağustos böceğine aşık olmadım,karıncaya aşık oldum..
O bizden biri değil,bizi anlayamaz,mutlu olamazsınız!.
— Aşk herşeyin üstesinden gelir.
— O sana bakamaz,tembel hayvanın teki,aç kalırsınız..
— O bakamazsa,sen bakarsın.Evlenince buraya yerleşiriz.
— Hayatta olmaz!..Zaten gıcık oluyorum,bir de içgüveysi olarak bu eve gelecek?.Mümkün değil!!
— Sen merak etme abi,ben de çalışırım,bi şekilde geçiniriz.Aşk bir yolunu bulur..
— Kızım sen delirmişsin..İki ay sonra pişman olup gelir ağlarsın bana,söylemedi deme!..
— Abicim benim!…
— Tamam tamam,kıracaksın bi tarafımı…Sana kıyamayacağımı biliyorsun değil mi?..
Hadi git al depodan ne kadar yiyecek istiyorsan..
Ama bu ilk ve son,ona göre.İdareli kullansın.
— Aslan abicim!! Sen abilerin en iyisisin,karıncaların kralısın!
— Kızım sarılma dedim,zaten incecik belim var,çat diye kıracaksın,kalıcam öyle….
…
Aslında gerçek şu ki..
Kimsenin masallardan falan ders aldığı yok..
Kimsenin derse de ihtiyacı yok.Şimdi herkes doğuştan profesör..
Peki o zaman,bunca masal,bunca hikaye,bunca roman yazılıyor,niye??
Edebiyat olsun diye!…..